MEMLEKETİMİZDE SIHHAT VE MUAVENET SİSTEMİ!...  

“Şâfî ve Kâfî olan Allah’ın adıyla. O Allah Azze ve Celle’nin ismiyle beraber yerde ve göklerde hiç bir şey zarar veremez. O, hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir.” Covid 19 aşımızın 2.dozunu da yaptırdık. Tedbir bizden, takdir Allah’tan. Koruma tedbirlerine bundan sonra da harfiyen riayet edeceğiz. Kısaca, TMM  harfleriyle ifade edilen temizlik, maske ve mesafe. Millet olarak titizlikle bu tedbirlere uyduğumuzda, rabbimizin ihsanı ve merhametiyle İnşâ Allah! en kısa zamanda bu beliyyeden kurtuluruz.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Sağlık Bakanlığı’nın ismi ”Sıhhat ve İçtimâî Muavenet Vekaleti” idi. (Yani, Sağlık ve Toplumsal Yardımlaşma Bakanlığı) Daha sonraki yıllarda, öz Türkçeciler “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı” ismini verdiler. Şimdilerde “İçtimâî Muavenet- Sosyal Yardımlaşma, başka bir Bakanlık olarak ”Sosyal Güvenlik Bakanlığı” Sağlık Bakanlığı’ndan ayrılarak yeni bir bakanlık olarak teşkil edildi.

Sağlık Bakanlığı’nın MHRS (Merkezî Hastane Randevu Sistemi), HES (Hayat Eve Sığar) ve e-nabız uygulamalarıyla vatandaşlarımız bilgilendiriliyorlar, yönlendiriliyorlar. Aşımızı yaptırabileceğimiz hususunda bilgilendirildik, sistemden hemen randevu aldık, evimizin çok yakınlarındaki sağlık biriminden randevu aldık. 12 Şubat Cuma günü randevu verilen saatte, hekimler ve yardımcı sağlık personeli bizi bir misafir karşılar gibi güler yüzle ve tehalukla karşıladılar. Birinci doz aşımızı olduk, 2. doz için 12.3.2021-19.3.2021 tarihleri arasında randevu alınız diye elimize bir pusula verildi. Aynı gün, yine sistem üzerinden randevu için müracaat ettik, evimizin yakınındaki Aile Sağlığı Biriminde müsait değildi ki, yine evimize yürüme mesafesindeki bir başka Aile Sağlığı Biriminden 28 gün sonra, 12.3.2021 Cuma günü, 14.45’de randevu verildi. Aynı gün ve saatte Aile Sağlığı Birimine ulaştığımızda hayret verici bir durum vardı. Meskûn bir apartmanın birinci katında kimse yoktu, zannederim bir hekim bir de hemşire vardı. Aynı anda orta yaşlı bir hanımefendiyle birlikte içeri girdik. Hane sahibinin misafirlerini karşıladığı gibi mütebessim, güler yüzle karşıladılar. Nüfus hüviyet cüzdanlarımızı verdik. Karekod karşılaştırması yaptıktan ve merkezden onay aldıktan sonra hemen aşımızı yaptılar. Kişiye özel aşı sistemde hangi aşının kime yapılacağı önceden tesbit edilmiş, bir başkasına ait aşı diğer her hangi birisine yapılamıyor. Kayırma, birilerine öncelik verme, iltimas söz konusu değil...

Aşı sonrası 15 dakika kadar müşahade altında kalmanızı tavsiye ediyorlar. Aşıdan sonra beş dakika geçmişti-geçmemişti. Cep telefonumuza şu kısa mesaj geçti. “SN. Mus-AKK. Covid 19 2.Doz aşınız 12.03.2021 14.28 tarihinde İstanbul Kadıköy 155 Nolu Aile Hekimliği Birimi Kurumunda uygulanmıştır. Sağlıklı günler dileriz.”

“Sayın Mustafa Akkoca Covid 19 aşı sonrası sağlık durumunuz hakkında geri bildirimleri Hayat Eve Sığar uygulaması üzerinden soruları cevaplayarak iletebilirsiniz. https. Hayat Eve Sığar Sağlık gov tr. yükle adresından indirebilirsiniz. Sağlıklı günler dileriz. ”Zannederim, dünyanın hiç bir ülkesinde böylesine bir uygulama yoktur. Sağlık sistemimizin nereden nereye geldiğinin gurur verici bir  örneğidir.

Elbette mükemmelin düşmanı ekmel-i mükemmeldir. Çok daha iyi olacaktır-olmalıdır. Sağlık sistemimizin geldiği mertebeyi idrak edebilmek için, çok değil 20 yıl öncesine bir dönüp baktığımızda nereden nereye gelindiğini çok daha iyi görürüz.Bugün 20 yaşında olanlar hatta hatta 30’lu yaşlarında olanlar o günleri görmedikleri, anlama yaşında olmadıkları için, 20 yılda nereden nereye gelindiğini anlayamazlar, anlamakta zorlanırlar.

2003 yılı öncesinde sağlık sistemimiz, sağlık teşkilatımız biribirinden kopuk darmadağınık bir manzara arz ediyordu.

Sağlık Bakanlığı’na bağlı Devlet, Devlet Eğitim ve Araştırma Hastaneleri vardı. SSK (Sosyal Sigorta Kurumu) hastaneleri vardı. Askerî hastaneler vardı. PTT, Denizyolları, Diyanet İşleri Başkanlığı, Polis Teşkilatı gibi kurum ve kuruluşların hastaneleri vardı.Devlet ve Vakıf Üniversitelerinin tatbikat hastahaneleri, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı Vakıf Hastanesi,Özel Kurum ve kuruluşlara ait hastaneler, ecnebî devletlerin, Amerikan, Alman, İtalyan, Fransız, hatta Bulgar Hastanesi bile vardı. Devlet-i Aliyye’mizin ekalliyetlere karşı derin hoş görüsünün muhteşem birer örneği olarak İstanbul’un en mutena semtlerinde kendilerine tahsis ettiği çok geniş araziler üzerine tesis edilmiş, İstanbul Kazlıçeşme’de, Ermeni Hastanesi, İstanbul Yedikule’de Balıklı Rum Hastanesi ekalliyet vakıfları tarafından hala işletilmektedir.

2003 yılına kadarki devirlerde hekime, tedavîye, ilaca ulaşmak imkansıza yakın, kolay değildi. Askerler ve yakınları bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar ve yakınları belki hekime, tedaviye, ilaca kolayca ulaşabiliyorlardı.

2003 yılı verilerine göre Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı, Bezm-i Alem Vakıf Gureba Hastanesi’ne  bir günde 20 bin kişi geliyordu. Bunlardan dört bini muayene edilebiliyor, iki binine reçete veya tetkik yazılıyordu.

Bu rakamlar gösteriyor ki hastanelere hasta ile birlikte akraba ve yakınlarından en az üç kişi daha geliyordu. Hasta muayene kuyruğunda beklerken birisi vezne kuyruğuna, birisi basit tetkik röntgen kuyruğuna, bir başkası da ilaç kuyruğuna giriyordu. Düşünebiliyomusunuz ki sadece Vakıf Gureba Hastanesine bir günde. Anadolumuzdaki orta ölçekli bir vilayetimizin nüfusu kadar insan geliyordu. Böyle bir durumda hastahanede ne emniyet, ne intizam ve ne de temizlik temin edilebilir.

Bırakınız ileri tetkik işlemlerini, çok basit kan ve idrar tetkiki, çok basit bir akciğer röntgeni çektirmek için akşam saatlerinden itibaren yüzlerce kişi sıraya girer, sabahleyin takribi saat 8.30’da açılacak vezneden kan ve idrar aldırma sırası numarası almak için bütün geceyi Vatan Caddesinden itibaren hastanenin karanlık dehlizlerinde sabaha kadar beklerler, buna rağmen sıra alamadan evlerine dönenler çok olurdu. MR, ultrason gibi ileri tetkik gerektiren görüntüler için bakanlardan veya nüfuzlu milletvekillerinden torpil gerekirdi. Basit bir tetkik için. Kan ve idrar tetkiki için hastanenin bağlı bulunduğu Vakıflar Umum Müdürü’nün basın müşaviri olduğum halde yakınlarımdan birisinin basit tetkiki için baş hekim ve yardımcılarına yüz kızartmak mecburiyetinde kalırdım.

Günümüz, ana muhalefet partisi liderinin genel müdürlüğünü yaptığı SSK’na bağlı hastanelerde vaziyet çok daha vahimdi. Hastalar 8-10-12 kişilik salonlarda üst üste yatıyor, banyo-duş hak getire, her katta ancak bir-iki tuvalet pislik içinde. İşçiler, bir aspirin yazdırabilmek için en az yedi-sekiz saat kuyrukta bekletilirdi. Tedavisi bittiği halde hastane masraflarını ödeyemediği için rehin kalan hastalar, hastanede tedavi edilirken vefat eden, varisleri tarafından hastane masrafı ödenmediği için rehin alınan cenazeler olurdu.