“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”
Merhum, Yahya Kemal Bey’in İstanbul’a baktığı tepe hangi tepe bilmiyorum.
Bendeniz, İstanbul’a, İstanbul’un en yüksek tepelerinden birisi olan Büyük Çamlıca’dan baktım. Büyük Çamlıca, İstanbul Boğazının, Marmara’nın, tarihî yarım ada’nın net ve çok güzel göründüğü bir müstesna mekân’dır.
Dünya’nın en büyük Camii’lerinden birisi, Cumhuriyet tarihinde inşa ettirilen en büyük cami, Büyük Çamlıca Camii’nin teraslarından İstanbul’a bakmak çok farklı... Dede’leri, Mi’mâr-i Cihan, Koca Sinan, Erciyes Dağını sırtlayıp getirmiş, İstanbul’un Yedi Tepesinden üçüncü Tepe’sine, muhteşem, Süleymaniye Camii olarak kondurmuştu. Torunları, 2 genç Mi’mar, üstelik her ikisi de bayan, en meşhur mi’marların da katıldığı Milletler arası bir müsabaka neticesinde, proje’leri birinci seçilen iki genç bayan Mi’marımız, Süphan Dağı’nı sırtlayıp getirip, Çamlıca Tepesine kondurmuşlar...
Büyük Çamlıca Camii’nin terasından, Boğaz bir başka görülüyor. “Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca’da yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir...”
Büyük Çamlıca Camii’nin terasından Boğaz daralmış, coşkun akan Sakarya misalinde... Terastan, Pera bir başka, hele hele, Tarihî Yarımada, Süleymaniye, Ayasofya, Sultanahmed bambaşka ve muhteşem...
Büyük Çamlıca Camii’ne, ayrı ayrı, iki Muhteşem tünel ile çıkılıyor. Çocukluk yıllarımın bir bölümü, İstanbul-Çamlıca, Kısıklı’da geçti. Kısıklı’dan, 1 numaralı tramvayla Kadıköy’ne, 2 numaralı tramvayla ise Üsküdar’a inilirdi. Kadim İstanbul’lular bilirler. İstanbul’un taşrası kabul edilen semt’lerinden İstanbul’a inilir, Beyoğlu’na çıkılırdı. Büyük Çamlıca Camii tünellerinden birisinden, Üsküdar’a inmek üzere hareket ettim.
Üsküdar, “İstanbul fethini gören Üsküdar!
“Üsküdar, bir ulu rü’yâyı görenler şehri!
Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri,
Hepsi der: Hangi şehir görmüş onun gördüğünü!...
Bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu günü!...
Elli üç gün ne mehâbetli temâşâ idi o !
Şimdi beşyüz sene geçmiş, (beşyüz altmış altı sene) o büyük hatıradan;
Elli üç günde o hengame görülmüş buradan;
Canlanır levhası hâlâ beşer ettikçe hayal;
O zaman ortada her saniye gerçek bir hâl...
Üsküdar, Marmaray’ın açılmasından sonra bir başka Üsküdar olmuş, Üsküdar Meydanı, deniz ötelenmeden, daraltılmadan, denize doğru büyütülmüş, Harem’den, Paşa Limanı’na kadar genişletilmiş
Hakimiyyeti Milliye Caddesiyle, Selman-i Pâk Caddesi arasındaki bölgede bulunan salaş dükkanlar yıktırılmış, Üsküdar Meydanı bu bölgede de genişlemiş, inşaatı devam etmekte olan, yer altı ve yer üstü otopark’lar tamamlandığında, Üsküdar Meydanındaki Otopark mes’elesi de çözülmüş olacaktır.
Bilindiği gibi, Üsküdar Meydanı ve vapur iskele’lerinin sağında, Mihr-ü-Mah Sultan, sol taraflarında ise, Valide-i Cedid Emeti Gülnûş Sultan Camii’leri bulunmaktadır. Gülnûş Sultan Camii’nin restorasyonu tamamlanmış, etrafındaki parazit, salaş binalar yıkılmış, eser eski ihtişamına kavuşturulmuştur. Her iki, Sultan ve Valide Sultan Camii’lerinin biraz önlerinde ve kıble taraflarında, Hakimiyyeti Milliye Caddesi ile, Selman-i Pâk Caddesinin kesiştiği noktada, yüzük kaşı kadar güzellikteki, SELMANAĞA Camii’nin restorasyonu devam etmektedir. Etrafındaki salaş dükkanlar ve parazit yapılar yıkılınca, hem bu tarihî Camii’n bütün güzelliği ortaya çıkmış hem de Üsküdar Meydanı’nın güzelliğine güzellikler katmıştır.
Cedid Valide Emeti Gülnûş Sultan Külliye’sinin Üsküdar Meydanı ile Hakimiyyeti Milliye Caddesi’nin kesiştiği köşesinde zarif bir sebil vardır. Bu Sebil daha önceki yıllarda, ma’alesef, Vakıfların ürettiği, zeytin, zeytin yağı, sabun ve tütün kolonya’larının satıldığı bir dükkan haline getirilmişti.
Oradan geçerken gördüm, zeytin-zeytinyağı, sabun ve kolonya gibi malzeme bulunmadığı halde, Sebil’in önünde bir kalabalık vardı. Yaklaştım, sebilde, buzdolabı ve derin dondurucularla soğutulmuş memba suyu halka ikram ediliyordu. Üsküdar Belediye Başkanı, Avukat Hilmi Türkmen Beyefendi, sebili gayesine uygun hale getirmiş, Belediyece satın alınan memba suyu soğutularak halkımıza ikram ediliyordu.
Üsküdar’dan, Avrasya vapurları ile Beşiktaş’a geçiliyor. Üsküdar-Beşiktaş arası Boğaz geçişi eğer o anda uzak yol gemileri tankerler geçmiyorsa en fazla dört dakika sürüyor. Beşiktaş’a, mu’tad Abdullah Işıklar Ağabey’in sohbet sofrasına katılmak için yıllardır, Cum’a günleri geçeriz. Cum’a günleri trafik el verir, yetişebilirsek, ikindi namazlarını Kaptan-ı Derya Sinan Paşa Camii’nde kılarız. Burada Sinan Paşa Medresesi hücre’lerinden birisi “Aşev” haline getirilmiş, soğuk günlerde hergün, ılıman günlerde ise hafta’da iki gün halka hayırseverler tarafından çorba-ekmek ikram ediliyor.
Kendilerine çorba-ekmek ikram edilenler, zengin, fakir, kadın, erkek herkese, bir Osmanlı İmaret geleneği olarak yapılıyor. Çorba-ekmek ikram edilenler arasında, üniversite talebesi, Afrikalı ve Avrupa’lı turist’ler de vardı. Soranlar vardı, çorba-ekmek ikramını belediye mi yapıyor? Nerede...
Beşiktaş Belediyesi, yıllardır, Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanlarının idaresindedir. C.H.P.’li’lerin bu tarakta bezleri yoktur.
İkramlar, Beşiktaşlı hayırsever insanlarımız tarafından yapılmaktadır. Ba’zıları isimlerini gizli tutuyor, ba’zıları da, Müslüman kardeşlerimizin birer Fatiha üçer İhlas hediye etmeleri için geçmişlerinin, merhum ve merhume’lerin isimlerini kara tahtaya yazdırmaktadırlar. Diğer’lerini teşvîk babında herhangi bir mahzuru yoktur. Bir hafta önce, Zeynep-Davud Aköz çifti, Zeynep Aköz Hanımefendi’nin Merhum babası, Ergin, Merhume annesi, Nurten Büyüközkan’ın ruhları için ikramda bulunurken bir hafta sonra yine aynı çift, Davud Aköz’ün bütün geçmişlerinin ruhları için ikramda bulundular. Bendeniz de ikramı kabul edenler arasındaydım. İki hafta üst üste aynı çifti kazan başında bizzat elleriyle ikram’da bulunduklarını ve geçmişlerine birer Fatiha bağışlamalarını rica ederken görünce kendilerini tebrik ettim, başkalarına da “Üsve-i Hasene,” (Güzel bir örnek) teşkil etmesi bakımından, isimlerinden bahsetmem için izin istedim, izin verdiler. Her şeyin madde ile ölçüldüğü, herkesin madde’ye i’tibar ettiği bir dönem’de, bu güzellikleri belki ibret alanlar olur düşüncesiyle tebarüz ettirmek istedim.