Antirecep - 24.08.2019, Saat 10:10

“Yukarıda Necaşi’nin tevhid akidesine sahip olduğu, henüz tahrif olmayan, (edilmeyen demek istiyorsunuz) İncil’e sahip olduğu, (inandığı, demek istiyorsunuz) ve gelecek Peygamber’in adını bildiği gibi, iddia’ların, delili, vesikası var mıdır? Tarih’te ve günümüzde teslisi kabul etmeyen Hıristiyanların bulunduğu ve bunların da bir kısmının tevhide yakın inançlara sahip oldukları bir gerçek olsa da, Necaşi hakkında böyle düşünmemiz için bir rivayet yok. Zira, Habeşistan kilisesi de o zamanlar ve günümüzde, teslisci’dir. (Teslis akidesine sahiptir, demek istiyorsunuz.) İncil, günümüzde nasılsa, Peygamber’imiz zamanında da aynıdır. Yani, tahrif Peygamber’imizden sonra değil, çok önceleri yapılmıştır. Ancak, Doğu Kilise’lerinde, kendilerine özgü ba’zı metinler bulunabilir, diyebiliriz veya çıkarım yoluyla bir Peygamber’e işaret edildiğini anlamış olabilir. (olabiliriz, demek istiyorsunuz.)

Tarih boyunca da, günümüzde de, birçok (pek çok olmalı) papaz’ın Müslüman olmasına sebeb olan İncil’de saklı olan tebşiratlardır. (tebşirattır, olmalıydı.) Saygılarımla...”

Aziz Kardeşim. Cenabu Hak, Peygamber’lerine gönderdiği, Suhuf ve kitaplardan, Kur’ân-Kerim’in dışındakilerinin, kıyamete kadar muhafaza’sını tekeffül etmemiştir. Zaten, bir sonraki suhuf, bir öncesinin, bir sonraki kitap bir öncesinin hükmünü nesh’eder. İncil, esas i’tibariyle, bir hükümler manzumesi ve bir şerî’at kitabı değil, Tevrat’ın hükümlerine atıflar, bu hükümlere uyulması hususunda emirler ve ahirzaman Peygamber’ini tebşir gibi, ba’zı tebşirat ve ahlakî kurallar ihtiva ediyordu.

Nasıl ki, Tevrat, Yahudî iki grubun Tevrat’a tesâhüp kavgasında, geride tek bir başka nüshası kalmadan, Kızıldeniz’in derinliklerinde kaybolduğu gibi, İncil de Hazreti İsa’nın Sema’ya yükseltilmesinden kısa bir zaman sonra inhirafa uğramıştır.

“Kendi elleriyle yazıp da, az bir para kazanmak için, (veya şöhrete ulaşmak için), “bu kitap Allah tarafından gönderilmiştir,” diyenlere yazıklar olsun!...” (Bakara 2/79)

Tevrat’ın elden çıktığını öğrenen, Yahudiler, başta Fedek Yahudileri olmak üzere, ağlaşmaya, başladılar, aralarından, “Soraya,” veya “Abdullah İbn-i Suriye,” “Siz merak etmeyiniz! Ben, Tevrat alimiyim, Tevrat’ın tamamı, eksiksiz, ezberimdedir. Tevrat’ı, ben yeniden yazacağım,” dedi ve yazdı.

Miladî, üçüncü asrın sonları ve dördüncü asrın başları... Bizim Coğrafya’mızdan, Tarsus’lu bir Yahudî, (Saint Paul) Pavlus, çıktı ve dedi ki: “Ben Tarsus sokaklarında gezinirken, Hazreti İsa, gökten indi, bana hulul etti. Kendisi, “Rab,” olarak tekrar Sema’ya yükseldi. Ben, Hazreti İsa olarak yeryüzünde kaldım, İncil benim derunumdadır,” dedi.

Bundan sonra, devrin papazları ve rahipleri, Aziz Pavlus’un öğretisi ve telkîn’leri istikametinde, Teslisi, baba, ana oğul, Uknûm-i Selase veya Ekânîm-i Selaseyi esas kabul eden, yüze yakın İncil yazdılar. Miladî, 325 yılında, yine bizim Coğrafya’mızda bulunan İznik’te, toplanan birinci İznik Konsil’inde, İncil’lerin adedi, beşe indirildi. Luka, Markos, Metta ve Yuhanna...

Birinci İznik Konsil’inde, seçilen ve İncil olarak kabul edilen bu dört İncil de, Teslisi esas almaktaydı. Tabi’î ki, ahirzaman Peygamber’i Resul-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz, bi’setini, nübüvvet ve risaletini izhar buyurduğunda, Nasâra’nın, bütün Hıristiyanların ellerinde bu İncil’ler vardı. Kur’ân-ı Kerim’de, Hazreti İbrahim aleyhisselam’ın, Hanif dinine, Milleti İbrahim’e inananlar da dahil, Yahudî ve Hıristiyanlara, “Ehl-ikitap,” diye hitap edilmiştir.

Ne var ki, “Şüphesiz, Allah, Meryem oğlu, İsa Mesih’tir,” diyenler kafir olmuşlardır.” (Maide 5/17)

“Elbette, Allah, Meryem oğlu Mesih’tir,” diyenler kafir olmuşlardır. Oysa Mezih şöyle demişti: Ey İsrail oğulları! Allah’a ibadet ediniz, O benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Şüphesiz, kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır, onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı da olmayacaktır.” (Maide 5/72)

“Allah, üçün üçüncüsüdür,” diyenler de kafir olmuşlardır. Halbuki tek bir ilah’tan başkası yoktur. Eğer bu dediklerinden vazgeçmezlerse, elbette içlerinden kafir kalanlara acı veren bir azap dokunacaktır.” (Maide 5/73)

“Yahudiler, Uzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da, “Mesih Allah’ın oğludur”, dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri sözlerdir. Bunu daha önceden inkar etmiş olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah, onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar?...” ( Tevbe 9/30)

Teslis akidesine, Ekânîm-i Selase’ye sahip, Hıristiyanlarla, “Uzeyr Allah’ın oğludur,” diyen ve “Endad”ın koyduğu hükümleri Allah’ın hükmüymüş gibi uygulayan Yahudiler Resulullah zamanında da müşrik idiler, elyevm de müşriktirler.

Resul-i Ekrem, salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz, risalet ve nübüvvetini izhar buyurduğunda, Yahudilerin ellerinde bulundurdukları sözde Tevrat kitapları, Hıristiyanların ellerinde bulunan sözde İncil’ler, tahrifatın da ötesinde, hahamlar ve papaz’lar tarafından yazılmış, birer şirk kitaplarıydı. Ellerinde gerçek ma’na’da, tevhidi, vahdaniyyeti ve Hazreti İsa’nın, rab, oğul, değil, Abd(kul) ve Peygamber olduğunu, Hazreti Uzeyr’in Allah’ın oğlu değil, Peygamber’i olduğunu gösteren yazılı bir metin olmamış olmasına rağmen, nesiller boyu babadan oğula intikal eden şifahî kültür ile, az da olsa, Tevhide, Hazreti İsa’nın yalnız, Peygamber olduğuna inanan ve ahirzaman Peygamberini bekleyen Hıristiyanlar, Tevhide, Hazreti Uzeyr’in Allah’ın oğlu değil, Peygamber’i olduğuna, Endad’ın hükümlerine değil, Tevrat’taki Allah’ın hükümlerine inanan ve ahirzaman Peygamberini büyük bir ümid ve merakla bekleyen Yahudiler vardı.

Kadınlarıyla, Müslümanların evlenebildiği, kestikleri hayvanların yenildiği, tevhid ve Peygamber inancıyla, “Neces” (üzerinde herhangi bir pislik bulaşmamış olsalar da bizatihî, pislik) olmayan ehl-i Kitap işte bunlardı.