Konya-Beyşehir, Gembos-Antalya yoluyla alakalı olarak, bizim devletin Kurum’ları, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Karayolları Umum Müdürlüğü ile bir mes’elemiz yoktur; Uzun yıllar, Isparta’yı, “yolların kesiştiği”, bir merkez haline getirmeyi kafasına koymuş, Eski Başbakan’lar’dan ve Cumhurbaşkanı, Merhûm Süleyman Demirel tarafından engellenmiştir. Özal’lı yıllarda, Konya-Bozkır ve Seydişehir’li, dişli Konya milletvekilleri tarafından, sıfır’dan, Konya-Seydişehir-Antalya (Akseki’yi bile görmez) güzergahı üzerinden yeni bir yol açtırıldığı için, engellenmiştir.
Benim hemşehrili’lerim, Mevlânâ torunları, ağlamasını, istemesini bilmezler. Alıcı değil, vericidirler. Her seçim’de, sizin ta’birinizle Reis’e, %80’den fazla rey verirler, fakat hiçbir hizmet talebinde bulunmazlar. Tarihî İpek Yolunda kervanların gelip-geçtiği, eciş-bücüş, bol zigzaglı, bol virajlı tek şerid üzerinden gidip-gelmeye devam ederler de, aslâ şikâyetçi değillerdir.
Azîz Kardeşim, siyâsete de yakın alakanız dolayısiyle ba’zı şeyler daha ilâve etmeliyim. Geçen dönem, Parlamento’da, Konya Milletvekili olarak vazife yapan, Beyşehir’li iki temsilci vardı. Bunlar, Konya için, temsil ettikleri Beyşehir için, bu yol için hiçbir şey yapmamışlardır. Diyebilirsiniz ki, “İyi yâ işte, ya parti üst yönetimi bunları yeniden listeye almamışlar, ya da seçilebilecekleri yerlere koymamışlar!”
Henüz, otuzlu, kırk’lı yaşlarında olmalarına rağmen, birer yıldan fazla milletvekilliği yaptıkları için mevzuata göre, neredeyse, hâlen Parlamento’da bulunan milletvekilleri kadar emekli maaşı almaktadırlar. Buna ilâveten, her ikisi de, Cumhurbaşkanlığı Başmüşâvirliği makamına getirilmişlerdir. En az, emekli maaşları kadar da buradan maaş alıyor olmalıdırlar.
Eski Türkiye’de, K.İ.T. (Kamu İktisâdî Teşekkülleri) vardı. Ticâret Bakanlığı’na bağlı, yarı resmî birlikler vardı. Seçimleri kaybeden milletvekilleri, Ankara’dan memleketlerine dönmezler, “Arpalık” olarak vasıflandırılan, Kamu İktisâdî Teşekküllerine ve birliklere Yönetim Kurulu Üyesi olarak ta’yin edilirler, “Salla başını, al maaşını,” hayatlarını devam ettirirdiler. Yaşları-başları belli, müktesebatı belli, milletvekili seçilmeden önce, büro me’muru, kasaba avukatı olan bu insanlara Cumhurbaşkanı neyi danışacak, bunlarla hangi mevzu’u istişâre edecektir?
Televizyonları, hususiyle haber kanallarını yakından ta’kip edenler görülüyor ki, pek çok eski milletvekili veya seçilememiş genç siyâsetçi kendisini, ya Cumhurbaşkanlığı Başmüşâviri veya Başbakanlık Başmüşâviri olarak takdim etmektedir. Gerçekten, bu iddialar doğruysa, Müsâfî Başbakan, Muhterem, Ahmed Davutoğlu’nun işâret ettiği ve ısrarla parmak bastığı “Güç Yozlaşması” bu olsa gerektir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız, (pardon Başbakan) “Ekmeğimizi böleriz, yolları böleriz, memleketimizi böldürmeyiz,” diyor, çok doğru söylüyor. Biz Mevlânâ torunları bu topraklarda hep sevgi ektik, bin yıldan fazla bir zamandan beridir, ekmeğimizi komşularımızla, ihtiyaç sahipleriyle bölüştük. Suyumuzu, Van Gölü’nden sonra Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü, Beyşehir Gölü’nü, Konya Ovasıyla, Isparta ile bölüştük. Fakat yolumuz hâlâ bölünmedi. Son yılların istatistiklerine göre, en çok ölümlü kazaların vuku bulduğu, cenaze araçlarının bile ölümlü kazalara dahil olduğu bir yol olmasına rağmen, yolumuz hâlâ bölünmüş yol haline gelmemiştir-getirilmemiştir.
Siyâsî tecrübeler gösteriyor ki, iktidarlardaki siyâsî partileri, muhalefet partilerinin ve muhalif grup’ların taarruzları yıpratmaz. Aksine, safların sıklaşmasına-sıklaştırılmasına yardım ederler. İktidarları ve iktidar partilerini asıl yıpratan “Güç Yozlaşması”, liderlerin doğruları söyleyenleri değil, “Evet Efendim! Sepet Efendim,” diyenleri dinlemeleri yıpratır.
Kemal Remzini kullanan çok Değer’li Kardeşimiz: Tespitlerinize, teşhis’lerinize ve pek tabiî hüzün ve sitemlerinize katılmamak mümkün değildir.
“Öne geçen ilk mühâcirler ve ensar ile onlara güzellikte tâbi olanlar var ya, işte Allah onlardan râzî olmuştur, onlar da Allah’tan râzî olmuşlardır. Allah, onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (Tevbe 9/100)
“Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Elbette içinizden, fetih’ten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vâ’detmiştir. Allah’ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (Hadîd 57/10)
Hizmetleri sebkat etmiş, bugünkü imkân ve fırsatlara kavuşulmadan önce hizmet eden ağabey ve kardeşlerimizin durumunu yukarıdaki âyet-i Kerime’ler müvâcehesinde mutal’a etmek daha doğru olur. Hizmet sahasında bir eli balda bir eli yağda gözlerini açanların, mahrûmiyyet yıllarındaki insanları anlamalarını beklememeliyiz. Buzu kırıp banyo alan-abdest alan birisini, elektrik, doğalgaz, bütan gazı, güneş enerjisi gibi 4 ayrı alternatif ile ısıtılmış, Hilton tipi geniş ve aydınlık banyo’larda yaz aylarında bile, sıcak su ile abdest alanların anlamasını bekleyemezsiniz.
Sevgili Peygamber’imiz salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimizin:
- “Ümmetimin âhiri, evveline la’net edecektir,” mu’cizevî Hadis-i Şerif’ini de unutmayalım.
Günümüzde yaş ortalamaları 30-35 olan vazife başındakilerden, içinde bulundukları şartlar müvâcehesinde, hizmeti sebkat etmiş ağabey’lerine vefa göstermelerini beklememeliyiz. Kemal Kardeşim, belki de Ağabeyim olabilirsiniz. Vechen an vech’in, (yüzyüze) görüşmeyi, şahsen yakından sizi tanımayı pek arzu ederim.
Pek Muhterem Abdullah Kara Kardeşimiz:
İltifatınıza, du’â’larınıza ve Hüsn-ü Zannınıza çok teşekkür eder, hâlisâne du’â’larınızı beklerim.
Pek Değer’li Kardeşim Ali Bilici Beyefendi.
Merhûm İbrahim Dinç Hocamız hakkında verdiğiniz çok değerli bilgiler için sizlere çok teşekkür ederim. Biz’ler Mevlânâ Torun’ları, muhtelif vesilelerle Konya’mıza hicret edenleri bağrımıza basmışızdır. Erzurum’dan Konya’mıza hicret edip yerleşmiş, Feyzi Halıcı uzun yıllar Parlamento’da, milletvekili ve senatör olarak Konya’mızı temsil etmişti. Çerkez asıllı, Merhûm, Dr. Faruk Sükân, uzun yıllar Konya milletvekilliği ve İçişleri Bakanlığı yapmıştı.
1950’li yılların sonlarında, İbrahim Dinç Hoca’mız, Konya-Topraklık Kur’ân Kursu Mescidinde imam, Topraklık Kur’ân Kursu’nda Fahrî Kur’ân Kursu Muallimiydi. Kendisi gibi, Düzceli olan ve Konya’ya hicret edenlerden Salih Emel Hocamız, Konya-Beyşehir, Yenidoğan Kasabası’nda (şimdilerde Beyşehir’in büyük mahallelerinden birisidir.) resmî-kadrolu Kur’ân Kursu Muallimiydi. Konya-Beyşehir’de bir Erzurumlu müftülük me’muru ve Kur’ân Kursu muallimiydi. Bir başka Erzurumlu, aynı zamanda Tekâmül’den benim talebem arasında bulunan, Ahmed Can Kardeşim, Konya-Beyşehir, Doğanbey Nâhiyesinde Kur’ân Kursu muallimiydi.
Merhûm İbrahim Dinç Hoca’mız, nev’i şahsına münhasır bir karaktere sahip, Salâbet-i Diniyye mâlik disiplinli bir zât idi. Aynı karakterde ve Salâbet-i Diniyye sahibi Merhûm İzzet Tekeli Hoca’mız’la birlikte bir ikili oluşturmuşlardı. Konya-Topraklık denilince hemen akla, İzzet Tekeli, İbrahim Dinç hatırlanırdı. O Konya’yı, Konya’lı’ları, Konya ve Konya’lı’lar da onu benimsemişti.
Müceddid’in bir nev’i veda ziyaretleri cümlesinden, Konya’yı teşriflerinde, karşılayanlar arasında İbrahim Dinç Hocamız da vardı. Mevlâna Türbe’sinin resmen kapalı olduğu bir günde, Müceddid’in tasarrufuyla Türbe’nin nasıl açıldığına şahid’lik edenlerden ve Müceddid ile birlikte Türbeyi’yi ziyâret edenlerden birisi de o idi. Rabbim’den, Merhûm, İbrahim Dinç Hocamıza vâsî rahmet, ailesine ve davâ arkadaşlarına Sabr-u Cemîl, Ecr-i Cezîl niyaz ederim.