YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’LAR!... (2/47)

Abone Ol
Pek Muhterem, Wakkâsi, remziyle yorum yapan, sual tevcih eden, Kardeşimize cevapların devamıdır. 
Merhûm, Muhterem Büyüğümüz, Beyağabeyimiz, Kemal Kacar’dan sonra, İmam-ı Rabbânî Evlâd’ını, Nezîh Câmia’mızı, Umur-u Dünya hususlarında sevk ve idare eden, Merhûm Büyüğümüz, Ahmed Arif Denizolgun Merhûmun, CIA’nın, Amerikan derîn devleti’nin, T.C. derin devleti’nin emrinde ve gözetiminde çalıştığını iddia etmek, en azından, T.C. derin devleti’nin, Merhûm, Büyüğümüz, Beyağabeyimiz, Kemâl Kacar’la pazarlık ettiği iddiası kadar yalandır, iftiradır, açıkça buhtandır. 
Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşîd ve Müceddid, Dâr-ı Bekâ’ya irtihâl buyurduğunda, Ma’nevî ve hakîkî tasarruf modu’na geçtiğinde, Umur-u Dünya’yı idare ve ta’kip için, müsâvî’ler arasından, uzun bir müddet Müceddid’in yanıbaşında bulunmuş, çok şeyler öğrenmiş, basîreti, dirâyeti ve beşerî münâsebetleri bakımından, bir adım önde bulunan, Merhûm, Muhterem, Büyüğümüz, Kemal Kacar Beyefendi, hataları ve kusurlarıyla birlikte, 41 yıl bu nezih Câmia’yı, İmam-ı Rabbânî Evladını idare etmiştir. 
2000 yılında, Merhûm, Kemal Beyağabeyimizin irtihali üzerine, zuhuru muhtemel fitne ve fesad’ın önlenmesi, olabilecek ayrışmalara mâni olunması bakımından, yine, müsâvî’ler arasından, Ehl-i Beyt’den birisi olması, uzun yıllar, Merhûm Beyağabeyimizin idaresi’nin en yakîn şâhid’lerinden birisi olması, genç olmasına rağmen, derin tecrübeye sahip olması ve diğer meziyetleri bakımından, bir adım önde bulunan, Merhûm, Ahmed Arif Denizolgun, ahirete intikâl ettiği, 08.09.2016 tarihine kadar, hata ve kusurlarıyla birlikte, iyi niyetle ve büyük bir dirâyetle, nezih Câmia’mızı ve İmam-ı Rabbânî Evladını idare etmiştir. 
Gerek Muhterem Büyüğümüz, Beyağabeyimiz, Kemal Kacar Beyefendi, gerekse kendisinden sonra, 16 yıllık bir müddet zarfında büyük bir dirâyetle bu Câmia’yı idare eden, Büyüğümüz, Ahmed Arif Denizolgun Beyefendi, kendilerinde, aslâ, ma’nevî, tasarrufî bir varlık görmemişler, böyle bir iddia’da bulunmamışlardır. Zikr-i Hafî’nin, Nakşibendiyye, Nakşibendiyye’deki, Müceddidiyye, kolunda, halef bırakma, yerine halife ta’yin etme, tevkîl, bir başkasını vekil olarak bırakma, söz konusu değildir.  
Merhûm Büyüğümüz, Muhterem, Kemal Beyağabeyimiz, her vesiyle ile, “Benim aranızda bulunan herhangi birisinden hiçbir farkım yoktur; Farkım, siz’lerden, en azından aranızdakilerin ekserî’sinden, çok daha önce, (1938)’de, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddidi bulmuş olmam ve irtihaline kadar, yanında olmaya devam etmemdir,” buyururlardı. 
Gerek Muhterem, Merhûm Büyüğümüz, Beyağabeyimiz, Kemal Kacar Beyefendi, gerekse, Muhterem Büyüğümüz, Merhûm, Ahmed Arif Denizolgun Beyefendi Kardeşimiz, uzun yıllara sârî, idarelerinde, şüphesiz, ba’zı hatalar yapmış olabilirler; 60 yıla yaklaşan, uzunca bir müddet zarfında, bir taraftan, devletin içinde, -Burada kasdettiğim Devlet, başkalarının kasdettiği derin devlet değil, bildiğiniz Devlet-Sathî ve Zâhirî Devlet,- ne yazık ki, bir zamanlar Devletimize ârız olan sakîm bir zihniyet-Marazî durum dolaysiyle, bütün Cemaat ve Câmia’lar, Devlete bir tehlike görüldüğü için, aramıza, bizler’den herhangi birisiymiş gibi, ba’zı eleman’larını içimize sokardılar. Daha sonraki zamanlarda, Devlet bizi, biz Devleti yakından tanımaya başladık, içimize sokulanların bir işlevleri kalmamış olmasına rağmen, biz onları, onlar bizi çok sevmiştik. Ölünceye kadar da birbirimizden ayrılmadık, ayrılamadık. 
Gerek ilk yıllarındaki bu kardeş’lerimizin tahriki ve gerekse bu tahriklere, “hayır!” diyemeyen, Kardeş’lerimizin onlara ayak uydurmaları sebebiyle, ortaya çıkan savrulmaları, daha basiretli, dirâyetli bir idare ile önleyebilirlerdi. Büyüklerimiz için, bu tenkid’lerde, kritikler’de bulunabilirsiniz. Fakat, her iki Büyüğümüz de yüzde yüz, yerli ve millî idiler. 
Diğer ba’zı gruplar ve camia’lar için, söz konusu olan, A.B.D.’den, İsrâil’den, İran’dan, Suûdî Arabistan’dan “Üst Akıl,” bizim nezîh câimamız için söz konusu değildir. 
Câmia’mız, İmam-ı Rabbânî Evlâdı için, bir “Üst Akıl”dan bahsedeceksek, Bizim Üst Akl’ımız, Zikr-i Hafî Yolu’nun, Nakşibendiyye’nin, Silsile-i Zeheb’i – Silsile-i Saâdât’ı, Pîrân, Nakşibendiyye’nin Müceddidiye Kolu’nun Kutbu’l-Aktab’ı, İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sâni, Ahmed-ü Fâruk es-Sirhindî (k.s.) Efendi Hazret’leri, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) Efendi Hazret’leridir. Türkiye’mizde, bilhassa, 1979 yılından i’tibâren, İran’dan külliyetli miktarda maddî destek karşılığında, Şîa propagandası yapan, bunun için, gazeteler, mecmu’lar neşreden, cemaat ve câmia’lar vardır. Suûdî Arabistan’dan destek görüp, Vehhâbî’lik propagandası yapan cemaat ve câmia’lar vardır. Maddî bir destek görmeseler de, ideolojik olarak, “Ellâ Mezhebiyye,” propagandası yapan İlâhiyatçılar vardır. 
Yularları, tasmaları, bir bütün olarak, ifade edilecekse, Ehl-i Salîp, haç’lı orduları ve bunların arkasında duran topyekûn Batı dünyası’nın elinde bulunan, âhirzaman deccâllerinin en şer’lisi ve onun teshîr ederek, gözü görmez, kulağı duymaz, aklı fikretmez hale getirdiği, Kelb-i Akûr’larının, hâlleri bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmışken, bütün bu Fırak-ı Dâlle’nin, panzehirine sahip ve mâlik bulunan, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat-Mâ Ene Aleyhi ve Ashâbî (Benim ve Ashabımın yolunda olanlar, Fırka-i Nâciye, yegâne, Camia olan Nezîh Câmia’mızı İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nı, hâşâ! CIA’nın emrinde ve kontrolünde göstermeye cür’et etmek, yalan, iftira, buhtan, ihânet ve hıyânettir. 
Bu ihâneti, hıyâneti dillendiren kişinin, bir zamanlar bu Câmia’nın kapılarında yemek yediğini, şimdi yemek yediği o tabakları pislemeye kalkması, ihânetinin, hıyânetinin, şen’âtının, denâatinin sınırsız olduğunu gösteriyor. Bu denî densiz, aklı sıra, bu nezîh Câmia’yı, birilerine, efendilerine tezvir ile vazifelendirilmiş görünüyor. Demek istiyor ki, bugün F.T.Ö. P.D.Y.’nin, iplerinin kimlerin elinde olduğu artık, ayan-beyân ortaya dökülmüştür. Bu hâin, demek istiyor ki, “ipleri dışarıdakilerin ellerinde bulunan yalnız F.T.Ö. P.D.Y., değil, işte şu gruplar ve câmia’ların da ipleri başkalarının elindedir.” 
İpleri-yular ve tasması sürekli bir başkasının elinde olanlar, azâd kabûl etmeyen köleler, başka insanları ve câmia’ları da kendisi gibi zanneder. 
Böyle bir ihtimâl, trilyonlarda bir bile değilken, bu denî adam, niçin böyle bir iftira ve buhtan’da bulunmaktadır? 
Bu denî, densizin hâli, “Meşhûr olmak için, Ka’be’nin duvarına, Cami’i’n duvarına şey edenin hâline benzer. 
Bu denî, densiz, Câmia’mız arasına fitne sokmak istiyor. Orman’da, kurtlar ve çakallar, dumanlı havayı severler. 
Bu hempa’nın yularını-tasmasını, elinde bulunduran efendileri, işte beklediğimiz zaman gelmiştir. 16 yıldır, hata ve kusuruyla birlikte, büyük bir basîret ve dirâyetle, Câmia’nın, Umur-u Dünya işlerini idare eden, Zât, Ahmed Arif Denizolgun, füc’eten, beklenmedik bir zaman’da vefat etmiştir. Elbette yerine birileri geçecektir. 
Camia arasında fitne çıkarmanın tam zamanıdır. Öyle ya, ba’zıları, yaşları ve tecrübe ve müktesebatı bakımından, idareciliği kendisini veya bir başkasını lâyık görecektir. Diğer ba’zıları da, başka gerekçe ve sebeplerle bir başkasını idareci görmek isteyecektir. “Fitne ateşini körüklemenin, harlatmanın tam zamanıdır,” demiş olmalıdır ki, elinde bir bidon benzin, fitne ateşini yakmaya çalıştı, fakat tutmadı, ateş alevlenmedi, aksine, “Esti bir Nesim-i Nevbahar,” ateş fitillenmeden sönüp gitti. Çünkü, “Benim Ümmetim, Şu Ümmet, Ümmet-i Merhûme’dir,” buyuran, Haz.Peygamber’in ümmeti içinde, inanıyorum ki, “Sünnet ve Cemaat ehli,” tek Câmia, Peygamber’imizin, “Aranızdan, burnu halkalı bir köle bile, emîr ta’yin edilse, ona itaat ediniz,” Emr-u Fermanına uygun olarak, bir adım öne çıkan, her kim ise, ona mutlâk itaat eder, aslâ, fitneye pabuç bırakmaz. 
Orman’da, aslan kükrediğinde, kurt’lar, çakallar kaçacak delik ararlar. Bak Arkadaş! Bu kapıdan sana ekmek çıkmaz. Hayallerini süsleyecek, halüsinasyonlar âleminde debelenmek istiyorsan, başka kapıların önünde beklemeye devam et! 
Yalan, dolan, iftira, ihânet, hıyânet, denâ’et, şenâ’et’lerinizle, Merhûm, Muhterem, Büyüğümüz, Beyağabeyimiz, Cennetmekân, Kemâl Kacar Beyefendi’nin Azîz Ruhunu daha fazla muazzeb etmemenizi tavsiye ederim. Hisap gününe imanınız varsa, bunun hizabını veremezsiniz...