1925 yılı, dünya birinci cihan harbinden yeni çıkmış, Türkiye millî mücadeleden, İstiklal Harbimizden yeni çıkmış halk aç açıkta, üryan, bîilaç. Devletin hazinesi tam takır. Sanayi ve ticaret, iş istihdam yok. Halkın donu-göyneği (gömlek) yok, ama başında küçük rütbeli memurların ancak dört maaşı karşılığı taksitle alabildiği şapkası var! Başlarında şapkaları olduğu halde, kılık kıyafetleri düzgün, uygun olmadığı için vatandaşlar dış kapıdan itibaren Ankara’ya sokulmuyorlardı. Ankara Valisi Nevzat Tandoğan talimat vermişti. Kılığı kıyafeti düzgün olmayanlar, bilhassa yabancı misyonun bulunduğu şehrin merkezî yerlerine sokulmuyorlardı.

Aşık Veysel Şatıroğlu, diğer bütün dalkavuklar gibi, Mustafa Kemal için bir destan yazmıştı. Ankara’ya gelip bizzat Gazî’nin yüzüne bu destanı okuyacaktı. Geldi de, başında ölünceye kadar hiç çıkarmadığı lenger (Fötr Şapka) olduğu halde, kılık kıyafeti düzgün olmadığı gerekçesiyle Ankara’ya sokulmadı, dış kapıdan geri çevrilmişti.

Resicumhur ise, devletin ve milletin bütün işlerini bir tarafa bırakmış, Kastamonu’dan başlayarak il il, şapkayı tanıtmak, şapka devrimini anlatmak için dolaşıyordu. Turun Kastamonu ayağında, başına şapkayı koyuyor, kadınların ekseriyette olduğu bir fotoğraf veriyor “Efendiler, işte Türk Milleti’nin medenî serpuşu budur” diyerek şapkanın reklamını yapıyordu.

Şapkayı tanıtmak, şapka devrimini halka anlatmak üzere çıktığı turun Trabzon ayağında, Trabzon’un valisi ve ileri gelenleri, Mustafa Kemal’e hacı Ferşad hoca efendiden bahsederler “hacı Ferşad hoca efendi, şapka giymenin küfür, şapka giyenin de kafir olduğunu söylüyor” derler. Mustafa Kemal, hacı Ferşad efendinin huzuruna getirilmesini ister, davet ederler. Hacı Ferşad efendi, gözünü budaktan esirgemeyen, cesur, korkusuz, Karadeniz yiğidi, hiç fütur etmeden, bilahare, Mustafa Kemal’e Trabzon Halkı’nın hediye ettiği, Atatürk Köşküne gider. Mustafa Kemal Ferşad Efendi’yi yanına oturtur, başından Lenger’i Fransız malı, fötr şapkayı çıkarır, Ferşad Efendi’nin başına koyar. “Söyle bakalım, şimdi sen kafir mi oldun?”, “Hayır!” demiş, bu kere kendi başına koymuş, “söyle şimdi ben kafir mi oldum?”. “Evet!” demiş, başka sual sormasına fırsat vermeden, “şapkayı benim rızam dışında başıma siz koydunuz, oysa kendi başınıza kendi iradeniz ve rızanızla koydunuz, ben asla kafir olmadım, ama siz oldunuz” diye cevap vermiş...

İmdi!.. 25 Teşrinisani 1341/1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Kanunu halen meriyettedir. Üstelik, 1982 Anayasasının 174.maddesiyle, Anayasaya aykırılığı iddia olunamaz, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahî edilemez, kanunlar arasında koruma altına alınmıştır.

Kanunlar, meriyette iseler mutlaka uygulanırlar, aksi suç teşkil eder. Bu durumda bizleri avamı, halkı alakadar eden bir husus değil ama, Reisicumhur başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Bakanlar, Saylavlar (milletvekilleri) ve her kademedeki memurlar şapka giymek mecburiyetindedirler.

Hele bir düşünsenize, Reisicumhurumuz, muhterem Recep Tayyip Erdoğan Bey, her gün başına bir lenger (Fötr Şapka) oturtacak öyle dolaşacak!?...

Hem sonra, şapka iktisası, Atatürk’ün en önemli inkılaplarından birisi değil mi? Ayasofya’nın ibadete açılması tartışmalarında “Atatürk, Atatürkçü’lük, İnkılaplar, devrimler” diye yırtınıp Müstevlî’lerin, Yunanlıların safında yer alan Kemalistler, şapka devrimi ayaklar altında, sizler neredesiniz?

Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, ey CHP’li saylavlar! (uydurukça öz Türkçeyi sizler çok seversiniz) Şapka İktisası devrimi nerede kaldı? Hiç değilse sizler ve sizlere bağlı belediye başkanları başlarınıza birer lenger, hiç değilse birer Elazığ şapkası takıp öyle dolaşamaz mısınız? Nerede kaldı Atatürkçülük, nerede kaldı devrimcilik? Bas bas bağırdığınız, diğer devrimler mevzûunda da tıpkı şapkada olduğu gibi samîmiyetsiz misiniz?...