YORUMCULARA CEVAPLAR VE MUTALALAR!... (6/39)

Abone Ol

SAĞLIK SİSTEMİMİZİN ULAŞTIĞI MERHALE!... (2)

Ak Parti iktidara geldiğinde Türkiye’de sağlık sistemimiz darmadağınık bir manzara arz ediyor, bütünüyle çökmüş bir vaziyette bulunuyordu. Tedavîye, hekime, ilaca ulaşamayanlar bir pişman, hekime, tedavîye, ilaca ulaşma şansı elde eden bin pişman idi. Daha önce ifade etmiştim, hekime, tedavîye, ilaca ulaşma şansı elde edenler beraberinde refakatçi olarak en az aileden veya yakınlarından, komşularından üç kişiyi de götürürdüler. İçlerinden hasta olan belki şifa buluyordu. Ama diğerleri hastane vasatında pek çok hastalığa maruz kaldıkları için halkımızın tabiriyle tam şifalarını buluyordular.

Türkiyemizin sağlık sistemi tam komalıktı, devam ettirilemezdi. Mutlaka neşter vurulmalı, ıslah edilmeliydi.

Ak Parti’nin kurduğu ilk hükûmetlerde Sağlık Bakanı, Erzurum Milletvekili Recep Akdağ idi.Sağlıkçıların hep söylediği gibi, önce teşhis, (şimdilerde “Tanı” diyorlar) sonra tedavî... Teşhis iyice konulmadan      netice verecek bir tedavî mümkün değildir.

İstanbul, Ankara, İzmir ve nispeten büyük vilayetlerimizde üniversite hastanelerinin Dekanları, Başhekimleri, Devlet Hastaneleriyle Sosyal Sigortalar Hastaneleri Başhekimleri ve müdürleriyle çok şümullü toplantılar yapıldı, sistem masaya yatırıldı, noksanlıklar tespit edildi.

Basın Müşaviri olduğum, devrin Bezm-i Alem Vakıf Gurebâ Hastanemiz, Sağlık Bakanlığına o devirde herhangi bir üniversiteye bağlı olmamasına rağmen, Bakanın daveti ve ricası üzerine bu toplantıların İstanbul ayağındaki bütün toplantılara katıldım. Masanın hem arkasında hem de önünde yıllarını geçirmiş birisi olarak anlattıklarım dikkatle takip edildi, not alındı. Yıllardır masanın önündekilerin çektiğini, isim, mekan ve vaka ile izah ettim.

Zaman geçirilmeden düğmeye basıldı, hukûkî zemin hazırlandı.Özel Hastaneler, Üniversite Hastaneleri, azınlık vakıflarına ait hastaneler, Ermeni ve Rum Hastaneleri, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı, hususî statüye bağlı Vakıf Gureba Hastanesi hariç olmak üzere, Sosyal Sigortalar Kurumu, diğer bütün kurum ve kuruluş hastaneleri birer Devlet Hastanesi statüsüyle Sağlık Bakanlığı’na bağlandı.

Islahat, evveliyetle hastanelerin fiziki bünyelerinde başlatıldı. Devlet ve Sigorta Hastanelerinde 8, 12, 16, 20 yataklı koğuşlar en fazla, içerisinde tuvaleti, duşu, lavabosu , port mantosu bulunan ikişer veya tek yataklı hale getirildi. Hekim ve yardımcı sağlık elemanı dağıtımı mümkün olduğunca eşit hale getirildi. Daha önceleri bir hastahane aynı dalda onlarca uzman hekim bulunurken, diğer başka bir hastanede hiç uzman hekim bulunmuyordu.

Döner Sermaye, hekimlerin gösterdikleri performansa bağlandı.Daha önceleri bir poliklinikte bir hekim en az yüz vizite yaparken aynı hastanedeki bir başka hekim en fazla on vizite yapıyor aynı ücreti alıyordu.

Tababette de köklü bir zihniyet değişimine şahit olundu. Pek çok hastanede bırakınız ileri tetkik tıbbî cihazını, en basit görüntüleme tıbbî cihazları bile bulunmuyordu. Basit veya ileri tetkik gerektiren  hastalar aylarca bekletildikten sonra ancak bu tetkiklerini yaptırabiliyordular.

Sağlık sistemimizde yapılan en büyük ıslahat ve dönüşüm, ilaç ve medikal unsurların temininde olmuştur.

Hekime ve tedaviye şans eseri ulaşabilenler, reçete edilen ilaç ve medikal unsurları ancak o hastanenin ecza deposundan alabiliyorlardı. Saatlerce kuyrukta bekledikten sonra ilaç veznesine ulaşabilenler, reçetelerini vezneye verdiklerinde iki ilaç yazılmışsa birisi, dört ilaç yazılmışsa üçü yoktu, bulunmazdı. Denilirdi ki eczanelerden alınız, mutlaka faturasını alınız, kuyruğa girip ”bu ilaçlar eczanemizde bulunmamaktadır” kaşesini bastırın, alakalı müdüre faturanızı tasdik ettirin, Sosyal Sigortalar Müdürlüğünde kuyruğa girin, paranızı tahsil edin” denilirdi.

Bu ilaç işinin bir başka boyutu, bilhassa Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanelerinde korkunç boyutta ilaç yolsuzluğu vardı. Adamını bulan sigortalı veya hak sahibi, bütün sülalesi, komşuları için ilaç yazdırabilirdi. Hatta bazı köy muhtarlarının bütün köy halkı için ilaç yazdırdıkları söylenirdi. Şimdilerde olduğu gibi bir merkezden ilaç kullanımı kontrol edilmediği, edilemediği için her tür sûistimale müsait idi.

SGK, bütün eczanelerle anlaşma yaptı. Sigortalılar ve hak sahipleri reçete edilen ilaçlarını istedikleri herhangi bir eczaneden alabiliyorlar. Medola Sistemi öylesine dakik çalışıyor ki hekim hastayı görmeden, muayene etmeden reçete yazamıyor, hastanın elinde tek bir doz ilaç varsa, hekim reçete etse bile sistem ilacı vermiyor, geri ödemesini yapmıyor. Bu sistemle hem büyük bir ilaç sûistimali hem de ilaç israfı önlenmiştir.

Bu arada Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi adında iki üniversite kurulmuştur. İstanbul Haydarpaşa sırtlarında, Sultan 2.Abdülhamid Han tarafından devrin tıp üniversitesi olarak tesis edilen Tıbbıyye-i Şâhâne’nin bir zamanlar Haydarpaşa Yatılı Erkek Lisesi, bir zamanlar Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak kullanılan muhteşem binası, Sağlık Bilimleri Fakültesine tahsis edilmiştir. ”Gata“ olarak bilinen Askerî Tıp Akademisi, Gata Askerî Tıp Fakültesi ve bağlı bütün hastaneler, Sağlık Bilimleri Üniversitesine devredilmiştir. Bu hastanelerimiz hepsi de kendi dalında birer otorite hekimleriyle son sistem, modern tıbbî cihazlarıyla öncelikli olarak askerlerimize ve bütün halkımıza hizmet vermektedirler. Tıbbıyye-i Şâhâne ve Haydarpaşa Numune Hastanesinin yanındaki, Gata Askerî Hastahanesi artık, Hamidiye Külliyesi, Sultan 2.Abdülhamid Han Hastanesidir.

Türkiye’deki bütün devlet hastaneleri, Kuzey Hastaneler Birliği, Güney Hastaneler Birliği gibi gruplara ayrılmış, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri, Sağlık Bilimleri Üniversitesine bağlanmıştır. Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin pek değerli rektörü, daha önce milletvekilliği de yapmış, Türkiye’de tütün mamullerinin kullanılmasının önlenmesi için çalışmalar yapmış, Birunî Vakıf Üniversitesi’nin kuruluşunda büyük hizmetleri geçmiş, Prf.Dr.Cevdet Erdöl adeta ikinci bir sağlık bakanı gibi çok büyük bir hastaneler grubunu idare etmektedir.

Islahat başladığında çok az sayıda tepe lambası, bir de sireninden başka hiçbir donanımı olmayan  kamyonetten dönüştürülmüş ambulans vardı. Bugün, hiç bir mania tanımayan paletli ambulanslar, jet uçağı, helikopter ambulanslar dakikalar içinde can kurtarmaktadırlar.

Pandemi döneminde bayrağımızın taşıyıcısı THY, dünyanın dört bucağından, tam 145 ülkeden  ırkdaşlarımızı, vatandaşlarımızı yurdumuza getirdi. Bir o kadar da ecnebî ülke vatandaşlarını kendi ülkelerine taşıdı. İsveçde Covid 19’dan hastalanmış, ağırlaşmış, entübe edilmiş ”yaşamaz” denilerek solunum cihazından ayrılmış bir vatandaşımızın ailesi, İsveç nezdindeki büyükelçiliğimize ulaşınca derhal Türkiye’den jet ambulans uçağımız gönderilmiş, vatandaşımız Türkiye’ye getirilmiş, tedavisi tamamlanarak evine gönderilmiştir. Bu Aziz Devletin bir ferdi olmaktan bir kere daha gurur duydum.Hepimiz gurur duymalıyız...