AYASOFYA (13)

Lozan Sulh Antlaşması, aslında bir barış antlaşması değil, müstevlilerin, “Boğazların Hasta Adamı,” diye tavsif ettikleri, Osmanlı Devlet-i Aliyye’mizin, fişinin çekildiği ve defin merasimin icra edildiği bir toplantıydı.

Üzerinden adalet güneşinin batmadığı, Osmanlı İmparatorluğunu tarih sahnesinden, hiçbir iz bırakmadan silmek, 783.563 kilometre karelik misak-ı millî, diye tarif edilen dünya ölçeğinde ve Memalik-i Osmaniyeye nisbetle çok küçük bir arz parçasında, milletinden, dininden, ahlakından, örf ve adetinden, tarihinden, kısaca tüm değerlerinden koparılmış, etliye, sütlüye karışmayan bir devletçik kurulması için sahte kahramanlara yol vermek için, elbette çok ağır şartlar koymuşlardı. İstanbul’un, başşehir olmaktan çıkarılması, hilâfetin kaldırılması, Ayasofya’nın ibadete kapatılması şartları, buzdağının su yüzünde görünen şartlarıydı. Daha ağır şartlar, suyun altındaydı ve zamanla onlar da suyun yüzüne çıkarılacaktı. Bu tahlilimizin sonunda, bu üç şart, şartların en ağırları değil, diğer şartlara nazaran, nisbeten hafif şartlar olduğunu sizler de kabul edeceksiniz.

Lozan Sulh Antlaşmasının, davetçi ve katılımcı devletleri, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, ABD ise, gözlemci olarak katılmıştı. Yunanistan dahil, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven (eski Yugoslavya) bu antlaşmada, Amerika dahil, batı dünyasına öncülük ve liderlik eden, İngiltere, hep hayali olan, “Güneşin üzerinden batmadığı bir dünya imparatorluğu için, Osmanlı İmparatorluğunun, Devlet-i aliyye’nin, bütün izlerinin dünya sahnesinden silinmesiyle mümkün olabileceğini çok iyi bildiği için, küçük Anadolu’da bir devletçik kurmak için yol verdiği, kendisinin sahneye çıkardığı, sahte kahramanlara her şartını kabul ettirmişti.

23 Nisan 1920 tarihinde, Ankara’da TBMM toplandı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılacağı, bir tamim ile yurdumuzun her tarafına duyuruldu. Meclis’in açılacağı 23 Nisan 1920 Cuma günü, sabah namazından itibaren, Kur’ân hatimleri yapılacak, Buhâri-i Şerif okunacaktır. Ankara’da mebuslar, sabah namazı vaktinde Hacıbayram Camiinde, toplanacak, Kur’ân Hatimleri ve Buhari-i Şerif okunacak, cuma namazı Hacıbayram Camiinde kılındıktan sonra, bütün mebuslar, yaya olarak Ulus’taki meclis binasına kadar tekbir ve tehlillerle yürüyeceklerdir. Meclisimiz, dualar, tekbir, tehlil, tesbihat ve zikirlerle küşad edilecektir” denilmişti.

En başta Ankara Mebusu, Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bütün mebuslar, tekbir ve tehlil ile Ulus’a birinci Meclis Binasına kadar yürüdüler, meclis dualarla ve Kur’ân okunarak açıldı, çalışmalarına başladı. Başlangıç, Aziz Milletimize has, ecdadımıza layık, Aziz Milletimizin beklediği güzelliklerle doluydu. Bu meclis aynı zamanda Gâzî Meclis idi. Millî Mücadeleyi yürüttü, Kurtuluş Savaşını kazandı, İstiklal mücadelemizi zaferle neticelendirdi. 20 Ocak 1921’de 1876 Kanûn-i Esâsîsini çok az bir tadil ile “Teşkilât-ı Esâsiyye olarak kabul etti. Teşkilât-ı Esasiyye kanûnunda, her ne kadar,” Şer’î hükümlerin yerine getirilmemesinden bahsedilmiş ise de, bu kanunun ikinci maddesi aynen şöyledir: “Türkiye Devletinin dini din-i İslâm’dır.” Buraya bir mim koyunuz, döneceğiz.

Bu meclis, birinci meclis Osmanlı’nın mirasçılarından, müftülerden, alimlerden, eşraftan, yerli ve millî unsurlardan teşekkül etmiş, bu mecliste, Diyab Ağa gibi kahramanlar vardı. Palirkaya tasması ellerinde olanların tahrikleri ve teşvikleriyle, Ankara’ya, Polatlıya kadar gelmişti. Mecliste, muhtemel bir işgal halinde, meclisin, daha emin bir yere, Kayseri’ye veya Konya’ya taşınması müzakere ediliyordu. Diyab Ağa’nın Türkçesi kıt olduğundan konuşulanların hepsini anlamıyordu. Yanındakilerine sordu, bunlar neyi tartışıyorlar? Meclis’in taşınması cevabını alınca, kürsüye fırladı, tatlı şivesiyle, “Biz buraya ölmeye geldik, ölürüz, fakat öleceksek burada ölürüz, hiç bir yere taşınmayız,” Konuşma sürekli alkışlarla karşılandı ve bir daha açılmamak üzere müzakere kapandı. Bu meclis, Türk Milleti’nin İstiklal Mücadesinin destanı olan ebedî, Millî Marşını da 12 Mart 1921’de kabul etmişti.

Birinci meclis, henüz üç yılını bile doldurmadan, 01 Nisan 1923 tarihinde seçimlerin yenilenmesine karar verdi, 16 Nisan 1923 tarihinde çalışmalarını sonlandırdı.

Sahnelenen oyunda birinci perde tamamlanmıştı. Müftüler, şeyhler, kanaat önderleri, millî ve yerli olanlar, bu vatanın ve milletin öz evladı, sadece, bu birinci perde oyununda figüranlık yapmak üzere seçilmişlerdi. Bunların işi bitmişti, artık, sahnenin asıl aktörlerinin sahneye çıkma zamanı gelmişti.

İkinci meclis’te bu figüranlardan hiç birisine yer verilmedi. Öyle ki, oyunu sahneye koyanların, kurucu irade dedikleri, Selânik menşe’li, Ermeni, Rum, Yahûdî ve gayr-i millî unsurlardan müteşekkil, İttihad ve Terakkî’nin, Kâtib-i Umûmîsi, (Genel Sekreteri) Mehmed Akif Bey bile ikinci Meclise seçilememiştir.

İKİNCİ MECLİS, İNKILÂBLARIN KRONOLOJİSİ: 

İnkılab, Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre, Arb. Bir durumdan başka bir duruma geçiş, evrim, dönüşüm, bir durumdan başka bir duruma dönüşmek. (Dil İnkılâbının ilk yıllarında İnkılab karşılığı olarak kullanılan devrim kelimesi, son yıllarda ihtilâl anlamını almıştır.)

İnkılab-devrimlerin tarihî seyri, kronolojisi: TBMM, ilk toplantısından sadece altı gün sonra, 29 Nisan 1920 tarihinde, Hıyanet-i Vataniye (Vatana ihanet) kanununu kabul etti. Bu kanun ileride vuku bulacak nice meşum vakanın ve mezâlimin habercisiydi.

07 Haziran 1920 16 Mart 1920 tarihinden itibaren İstanbul hükumetince yapılacak her nevi anlaşmalar, uhûdât (verilen sözler) ve sairenin hükümsüz olduğuna dâir, kanun kabul edildi. (Demek ki, devletin geçmişiyle alakalı bütün bağlar koparılıyordu. Oysa ki, devlette devamlılık esastır.)

01 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmıştır.

09 Ağustos 1923 tarihinde, İttihad ve Terakkî Cemiyetinin yerine, İttihatçılar tarafından, Halk Fırkası kurulmuştur.

07 Şubat 1924’de ecnebî mekteplerinde bina dahillerindeki dinî alâmet ve işaretlerin kaldırılması kararı verilmiştir.

03 Mart 1924’de Hilâfet kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat (eğitimin birleştirilmesi) Şer’iyye ve Evkâf vekâleti ile Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiye Vekâletinin kaldırılması hakkındaki kanun kabul edilmiştir.

08 Nisan 1924’de Şer’iyye Mahkemelerinin kaldırılması kabul edilmiştir.

04 Mart 1925’de,Takrir-i sükûn kanunu neşredilmiş, bu kanuna istinaden iki İstiklal Mahkemesi kurulmuştur. (Masumların önce idamına karar veren sonradan gerekçe hazırlayan cellatlar heyetleri)

02 Eylül 1925’de,türbe,tekke ve zâviye’lerin kapatılması, ilmiye sınıfının ve devlet memurlarının kıyafet kararnameleri ilan edildi.

25 Kasım 1925’de, Şapka Kanununun, TBMM’nde kabulü.

30 Kasım 1925 tekke ve zâviyelerin kapatılması, türbelerin seddine dâir, kanunun TBMM’nde kabulü.. 

26 Aralık 1925 Beyne’l-Minel (milletler arası) takvim ve saatlerin kabulü.

05 Nisan 1928’de, önce Cumhuriyet Halk Fırkası (Partisi) grubunda tartışılmış, aynı gün, TBMM’nde, 1921 Teşkilat-ı Esâsiyye’nin bazı maddeleri değiştirilmiş, “Türkiye Devleti’nin dini din-i İslâmdır,” maddesi çıkarılmış, milletvekillerinin yemin metninde bulunan, “Va’llâhî, ta’llâhî, bi’llâhî,” lafızları çıkarılmış, yerine, “namusum üzerine söz veriyorum,” konulmuştur. Nihayet, 03 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı kanunla lâiklik, 1921 Teşkilât-ı Esâsiyye kanununa girmiştir. (Cumhurun % 99’u Müslüman, dinine bağlı, fakat artık devlet dinsiz, hatta din düşmanı... Yaman garabet!...

03 Ekim 1928 Latin harflerinin TBMM’nce kabulü.

01 Eylül 1929 Liselerden Arapça ve Farsça lisan öğretiminin kaldırılması...