PAPA’NIN IRAK ZİYARETİ !.. (4)

Mısır, gerek nüfusu gerekse coğrafî konumu itibariyle İslâm Aleminin hiç değilse, Arap Dünyasının lideri olmalıydı. Masonik zihniyet hakim kılındıktan sonra, ehl-i sünnet akidesi terk edildiği için Mısır halkı millet olmaktan çıkmış güruh haline gelmiştir. Başta Ezher Uleması olmak üzere Mısır’lı Alimler ( sözde alimler) Allah’ın kemale erdirdiği, hiç bir şeyi noksan bırakmadığı Kur’ân-ı Kerim’de, Yüce İslâm Dininde nakîsa aramaya başladılar. Başta zekât olmak üzere fıtır sadakası, çeşitli ihlaller neticesinde Şârî tarafından ortaya konulan, Kefferât, infak , nafile sadaka ve vakıflar eliyle her alannda yapılan  sosyal yardımlar sosyal adaletin, gelir dağılımı adaletinin temini için dünyada hiç bir sistemde benzeri olmayan birer enstrüman iken, Seyyid Kutub’un başını çektiği Mısır Uleması, mal bulmuş mağribî gibi, hiç bir iktisâdî sistemin başaramadığı hayal ötesi, İslâm’da sosyal adelet, İslâm Sosyalizmine sarıldılar.

İslâm’dan, Müslümanlardan kopuk bu Mısır Ulemasının evreleştiği “İhvan-ı Müslimîn” (Müslüman Kardeşler) teşekkülü de ne Mısır’a ve ne de İslâm dünyasına bir katkı vermiştir.

Mısır Devleti, Mısır Uleması sevmediğim bir terim ama, Mısır Münevverleri, masonik zihniyete sapıp, ehl-i sünnet akidesini terk ettiklerinden itibaren müstakil bir devlet olma halini de kaybetmiştir. Mısır ekonomisi mevcut çarkları döndürebilmek için her yıl ABD’den 6-7 milyar dolar almaktadır. ”Borçlu alacaklının öküzüdür” diye bir atasözümüz vardır. Siz öküzlüğü kabul ederseniz, mutlaka bir boyunduruk vuran olur. Bu bakımdan Mısır bu şartlarda Amerikanın uydusu ve ileri karakolu gibidir.  Nüfusunun ancak %10 kadar bir nüfusa sahip, ezeli ve ebedi İslâm aynı zamanda da Arapların düşmanı İsrail ile kuyruğuna da bazı körfez emirciklerini takarak ittifak yapmaktadır. Diğer taraftan İstanbul’un fethinden beridir megalo idea ham hayaliyle yanıp tutuşan, yeniden ön Asya’ya dönmeyi hayal eden, Mısır’ın nüfusunun ancak % 10’u nüfusa sahip dünyanın en çok borçlu devleti Yunanistan ile ittifak yapıyor, müşterek askerî tatbikatta bulunuyor. Nil’den Fırat’a Büyük İsrail hayali kuran, İsrail’in ilk hedefi Mısır’dır.

Peygamber’in veaAshab’nın yolundan ayrılan, ehl-i sünneti terk eden Mısır Ulemasının düştüğü derekeye bakınız, 88 yıl aradan sonra, 24 Temmuz 2020 Cuma günü Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi ibadete açıldı. 5 kıtada bulunan bütün Müslümanlar bundan çok büyük bir sevinç duydu. ABD’deki Evanjelistler, Vatikan, Yunanistan, Fener Rum Patrikliği ve bütün Hristiyanlık alemi üzüntülerini ifade ettiler. Normaldir, her hangi bir Hristiyanın Ayasofya’nın ibadete açılışından sevinç duymasını bekleyemezsiniz. Filhakika batılı Hristiyan Ülkelerden bazılarında, insaf sahibi kimi kardinal ve papazlar ”Ayasofya ibadete açılınca orada Allah’ın adı zikredilecek, cami olarak ibadete açılması, müze olarak kalmasından daha hayırlıdır” dediler.

Sözde Mısır Uleması, Ezher müderrislerinden bazıları ”Ayasofya’nın ibadete açılması, Hristiyanlara zulümdür” açıklamasını yaptı.

20.Asrın son çeyreğinde İslâm Ülkelerinin durumu: Mısır’ı, kısaca yukarıda arz ettim. Hicaz’da Suud Ailesinin mensupları tarafından idare olunan, Suudî Arabistan. Harameyni Şerifeyn’inde içinde bulunduğu bu ülkenin, Peygamber’in ve ashabının yolu, sırat-ı müstekîm, ehl-i sünnet üzere olması beklenirken maalesef, Fırak-ı Dalle’den vehhabiliği benimsemişler, yüce İslâm Dinini öyle yorumlamışlardır. İslâm Aleminden çekinmeseler, Harameyn-i Şerifeyn’deki bütün minareleri yıkarlar, hatta sevgili peygamberimizin mağara arkadaşı Haz.Ebu Bekir’in ve Hazret-i Ömer’in Mübarek Merkad-i Şeriflerini bile yerle bir ederler...

İran. Kadîm Şia Devleti. Yavuz Sultan Selim Han’ın, Şah İsmail’i tepelenmesinden beridir, İran  ile ne tam dostuz ne de tam düşmanız. 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasından beridir aramızdaki sınırlar hiç değişmemiştir. İran’da yüze yakın dalalet fırkası vardır, olmayan tek şey Peygamberimizin ve Ashabı’nın yolu, sırat-ı müstekîm ehl-i sünnet akidesidir. Bu manada İran bir İslâm ülkesi de değildir.

1948 Cihanşümûl İnsan Hakları Beyannâmesinin ilanı ile teşekkül eden Birleşmiş Milletler zemininde            müzakere edilen ve karara bağlanan bütün meselelerde tam bir ittifak halinde olan iki devlet vardır, İran ve Vatikan. Pekiyi! Bu durum sizce şaşırtıcı mı? Hayır! Benim için asla! Çünkü, her iki devletin inanç sistemleri ilâhî değil, beşerî  inanç sistemleridir. Vatikan’ın temsil ettiği Katolik İnanç Sistemi, Tarsuslu bir Yahûdî olan Saint Paul (Pavlus) tarafından dizayn edilmiş bir inanç sistemidir. İran’da Mollaların, imamların, ayetü’llahların temsil ettiği inanç sistemi de bir başka yahudî Abdullah İbn-e Seb’dir. Her iki sistemde de ruhbanlık vardır. Oysa ki Yüce İslâm Dininde ruhbaniyete yer yoktur.

Sovyetler Birliğinden ayrılarak istiklallerini kazanan Türk Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği’nin, Kominizm’in boyunduruğu altına girmeden önce Buhara, Semerkand, Mâverâü’n-Nehir hepsi de, Peygamberimizin ve Ashabı’nın yolunda, Sırat-ı Müstekîm üzere, ehl-i sünnet, tasavvufî olarak da, Nakşibendiyye idi. 

Sovyetler Birliği Kominizma’nın boyunduruğu altında küfrün, inkarın girdabında kayboldular. Dinlerini milliyyetleri unuttular. 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin dağılması ve tam olarak değilse bile, istiklâllerini kazandıklarında, maalesef Türkiye Müslümanları, TC Diyanet İşleri Başkanlığı bu cumhuriyetlere rehberler göndererek, onlara ehl-i sünnet üzere, din eğitimi, ehl-i sünnet üzere ibadeti talim ettiremedik. Bu cumhuriyetlerde ve halen Rusya Federasyonuna bağlı diğer cumhuriyetlerde, bazı Türk İş İnsanları, bazı vakıf ve derneklerle, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından camiler, Kur’ân Kursları inşa ettirilmiş ise de Diyanet İşleri Başkanlığı bu dönemde maalesef FETÖ Deccâl’inin kuşatması altında bulunduğundan zihinleri boş, her tür inanç sitemine iştihlı bu kardeşlerimize ehl-i sünnet akidesine inanmaları hususunda rehberlik edemedik. Bu boşluğu, İran Şîası, Suudî Arabistan vehhabiliği doldurdu. Şianın, Vehhabîliğin yayılması için rehberler gönderildi, milyarlarca dolar harcandı. 

Türk Cumhuriyetleri, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’da her hangi bir istatistik yapılmadığı için ehl-i sünnet, Peygamber’in ve Ashabının yolunda, Sırat-ı Müstekîm üzere olanların sayıları ne kadardır, Şia ve vehhabî olanların sayıları ne kadardır bilgimiz yok. Halen Rusya Federasyonu’na bağlı, Tataristan, Çeçenistan, Kazan Cumhuriyeti gibi cumhuriyetlerdeki Müslümanlar hakkında da maalesef bir bilgiye sahip değiliz...