AYASOFYA (10)

AYASOFYA’YI İBADETE NİÇİN AÇMADILAR- AÇAMADILAR!...

Merhum, Adnan Menderes’in lideri olduğu Demokrat Parti, 1950, 1954, 1957 seçimlerinden sonra kâhir ekseriyetle, iktidara geldi. Döviz kıtlığı, zarûrî ihtiyaç maddelerinin ithal edilememesi gibi ekonomik sebepler dolayısıyla, 1957 seçimlerinde her ne kadar oyları düşse de, yine tek başına ve çok kuvvetli meclis desteği arkasında olduğu halde iktidar olmuştu.

Merhum, Süleyman Demirel’in liderliğini yaptığı devrin Adalet Partisi, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yapılan ilk serbest seçimlerde, nisbî temsil ve Millî Bakiye tuzaklarına rağmen 1965 seçimlerinde % 50’nin üzerinde oy alarak tek başına iktidar olmuştu. 1969 seçimlerinde hem oy nisbetini hem de milletvekili sayısını artırarak daha güçlü bir şekilde, yeniden iktidar oldu. Bu dönem Türk Siyâsî hayatında ekonomi bakımından en parlak dönemdir. Bu on yıllık sürede kalkınma hızı neredeyse enflasyonun iki katıdır.

1969 seçimini takip eden günlerde, Süleyman Demirel Türk Siyâsî hayatının en vahim hatalarından birisini yaptı. 1965-1969 seçimlerinin kazanılmasında baş rolü oynayan, Milliyetçi-Mukaddesatçı, mason-yeminlilerden olmayan, milletvekillerini hükûmetten ve partiden tasfiye etti, parti içinde 72’ler hareketi, bu milletvekillerinin partiden kopuşu ve yeni bir parti, Demokratik Partinin kuruluşu, onlarca yıl sürüp gidecek, siyâsî ve iktisâdî istikrarsızlığa sebep oldu...

Merhum Turgut Özal’ın kurucusu olduğu ve liderliğini yaptığı Anavatan Partisi, 12 Eylül Darbesinin artçıl zelzele hareketlerinden sonra, 1984 seçimlerinde, Kenan Evren ve darbecilerin kurdurduğu Devlet Partisi, Devlet ve Genelkurmay Başkanı sıfatıyla meydan meydan dolaşıp, Turgut Özal’a oy vermeyin, kampanyasına rağmen, Özal’ın partisi, Anavatan Partisi çok güçlü olmasa da tek başına iktidara geldi. Dört yıl sonra, 1989’da yapılan seçimlerde ise ezici bir ekseriyetle, iktidar oldu. Kenan Evren’in görev süresinin dolması üzerine de, bu meclis, 1989 seçimlerinde galip bir ekseriyetle, meclise gelen Anavatan Partisi grubu kendisini cumhurbaşkanlığına, Çankaya Köşküne taşıdı...

12 Mart 1971 Muhtırasıyla başlayan ve 1984 yılı genel milletvekilliği seçimlerine kadar devam eden bu, Türk Siyâsî Tarihinin en istikrarsız dönemi içinde, Ekim 1979’da boşalan beş milletvekilliği için, ara seçim, senato 1/3 yenileme seçimleri yapıldı. Seçimlere, CHP’nin, İstanbul, Florya’da bulunan, Güneş Motellerinde iğfal edilen, her birine hükûmette bir koltuk, (Bakanlık) vaadiyle ayartılarak, devrin Adalet Partisinden koparılan sözde, bağımsızlardan müteşekkil, Bülent Ecevit başkanlığında bir hükûmetle gidilmişti. Milletvekilliği ara seçiminde boş bulunan beş milletvekilliğinin beşini de, kısmî senato seçiminde seçilecek elli senatörden, otuz üçünü Adalet Partisi kazanmış, bunun üzerine Ecevit, Millî İrâde tecelli etmiştir, diyerek,hükûmetinin istifasını, cumhurbaşkanına sunmuştu...

Menderes, beş yüz elliden fazla milletvekili desteğiyle, 1950 yılında iktidara geldiğinde karşısındaki en büyük partinin, CHP’nin TBMM’ndeki iskemle sayısı, otuz sekiz kişiydi, küçük bir grup... Demokrat Parti meclis grubu, güvensizlik oylarıyla anlı-şanlı bakanları bir bir, bakanlıktan düşürürken, Menderes grubuna “Siz, o kadar güç ve iktidara sahipsiniz ki, isterseniz hilâfeti bile geri getirebilirsiniz,” demişti. Arkasına aldığı bu grupla, “Ezan’ın aslına uygun olarak okunması halinde, hapis cezası derpiş eden, TCK’nın alakalı maddesinin iptal teklifine, mütegallibe, CHP bile karşı çıkamamış, müzakereler sırasında parti sözcüsü, “Teklifi kendilerinin de desteklediğini, artık ezanın aslına irca zamanının geldiğini ifade etmiş, teklif, CHP grubunun da müsbet oyları ile, meclisten ittifakla çıkmıştır.

Arkasında hilâfeti bile geri getirebilecek çok güçlü bir grubu olan Menderes’ten Aziz Milletimizin beklentisi, Ayasofya’yı ibadete açmasıydı. Türkiye’deki tüm dini dinamikler, kanaat önderleri Menderes’ten bunu beklemişler, istemişlerdi. Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silstrevî, (k.s.) Efendi Hazret’leri, bizzat, Menderes’e Ayasofya’yı ibadete açmasını söylemiş, her iki tarafın da kırmadığı-kıramadığı önemli bir şahısla kendisine haber göndermiş, Menderes Ayasofya’yı açsın! Açsın ki, hem kendisini, hem Aziz Milletimizi, Allah’ın, meleklerin, kitapların, Peygamber’lerin bütün lanet edenlerin ve de Ebü’l-Fethi ve’l-Megâzî, Sultan Fatih Muhammed Gâzî’nin lanetinden kurtarsın,” buyurmuştu. Eğer Ayasofya’yı açmaz ise, korkarım, Menderes, “Münderes,” olur. Ehlince malûmdur ki, “Münderes,” “İndiras,” mastarından müştak, ismi meful olup, “mahv olmuş, helâk olmuş, kimseler,” demektir. Merhum Menderes’in akıbeti ise herkesçe malûm’dur...

Demirel, çoban Sülo, halkımızın sevgilisiydi. Miting meydanlarında, kendisine, “Nurlu Başbakan! Demirel!..” nidaları arasında hediye edilen Kur’ân’ı ve Bayrağı öpüp başına koyuyor,Demokrat  Parti’nin, Menderes’in sloganı, “”Yeter! Söz Milletindir,” sloganı’nı tekrarlıyor, kalabalık kitlenin yeri göğü inletircesine “Ayasofya İbadete Açılsın!” haykırışına, “Millet ne derse o olacaktır,” diye cevap veriyor, Ayasofya için yeşil ışık yakıyordu.

Merhum, Turgut Özal, Türk Siyâset Tarihinin en sevilen, takdir edilen liderlerinden birisiydi. Çocukların tonton dedesi, gençlerin, ton ton amcasıydı. Milletimizin nazarında, dindar, sivil, demokrat cumhurbaşkanıydı. Siyâsî, dünyevî görüşlerine katılmayanların bile sevdiği, takdir ettiği bir siyâsî liderdi. Başbakan Yardımcılığı, Başbakanlık yaptığı yıllarda, müthiş ikna kabiliyetiyle nemrud, Kenan Evren ve diğer konsey üyelerini ikna etmiş, Milletimizin bekası ve refahının arttırılması için,pek çok projeye imza atmıştı.     

Merhum, Menderes’in, merhum Süleyman Demirel’in, merhum Turgut Özal’ın ellerine birer altın anahtar verildi, Ayasofya’yı açmak üzere, Ayasofya’nın kapısına dayandılar. Fakat, ne oldu, önlerine neler konuldu da, çok arzu etmelerine rağmen, Ayasofya’yı açmadan-açamadan geri döndüler!...

Menderes, arkasındaki, “Hilâfeti bile geri getirebilecek,” çok güçlü meclis grubuna dayanarak, Ezan-ı Muhammedî’yi aslına irca ederken gösterdiği cesareti, Ayasofya için de gösterebilseydi, Ayasofya, 1950’de ibadete açılırdı.

Süleyman Demirel, bir yıldan biraz fazla, bağımsız ve tarafsız bir başbakanın yanında, başbakanın bütün yetkilerini kullanarak başbakan yardımcılığı yaptı. 1979 yılına kadar, üç tek parti hükûmeti, iki koalisyon hükûmeti, bir de, mecliste ve hal nezdinde çok güçlü bir desteği olan, azınlık hükûmeti kurmuştu. Siyâsette ustalaşmış, büyük tecrübe kazanmıştı. İsteseydi, karşısında kimse duramazdı, üstelik, 29 Mayıs 1980 cuma günü, Ayasofya’nın ibadete açılması için, kararnâme taslağı, bütün bakanlar tarafından imzalanmış, önüne konulmuştu. İmza edebilir, Ayasofya ibadete açılırdı. İmza etmedi- edemedi!

Turgut Özal, Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak çok sevilirdi. Herhangi bir hususta, karar verdiğinde ikna etmediği-edemeyeceği, hiç bir kimse yoktu. Cumhurbaşkanı, Turgut Özal, 14 Eylül 1980 tarihinde kapatılan, Ayasofya’nın ibadete açık, hünkâr mahfili ve mahfilin medhal (giriş) bölümü, yeniden ibadete açılması, Topkapı Sarayı Mukaddes Emânetler Dairesinde durdurulan, Kur’ân tiylâvetinin yeniden başlatılması için, talimat vermiş, 10 Şubat 1991 tarihinde, yalnızca kapatılan, hünkâr mahfili medhali bölümü ibadete açılmış ve Kur’ân tilaveti yeniden başlatılmıştır. Dikkat buyurulursa, Ayasofya’nın ana kubbesinin altında, minberiyle, mihrabıyla, orta büyüklükteki hünkâr mahfili, açılmamış, sadece giriş açılmıştır. Merhum Özal, gücü yetseydi, isteseydi, bu tarihte, hünkâr mahfili, medhali yerine, Ayasofya’yı ibadete açabilirdi-açmalıydı, açmadı-açamadı.

Her üç liderin de, Ayasofya’nın ibadete açılması hususunda iyi niyetli ve samîmî olduklarına kâniyim. Öyleyse önlerine ne konuldu da, ellerinde anahtar kapının önüne kadar geldikleri halde niçin açmadan geri döndüler?!... (Gelecek yazıyı bekleyiniz...)