HAZRETİ ÜSTAZ’IMIZA MÜCAVİR MEDFUN,İHVAN VE AHAVÂT!... (9)

Nureddin Nemanganî, Nureddin Nemanganî’nin şahsında, Müceddid’in Cihanşümûl ve bilhassa, Avrupa ülkelerindeki Tecdid hareketinin ne zaman başladığı ve bugünkü vaziyeti hakkında mücmelen izahat vermek istiyorum.

Merhum, Nureddin Nemanganî, 1957  yılının ilk aylarında, Hazreti Üstaz’ımızın teşvikleriyle, Diyanet İşleri Reisliği’nin açtığı, müftülük-vaiz’lik, imtihanlarına iştirak etmiş ve yine Hazreti Üstaz’ımızın himmetleriyle iyi bir derece ile kazanmıştı.

Diyanet İşleri Reisliği’nin, müftülük imtihanın kazandığını, talebi halinde münhal bulunan herhangi bir il ve ilçe’ye müftü olarak ta’yin edilebileceğini bildirir, pullu mühürlü, devrin Diyanet İşleri Reisi, Merhum, Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’nun imzasını taşıyan vesika elindeydi.

Diğer taraftan, kendisi, Sosyalist Sovyetler Birliği askeri iken, Alman ordusu tarafından esir alınarak Almanya’ya getirildikleri ve burada, Almanya’ya iltica ettikleri ve iltica talepleri kabul edildiği için, Nureddin Nemanganî Hoca’mız Almanya vatandışıydı.

Kendisi gibi, Almanya’ya iltica etmiş, Türkistan İllerinden on binlerce Müslüman Mültecî vardı.

Mültecî Müslüman birliği kendisini ısrarla Almanya’ya da’vet ediyorlardı. Nemanganî Hoca, Süleyman Efendi Hazret’leriyle istişare’de bulundu.

Efendi Hazret’leri kendisine, “Nureddin Efendi! Burada hizmet edecek,müftülük-vaiz’lik yapabilecek yüzlerce Talebe’miz var. Şu anda Almanya’da-diğer Avrupa ülkelerinde hizmet etme imkanı sadece senin elindedir. Almanya’ya dönmen, öncelikle,mültecî Müslümanlara, daha sonra da, hidayete erişen, Alman veya Avrupa’lı müslümanlara hizmet etmeniz, daha isabetli olur,” buyurması üzerine, Nureddin Hoca hemen Almanya’ya gitti.

1959 yılının ilk ayları, Süleyman Efendi Hazret’lerinin müntesiplerinden, Uzakyol gemi adamı, Merhum.Abdurrahman Türk, uzun yol sefere çıkmadan önce veda etmek ve hayır du’a’sını almak üzere, Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazret’lerini, Ziyarethane’de ziyaret eder. “Efendim! en az, 8 veya 12 ay sürecek bir yolculuğa çıkıyoruz,du’a buyurunuz, hakkınızı helal ediniz,” der. Efendi Hazret’leri,geminin rotasında Almanya-Kuzeybuzdenizi’nin olup-olmadığını sorar. Abdurrahman Türk, “Efendim, Kuzey Buz Denizin’den, Almanya’nın Hamburg Eyaleti açıklarından geçeceğiz,” deyince, huzurundra bulunan, Merhum Ali Dayı’ya, (Merhum, Ali Yılmaz) “Ali Dayı: Hemen çıkınız, büyükçe bir Peksimet alıp getiriniz, (Peksimet, fırın’da uzun süreli pişirilmiş, sert ve aylarca bayatlamayan buğday ekmeği) ta’limatını verir.” Abdurrahman, Almanya kıyılarından, Hamburg açıklarından geçerken, önce bir Fatiha, üç İhlas-ı Şerif oku,v ar gücünle ne kadar uzağa atabilirsen bu ekmeği at,” buyurur.

Yıl, 1959 yılının Mayıs ayı’nın sonları... Nureddin Nemanganî, iki yıl aradan sonra, Hacca gitmek üzere İstanbul’a gelir. İstanbul-Eminönü, Bahçekapısı’ndaki Rasimpaşa Han’ında bulunan, efendi Hazret’lerinin büyük damadı, Merhum, Kemal Kacar’ın Yazıhane’sine uğrar.

Vakit, öğle vaktidir. Orada, Efendi Hazret’lerinin, Yenicami’de va’az edeceğini öğrenince, koşa koşa, Yenicamii’e gider. Öğle namazı kılınır, va’az ve du’a’dan sonra, Efendi Hazret’leri kendisini büyük bir beşaretle karşılar, Efendi Hazret’lerinin va’az’ını dinlemek, elini öpmek, hayır du’a’sını almak üzere, Camii’de, Kayserili, Merhum, Hacı, Refik Bürüngüz, Konyalı, Merhum, Mustafa Doğanbey, Düzce-cumayerinden, Merhum, Hacı Ahmed Şen ve Nureddin Hoca’nın yakından tanımadığı, bir-kaç kişi daha vardır. Merhum, Konyalı, Mustafa Doğanbey, Efendi Hazret’leri ve beraberindekileri, sahibi olduğu, Konya Lezzet Lokantasına yemeğe da’vet eder. Hey’et halinde Lokanta’ya gidilir. Zaman zaman, Efendi Hazretlerini,zaman zaman, İstanbul Müftüsü, Merhum, Ömer Nasûhî Bilmen Hazret’leri ve İstanbul ulemasını,zaman zaman da, Diyanet İşleri Reisi, Merhum, Eyüp Sabri Hayırlıoğlu ve Diyanet Müşavere Hey’eti aza’ları Muhterem, müderrisleri ağırladığı, üst kattaki hususî bölümde ağırladı.

Bir taraftan yemekler yenilirken, Efendi Hazret’leri, Nureddin Hoca’ya, Almanya’daki hizmetlerini sordu. Nureddin Hoca dilinin döndüğü kadarıyla anlattı. Almanya’nın, München, (Münih) Şehr’inde, Cami yapılması için bir dernek kurduklarını, derneğin faaliyete başladığını anlattı. Bu haber, Efendi Hazret’lerini çok heyecanlandırdı, yanındakileri de pek tabi’î olarak... Hacı Refik Bürüngüz, Münih’te yapılması plânlanan camii’in projesini üstlenebileceğini, Konyalı, Merhum, Mustafa Doğanbey, derneğin resmiyet kazanması ve T.C.Devleti tarafından da tanınması durumunda, cami inşaatını, anahtar teslim üstlenebileceklerini ifade etti. Yemek’te konuşulanlar, Efendi Hazret’lerini ziyadesiyle memnun etmişti.

Hem Nureddin Hoca’ya hem de yemekte bulunanlara teşekkür etti ve du’a buyurdu.

Nureddin Hoca, 27 Mayıs 1959 günü ikindi namazından sonra, Efendi Hazret’lerini, Eminönü-Bahçekapısı’ndaki Merhum,Kemal Kacar’ın Yazıhanesinde ziyaret etti.

Yanında, Merhum, Cevad Rifat  Atılhan, Merhum, Eşref Edip, Merhum, Konyalı, Mustafa Doğanbey’ler, var.1959 yılında döviz sıkıntısı bahanesiyle, Vekiller Hey’etince, (Bakanlar Kurulu Keararıyla) Hac ibadeti yasaklanmıştı.Burada bulunanlar hem bu hususu hem de, Balkanlar’da ve Avrupa’da neler yapılması gerektiğini müzakere ediyorlardı.

Nureddin Hoca, Hacc’a gitmek için Türkiye’ye gelmişti. Fakat, Hac yasaklandığı için, Türkiye’den doğrudan, Hicaz’a, Cidde’ye uçuş yoktu. Bu durum’da ya Almanya’ya geri dönecekti, ya da, Yunanistan üzerinden Hicaz’a uçacaktı. Öyle de yaptı. Bütün çıkış muamele’lerini, 28 Mayıs 1959 günü tamamladı ve veda etmek üzere, Yazıhane’ye gitti. Yazıhane’de, Efendi Hazret’lerinden başka, Merhum, Kemal Kacar, Merhum, Lütfu Davran da vardır.

Efendi Hazret’leri kendisine, Ka’be-i Muazzama’yi ilk gördüğünde, Huzur-u Resulullah’a ilk vardığında ve bütün Menasik-i Hac’ da nelere dikkat etmesi gerektiğini bir bir anlattı. Bir de, Medine-i Münevvere’de, Resulullah salla’llahu aleyhi vesellem Efendimize mücavir, Pakistan’lı, el-Hac, Abdülgafûr Efendi var, onubul, benim selamımım ilet, o bizi, biz onu yakından tanır, tanışırız.” buyurur.

Nureddin Hoca, Önce İstanbul’dan, Atina’ya, oradan da Cidde’ye uçacaktı. O tarihler’de Bizim, T.H.Y.’miz, iç ve dış hatlara,4 0 kişilik pervaneli uçaklarla uçarken, Yunan’lı İşadamı, Onasis’in kurduğu, Hava Yolu Şirketi, dünyanın herbir yanına, dev uçaklarla uçuyordu. Uçağın uçuş günü ve saati, 29 Mayıs 1959 günü saat,10,30 du. Nureddin Hoca, her ihtimale karşı, gece’yi, Yeşilköy yakınlarında, Florya’da, bir yakınının evinde geçirmiş ve yine her ihtimale karşı sabah erken saatlerde Yeşilköyü Hava Meydanı’na gelmişti. Bir gün önce, efendi Hazret’lerine, Kemal Kacar Bey’e ve Lütfi Davran Hoca’mıza veda ettiği için, kendisini uğurlamaya gelecek hiçbir kimseyi beklemiyordu.

Bir de ne görsün? Saatler, 09,15’i gösterdiğinde, Uçağın kalkmasına bir saat 15 dakika kaldığında, Efendi Hazret’leri, beraberinde, Kemal Kacar Bey, Lütfi Davran Hoca’mız olmak üzere, Nureddin Hoca’yı uğurlamaya gelmişlerdi. ureddin Hoca, mahcubiyyetinden, sanki, yer yarılsa girecektir.

 llah’ım! “Ben, İmam-ı Rabbânî Evladın’dan hiçbirisinin kör tırnağını dünyalara değişmem,” buyuran, Hazreti Üstazımızın, tevazu’unu, gayret-i diniyyesini, müntesiplerine verdiği değeri gösteren, bir nümune-i imtisal...

Düşünün, 71 yaşında, şeker hastalığı’ndan a’zamî derecede muztarip, Çamlıca’dan, Yeşilköyü’ne günün şartlarında, en az beş-altı vasıta değiştirerek, bir evladını uğurlamaya geliyor...

Yıl, 1963 aylardan Ramazan’dır. Hazreti Üstazımızın küçük damadı, Merhum, es-Seyyid, Hüseyin Kâmil Denizolgun ile Mehmed Arıkan Hoca’mız, daha önce  sipariş ettikleri otomobilleri teslim almak ve Memlekete getirmek üzere, Nureddin Nemanganî’nin da’vetlisi olarak Almanya’ya gitmişlerdi.

Nureddin Hoca’nın delaletiyle Münih ve civarında bulunan Türk İşçilerinin hep birlikte kaldıkları, “Hayim,”lerde, sohbet ettiler, teravih namazı kıldırdılar. Türk İşçileri, 1959’dan i’tibaren, gönderilmeye başlanılmış, ekserisi, dağ köylerinden, kendi kaza ve vilayetlerini bile göremeden, ellerinde birer tahta bavul, İstanbul-Sirkeci Gar’ından trene bindirilmişler, dilini, dini’ni,a hlakını günlük hayatını, yemesini içmesini bilmedikleri yaban illerine, “Saldım Çayıra, Mevlam Gayıra,” mantığıyla, maddî-Ma’nevî, hiçbir ihtiyaçları düşünülmemişti. 

Uzun yıllar, bu İşçilerimiz, ma’alesef, cansız, ruhsuz birer döviz makinesi muamelesi görmüşlerdi.

Müte’âkıp yıllarda, yer yer açılan mescid’lerde ve hayim’lerde va’az etmek namaz kıldırmak üzere yalınız, ramazan ayına mahsus, hoca’lar gönderildi. Bilahere, İslam Kültür Merkez’lerinin ve camii’lerin Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması üzerine, daimî idareciler ve hoca’lar gönderildi.

Demem odur ki, 1970’liyıllara kadar, Almanya’da ve diğer Avrupa Ülke’lerinde yalınızca, İmam-ı Rabbânî evladı vardı. Bu tarihlerden sonra diğer camia ve cemaatler görünmeye başladılar. En sonra da, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Teşkilatı yerini almıştır.

Eğer bugün, dünya’nın beş kıt’a ve yedi ikliminde, ezan okunuyor, Cum’a ve bayram namazları kılınıyorsa, bilinsin ki, bu Cihanşümûl,Mürşid ve Müceddid’in ma’nevî tasarruf’unun eseridir...