SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... (28)

Vefa - 13.12.2019, 09:12

“Muhterem Hocam, Allahu Tealam razı olsun, ömrünüz sağlıklı ve uzun olsun. İnşâ Allah!” İltifatınıza ve şahsım için hayır du’a’nıza sonsuz teşekkürler, irtibatımızı kesmeyelim...

Ahmed - 14.12.2019, 00:29

“Hoca, görüldüğü kadarıyla kendi şahsî kanaatlerinizi yazmışsınız. Kemal Kacar sonunda sizi de etrafından uzaklaştırdı!?...”

Ahmed Kardeşim. Evveliyyetle, Hazreti Üstazımızdan sonra, İmam-ı Rabbâni Evladına 41 yıl, “Ağabeylik” etmiş, hatasıyla sevabıyla ebediyyete intikal etmiş bir zat için, en azından “Merhum” diye hitap edebilirdiniz. Bendeniz, daha fazlasıyla, “Cennetmekan, Merhum, Beyağabeyimiz, Muhterem, Kemal Kacar Beyefendi,” diye kendisini zikretmeyi yeğliyorum.

Aziz Kardeşim. Yazdıklarım, şahsî kanaatlerim değil, bizzat içinde bulunduğum, bizzat yaşadığım, hakikî vak’a’lardır, İmam-ı Rabbâni Evladının gerçek tarihidir.

Yaşınızı, müktesebatınızı bilmiyorum. Beni yakînen tanımadığınızı sanıyorum. Bendeniz, 1962’den i’tibaren, bilhassa, 1970’li, 1980’li yıllarda, devrin büyüğü, Merhum, Cennetmekân, Beyağabeyimiz, Kemal Kacar Beyefendinin en yakınında, vak’a’lara, hadiselere seyirci birisi değil, oyun kuran, hadisata yön veren aktör’lerden birisiydim. Ben ve arkadaşlarım hiç bir zaman devrin büyüğü Merhum, Kemal Kacar’dan uzaklaşmadık ve hiç bir zaman da Kemal Ağabeyimiz bizi uzaklaştırmadı. Şu hususta çok iyi bilinmelidir ki, Merhum Kemal Ağabeyimiz, hiç bir kimseyi uzaklaştırmamıştır. Muhtelif sebeplerle uzaklaşanlar ve kendilerinin uzakta olduğunu hissedenler olmuştur. Şu veya bu sebeple uzaklaşanlarla, yine, devrin büyüğü’nün izni ve bilgisi dahilinde, irtibat kuran, fitne’nin ve ihtilafın daha da büyümemesi için gayret sarf eden, her iki tarafla da açık, samimi bir şekilde görüşebilen tek kişi bendim. Daha da ileri giderek, şu veya bu sebeple, merkez’den bir şekilde uzaklaşmış, kimi zevatı, te’lif-i Beyn gayretlerimle Merkeze yaklaştıran, döndüren de benim. Merhum, emekli müftü, Mehmed Emre, emekli müftü, Mustafa Özaltın, emekli müftü, Durmuş Ali Bağcı bunlardan pek az sayıda örneklerdir.

Hiç bir zaman, dış kapı’nın mandalı bile olamayan birisi çıkmış, “Merhum Kemal Bey, kendisine, hiç kimselere açmadığım-açamadığım bir sırrım var, bu sırrımı sana emanet ediyorum,” demiş, diye ahkam kesiyor, ortalıkta dolaşıyor. Şimdi benim buna cevap vermem, böyle bir şey hiç bir zaman olmamıştır, demem, şahsî kanaatim oluyor da, ebediyyete intikal etmiş, artık kendisine sorup öğrenilmesi imkansız hale gelmiş, bir iftira ve buhtan sizin için kat’î bir delil midir?

Merhum Büyüğümüz, Cennetmekân, Beyağabeyimiz, bizlere zaman zaman, “Öyle sırlar vardır ki, benimle birlikte kabre gidecek, ahirete gidecek,” buyururlardı. Bizler de “Bu sırlar nelerdir?” diye, asla sormazdık, soramazdık. Çünkü iki kişinin bildiği bir sır, artık sır olmaktan çıkmıştır.

15 yıldan fazla uzun bir müddet, T.B.M.M.’sinde, Van Milletvekili olarak bulunmuş, Kinyas Ağa vardı, Kinyas Kartal... Merhum, Süleyman Demirel’in Başbakanlığı sırasında, Başbakanlık da bizim de hazır bulunduğumuz bir sohbette, Kinyas Ağa, kendisine has uslubu ile, “Süleyman Beg! Sen biliyyy! Ben biliyyy! Herkes biliyyy!” demişti de Süleyman Bey, “Ne güzel! Gerçeğin bilgece ifadesidir,” demişti...

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (6/07)

Yetkin - 19.12.2019, 14:25

“Mustafa Bey, keşke olayı sadece Kağıthane Belediye’si’nin açıklaması üzerinden değil de, Sadabad Derneği’nin avukatlarından da dinleyerek yapsaydınız... Sizin yaptığınız sadece bir tarafın ekmeğini yiyip karşı kayığın kürekçiliği... Tarafsız değilsiniz... Selametle...”

Beyefendi, uzun yıllar bulunduğum mevki’iler ve hizmetler, tecrübe’lerim, bana olaylara at gözlüğüyle değil, çok taraflı, hatta üç boyutlu bakmayı öğretti. Kronolojik olarak, 2014’den i’tibaren 31 Ekim tarihine kadar  bilgi-belge, komisyon kararları, mahkeme, ilamları her ne varsa tetkit ve tahkik ettim. Peş peşe yazdığım üç makaleyi birlikte değerlendirirseniz, mes’eleye vukufiyetiniz artar. Benim, her iki taraftan da elde ettiğim bilgi ve belgeler kitaplık çapta bir dosya oluşturdu. Delilleri, belgeleri-bilgileri mukayese ederek bir neticeye vardım, bu üç makaleyi kaleme aldım. Sükut ile geçiştirebilirdim, ya da en kolayı, “Vâveylacı” gruba dahil olur, ilenç’ci, la’netçi ve bed’du’a’cı grup ile birlikte, bed’du’a’ seans’larında bulunabilirdim.

Tezâlüm, tezallüm’de israf, en büyük zulümdür, Gayretü’llaha dokunur. -Ekmekten kayıktan, kürekten bahsettiğinize göre, demek ki, retörik’ten, özlü sözleri kullanmaktan hoşlanıyorsunuz.- Tezâlüm’ün ve tezallüm’ün ne demek olduğunu da anlamışsınızdır. Haksızlığa uğramadığınız halde, -algı Operasyonu deniliyor- başka maksadlara mebnî olarak, “haksızlığa uğradık”, diye, feryad-ü figan koparırsanız, inandırıcılığınız kalmaz, kendi içinizdeki tevakuşlardan başka kimse de size destek olmaz.

Farz-ı Muhal, zemin sağlam, bina sağlamdı. Belediye’nin, mülkî İdare’nin, Mahkeme’nin size karşı bir kasdı vardı, geldiler yıktılar. Bu halde dahi bizim tavrımız böyle olmamalıydı. “Sağlık olsun, bir yurt yıkılır, on yurt yapılır, on yurt yıkılır, yüz yurt yapılır,” Buradaki idare’nin tavrı, Türkiye genelinde ve gönül Coğrafyamızda, Devletimizin tavrı değildir. Biz, Devletimizin yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz, Allah Devletimize ve Milletimize zeval vermesin,” demeliydik. Diğer taraftan, Devlet ve Millet düşmanları, F.E.T.Ö. decacilesi-haşâşî’ler, ellerini ovuşturarak, içine düştükleri, gayya kuyusuna bizim  Nezih Camia’mızı da çekmek istiyorlar. Her bir vak’a’da, bizi devletle karşı karşıya imiş gibi göstermeye çalışıyorlar.

Bizim Devletimizle bir mes’ele’miz yoktur. Biz, yalnız şu parti’nin, bu parti’nin mensuplarının değil, bütün Milletimizin, ihdasına, irşadına ve tecdidine talibiz. Aziz Milletimizin hepsinin kardeşiyiz.

Bir savaşta tarafsanız, milyonda bir de olsa kazanma ihtimaliniz vardır; Ancak, Allah’a ve Resûlü’ne bir de, Devletinize karşı harb ilan etmişseniz, hiç bir surette ve hiç bir veçhile kazanma ihtimaliniz yoktur.

Keşke, gözünüzdeki at gözlüğünü çıkarsanız da, etrafa çok yönlü bakmayı bir deneseniz, bu hakikatlere vakıf olsanız. Bu satırların yazarı ömrünün hiç bir safhasında, alın teriyle kazanmadığı hiç bir lokma yememiştir, hiç kimsenin kayığında da kürek çekmemiştir. Dostum, bir ruh halidir, ba’zıları muzmarlarında olup da, rahatsızlık duydukları bir hali, bir başkasına izafe ediverirler...