HAZRETİ ÜSTAZIMIZA MÜCAVİR İHVAN VE AHAVAT!...(6)

Merhum, Nureddin Nemangânî Hoca’mızın hatıratı, bir nev’i Müceddid’in tecdit tarihi, fetret döneminde din eğitimin mazisini tebarüz ettirmesi i’tibariyle fevkalade ehemmiyetli buluyoruz. Onun için olabildiğince tafsilatlı olarak yeni nesillere aktarmak istiyoruz.

Nureddin Nemanganî, 1953 Mart ayından i’tibaren, 1957 yılına kadar İstanbul’da bizzat veya bilvasıta, Hazreti Üstazımızın Rahle-i Tedrisinde bulunmuştur.

Kendisine, o yıllarda sizlerle beraber Hazreti Üstazımızın Rahle-i Tedrisinde bulunanlardan bahseder misiniz? sualine verdiği cevabında: Hafız Hüseyin Kaplan, Mehmed ve Hasan Arıkan kardeşler, Fazıl Temizerler, Lutfi Davran, Mustafa Özaltın, Mehmed Bozkurt, Hafız Musa, (Uzun yıllar Çerkezköy müftüsü olarak vazife yaptı), Hafız Memiş, (Konya-Çumra vaizi), Hafız Recep, (uzun yıllar Bakırköyü ve Küçükcekmece’de imamlık vazifesinde bulundu.) Hafız Şükrü Taşkıran, (Karaman vaizi,) Hafız Nusret Ermihan, (Kayseri-Bünyan vaizi), Abdurrahman Bengi (Denizli-Tavas müftüsü) ve şu anda isimlerini hatırlayamadığım, pek çok arkadaşımız...

Mehmed Bozkurt Hoca’mız, Üsküdar Müftülüğüne bağlı, Çilehane Kur’an Kursu’nun muallimi idi. Kurs binası olarak, Küçük Çamlıca’daki Aziz Mahmud-u Hüdayi Hazret’lerinin burada bulunan çilehanesi ve mescidi idi. Resmî Kur’an Kursu, gündüz, mesâi saatleri içerisinde sürekli, murakıplar tarafından kontrol altında tutulduğu için, Efendi Hazretleri tedrisatı (İslamî ve Şer’î ilimlerin) tedrisini geceleri gerçekleştirirdi.

Bu yıllarda, Efendi Hazret’lerinin Köşkü’nün bulunduğu geniş bahçe içerisindeki “Ziyarethane’de,” Küçük Çamlıca’daki, Konyalı, Merhum Mustafa Doğanbey’e aid Köşk’de, bir de, talebe’nin, “Kırklar,” diye tesmiye ettikleri, Kısıklı’ya yaklaşık, 5-6 km. mesafede, şimdiki, E-5, E-6 bağlantı yolunun geçtiği yerde, bir bağ evinde ders okutuluyordu.

Misafirhane-Ziyarethane’deki derslere, Hüseyin Kaplan, Hasan Arıkan, Mehmed Arıkan, Lutfi Davran, Fazıl Temizerler iştirak ederlerdi. Konyalı Merhum’un Köşkünde, yaklaşık, 40-50 kadar talebeye, bizzat Efendi Hazret’leri ders okutuyordu. Kırklar diye tesmiye edilen Bağevinde, 80-90 talebe barınıyor, bunlara da, Efendi Hazret’lerinden, Ziyarethane’de tedris ettikleri ders’leri, Hasan Arıkan, Mehmed Arıkan ve Fazıl Temizerler hocaefendiler, takrir ediyorlardı.

1955 yılının Ramazan ayında, Efendi Hazret’leri tarafından hizmetlerde bulunmak ve va’az etmek üzere, Afyonkarahisar-Emirdağı İlçe’sine gönderildim. O tarihlerde, Efendi Hazret’lerinin ilk talebe’sinden, Kalaycı Hoca, Lakabıyla ma’rûf, Mehmed Oral Hoca Efendi Hazret’leri, Emirdağı Müftüsüydü... Bendenizi yakından tanırdı. Ramazan ayının ilk on beş günü, Emirdağı İlçe Merkezindeki camii’lerde, son on beş günü ise, vaki talep üzerine, Emirdağı’nın büyük köylerinden, Teyze Köyün’de va’az ve nasihatte bulundum.

Bayram’dan sonra, Kalaycı Hoca, Mehmed Oral Hoca’mıza teşekkür ettim, veda ettim, İstanbul’a döndüm, derslere devam ediyoruz. Yıl, 1956 bir gün Çilehane’deki barındığımız ve ders okuduğumuz Kursumuz, 50’ye yakın üniformalı ve sivil polis tarafından basıldı. Resmî polisler kursun etrafında tertibat almışken, sivil me’murlar içerideki, yatakları, masaları, dolapları binanın her bir köşesini didik didik, aradılar. Sonradan öğrendik ki, Efendi Hazret’lerinin köşkü, Ziyarethane de didik didik aranmış, Efendi Hazret’lerinin bütün kitaplarına, evrak ve vesika’larına da, (Tapu senedleri dahil) el konulmuş... Bizim de, Kur’an-ı Kerim’ler dahil olmak üzere, bütün kitaplarımıza el konuldu, önce Kısıklı’da bulunan Sarıkaya Karakolu’na, daha sonra da, Üsküdar Adliye’sine götürüldü. Efendi Hazretleri başta olmak üzere, diğer hoca’larımız ve talebe’nin tamamı, gözaltına alındık, Sabah 10’dan, akşam 22’ye kadar aralıksız, ifadelerimiz alındı. Bu süre zarfında, def-i hacet için dışarı çıkmamıza, abdest alıp-namaz kılmamıza, yemek şöyle dursun, birer bardak su içmemize bile izin vermediler. Düşünün, 68 yaşlarında şeker hastalığından aşırı derece’de muzdarip, Dersiam bir Zat-ı Muhterem, bir bardak su bile verilmeden 12 saat müddetle ayakta tutuluyor, ifadesine başvuruluyor.

İfadeler tamamlanınca, Kur’an Kursu Muallimi, Mehmed Bozkurt Hoca tutuklanarak, Paşakapısı Cezaevine gönderiliyor, diğer bütün talebe ve Efendi Hazret’leri bulundukları ikametgahlarından ayrılmamak şartıyla serbest bırakılıyorlar.

Üç hafta sonra, başta Efendi Hazret’leri, Cezaevinde tutuklu bulunan, Mehmed Bozkurt Hoca, (jandarma eşliğinde) ve bütün talebe, Üsküdar Adliye’sinde, Sorgu hakiminnin huzuruna çıkarıldılar. O gün, Üsküdar Adliyesi çevresinde mahşerî  bir kalabalık toplanmıştı. Üsküdar Adliyesi, tarihinde hiç bu kadar bir kalabalığa şahid olmamıştı.

Sorgulamaya, Efendi Hazret’lerinden başlanmıştı. 15 dakika devam eden sorgulama’da, şeker hastalığı’nın tahribatıyla Efendi Hazretleri çok bitkin görünüyordu, ayakta duracak halde değildi.

Sorgulamayı, büyük bir merak ve endişe ile takip eden, damad’ları, Merhum Kemal Kacar ve Merhum Seyyid Hüseyin Kamil Denizolgun, beden dilleriyle sorgu hakimine sanki “Görmüyor musun? Ayakta duracak halde değil, lütfen sorgulamayı kısa tut ve kararını ver!” demekteydiler.

Nihayet sorgu hakimi insafa geliyor, Mübaşir’e, “Hocamızı, oturtunuz, Kemal Bey, Hoca’mız, serbesttir, lütfen bir an evvel Hoca’mızı götürünüz, istirahat buyursunlar!” deyince, Mahkeme salonunda ve Adliye civarında, “Yaşasın Adalet! Türkiye’de, İstanbul’da hakimler var!” nidaları arasında bir alkış tufanı kopmuştur. Efendi Hazret’leri, damad’ları ve Ali Dayı’nın refakatinde bir otomobil ile Adliye’den ayrılmış, Kısıklı’daki Köşkü’ne dönmüştü

Sırasıyla, tutuklu sanık, Mehmet Bozkurt’un ve diğer talebe’nin ifadeleri alınmış, tutuklu Mehmed Bozkurt’un tahliyesine ve diğer bütün talebe’nin serbest bırakılmasına karar verilmiştir.

Mahkeme, müsadere edilen kitap’ların zararlı yayınlardan oluşup oluşmadığı hususu’nun, İstanbul Müftülüğünden sorulmasına ve oradan gelecek rapora göre karar verilmesine karar verdi.

Devrin İstanbul Müftüsü, Büyük Alim, Ömer Nasuhî Bilmen Efendi Hazret’leri, Kitap’ların tetkikini, devrin, İstanbul-Eminönü müftüsü, Ali Yekta Sundu, Üsküdar Merkez vaizi ve Üsküdar Büyükselimiye Camii imamından oluşan bir hey’ete havale etti. Hey’eti teşkil eden ve hepsi de ebediyyete intikal etmiş bulunan bu zevat, tetkik ettikleri kitapların tamamının, İslamî eserler olduğunun, siyasî bir mahiyet taşımadıklarını, asla zararlı neşriyattan olmadıklarını rapor etmişlerdi. Bu rapor üzerine mahkeme, kitapların sahiplerine iade edilmesine karar verdi.

(Mustafa Akkoca’nın notu: Müsadere edilip bilahare, Hoca’larımıza iade edilen bu kitaplardaki, “Tetkik edilmiş, mahzurlu olmadığı tespit edilmiştir,” damgasını bizzat gördüm.)

Baskınlar, ta’kibat ve muhakemeler, ne yazık, üç aya mal olmuştu. Ortalık nisbeten sükunete kavuşunca, Efendi Hazret’leri Tedrisata yeniden başlamış ve ilk dersinde: “Evladım! Hiç müte’essir olmayınız. Bu günlerde bizim Tedrisatımıza mani olanların cenazeleri, çöp arabalarında taşınacaktır. Bizim, Allah’ın kitabını okutup, ilim ve irfan sahibi yaptıklarımızın hepsi, Allah rızası için, ümmeti Muhammed’in hidayeti için çalışacaklardır. Bizim gayemiz, yalnız, Sünneti Resulullah’a sımsıkı sarılıp, Allah’ın dinine, kitabına hizmettir. Bu ulvî hizmetlerimize dil uzatanların dilleri kopacak, el uzatanların elleri kuruyacak, gözleri kör olacak, hem bu dünya’da hem de ebedi alemde rüsva olacaklardır. Şu andan i’tibaren vazifemiz, kısa zamanda uzun mesafeleri kat’etmektir. Kaybettiğimiz üç aylık zamanı en kısa zamanda telafi etmeliyiz.” buyurmuştu...