Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!... (5/19) 

- Ertuğrul – 18.02.2019, 12:51

“Hocam! Bu hususu kaç def’adır burada izah ettiniz. Anlayan anlıyor, anlamayana ne dersen de. “Yarım âlim dinden, yarım hekim candan eder,” denilmiş, o gün bu gündür, bu Cemaate mensup hoca’ların ribâ hakkında sohbet ettiklerine şahid olmadım. Şimdi, vebâli kime? Vaktiyle ma’lûm, Avrupa’nın ba’zı bölgelerinde yatsı vakitleri yoktu. En azından Hanefî Fıkhına göre, adam anî’den kesip-attı. “Bu müddet zarfında yatsı kılınmayacaaaak! Halbuki, o ana kadar aynı hususlar cârî olmasına rağmen, kılınıyordu. Fırsatçılar, “Bunlar yatsı namazını kaldırdı,” diye, hayli propaganda yaptılar. Osmanlı Pâdişah’ları, halife olmalarına rağmen, fetva makamına, şeyhulislam’ları getirmişlerdi. Çünkü İlmî ehliyetin onlarda olduğunu biliyorlardı.” 

Azîz Kardeşim. Ribâ ve kutup’larda namaz vakitleri hususları, Mâverâü’ş-Şerîa, Târîkati ve tasavvufî alakadar hususlar değildir; Bu zeminde bundan önceki Yorum’larımızdan defaâtle ifade ettiğimiz gibi, Ribâ, Kur’ân-ı Kerim’de, zâhir, sarih ve muhkem âyetlerde kat’î olarak ve en zeçrî bir şekilde haram kılınmıştır. “Mevrid-i Nâs’da, İçtihada Mesağ yoktur,” fehvasınca, ribâ hususunda herhangi bir içtihada, yorum ve te’vile de gidilemez. Bu durumda hoca’lar, ribâ hakkında daha neyin sohbetini yapacaklardı ki? 

Ribâ hakkında, ceffe’L-Kalem fetva verilmeden evvel, aşağı kademelerdeki fıkhî bilgiye sahip Kardeşlerimizle istişâre olunsaydı, bizi yıpratan, çok ciddî münakaşalara meydan verilmezdi. 

Kutup’larda namaz mes’elesi de aynıdır. “Vakit yoksa, vücûp da yoktur,” diye kestirip atmak yerine, vücûbuna kâil olan veya adem-i Vücubuna kâil olan fıkıhçıların rey’lerine müracaat edilseydi, Bakkâlî, Hilvânî, Şürru’M Bilâlî, gibi, fakîh’lerin delilleri ve bu delillerden çıkardıkları hükümler dikkate alınsaydı, tabi’î ki, ceffe’L-Kalem fetva verilmezdi. 

Demem odur ki, bu mes’ele’ler, tasavvufî mes’ele’ler değil, şer’î ve fıkhî mes’ele’lerdir. Bu hususlarda, ehl-i İlm’e sorulmalıdır. 

- Ertuğrul – 18.02.2019, 13:00

“Hocam! Yahûdî ve Hıristiyanlar Kur’ân nâzil olmaya başladığı devre’de de bugünkü, bâtıl i’tikadları üzere ve muharref kitaplara inanıyorlardı. Ma’lûm, Milâdî, 321’de bir konsül topladı kostantin. Burada bugünkü İncil’ler kabûl edildi (Matta, Yuhanna, Luka ve Markos) bunların hepsi teslis üzeredir. Kur’ân ise Milâdî 611 senesinden i’tibâren nüzule başladı. Buna rağmen ehl-i Kitap olarak tesmiye ediliyorlar. Kur’ân’da övüldükleri yer de var, yerildikleri de...”

Aziz Kardeşim. Bizans İmparatoru, 1.Kostantinos Hıristiyanlığı kabul edip, ve bu inancı devlet himâyesine aldıktan sonra, Milâdî, 325’te İznik Konsili toplanmıştı. 

Azîz Kardeşim. “Ehl-i Kitap” Kur’ân-ı Kerim’de, 30’a yakın âyeti Kerime’de geçmektedir. Ale’L-Itlâk, kendilerine Suhûf ve kitaplar verilmiş, Hazreti İbrahim aleyhisselâm’ın kavmi, kendilerine Tevrat, Zebûr ve İncil verilen, Hazreti Musâ’nın, Hazreti Dâvud’un ve Hazreti İsâ aleyhimü’s-Selâm Hazrâtı’nın kavimlerine “Ehl-i Kitap” olarak hitap edilmiştir. 

“Hepsi bir değildir; ehl-i Kitap içinde istikâmet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okurlar.” “Onlar Allah’a ve âhiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten men’ederler, hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardır.” “Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.” (Âl-i İmran 3/113, 114, 115) 

(Âyeti Kerime’lerin nüzul sebebi, ehl-i Kitap’tan Abdullah bin Selâm ve çevresindekiler Müslüman olunca, Yahûdî’ler onlara, “siz bu dine girmekle kendinize yazık ettiniz” kabilinden sözler söylemişlerdi. Allahu Teâlâ bu âyeti indirmekle, iddia edilenin aksine, onların kurtuluşa erdiklerini ve gerek onların ve gerekse diğer mü’minlerin yaptıkları iyiliklerin karşılıksız kalmayacağını, kusursuz adaletiyle her türlü hayırlı faaliyetlerin mükâfâtını eksiksiz olarak lütfedileceğini ifade buyurmaktadır.) 

“Ehl-i Kitap’tan öyleleri var ki, Allah’a hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah’a boyun eğerek iman ederler. Allah’ın âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rab’leri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hisabı çabuk olandır.” (Âl-i İmran 3/199) 

Aziz Kardeşim. Görüldüğü gibi, ehl-i Kitap’tan sadece yukarıda meâl-i Âli’lerini ve numaralarını verdiğim, âyeti Kerime’lerde, İncil’de, Tevrat’ta, Zebûr’da açıkça ismi bile zikredilerek haber verilen âhirzaman Peygamber’ini bekleyen ve tebliğ kendilerine ulaşınca da, iman eden ehl-i Kitap medh’edilmiştir. 

Pişirdiği yenilen, kestiği hayvanın helâl olması, Müslüman bir erkeğin kadınlarıyla evlenebilmesi için, ehl-i Kitap olanlar, tevhîd iddia edecek, bir Peygamber’e inanacak, âhirzaman Peygamber’ini bekliyor olacaktı. Filhakîka, Peygamber’imizin tebliği tamamlandıktan sonra, tevhîd üzere Allah’a ve herhangi bir Peygamber’e inanmış olması kâfî değildir. Allah’ın kitaplarından birisine inanmak, diğer bütün kitaplara da inanmayı, Allah’ın Peygamber’lerinden birisine inanmak da, diğer bütün Peygamber’lere inanmayı iktiza eder. 

Günümüzde, pişirdiği yenilebilinen, kestiği kasaplık hayvanların helâl olduğu, kadınlarıyla evlenilebilinen ehl-i Kitap, yeryüzünde bulunmamaktadır. Hıristiyanlar, Teslise kâil oldukları, Yahûdîler de, Uzeyr veya Azrâ Allah’ın oğludur dedikleri, hahamlarını endâd (Allah’a eş ve denk) tutarak, hahamları hâşâ! Şârî’yerine koyup helâl dedikleri helâl haram dedikleri haram kabûl ettikleri için müşrik olmuşlardır. 

Pişirdikleri yenmez, kestikleri helâl ve temiz olmaz. Aslâ kadınları ile evlenilmez. Bir müşrik ile bir Müslüman arasında nikah sahîh değildir. Birliktelikleri zinâ, doğacak çocuklar da Veled-i Zinâ olurlar. 

“İman etmedikçe putperest (müşrike) kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile putperest bir kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır, Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.” (Bakara 2/221) 

Günümüz Hıristiyan ve Yahûdî’leriyle, diğer putperest’ler âşikâr müşrik olduklarına göre, yukarıya meâl-i Âlî’sini aldığımız âyet müvâcehesinde artık, bu işin Lâmı Cimi kalmamıştır. İslâmı kabûl etmedikçe-Müslüman olmadıkça, “Ehl-i Kitap” mahreciyle, hiçbir Müslüman bir gayr-i Müslîm ile evlenmemelidir. 

Ertuğrul – 20.02.2019, 12:21

“Mezkûr kitap’ları Fazilet’de çalışan bir arkadaşım vasıtasıyla te’min ettim. (Kibrit-i Ahmer bir de Mektuplar ve Mesâl-i Mühimme’ye Cevaplar) –Benim bildiğim, daha doğrusu benim elimde bulunan, “Mektuplar ve Bazı Mesâil-i Mühimme,” ifade buyurduğunuz gibi “Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme’ye Cevaplar,” değil, belki müteâkıp baskılarında, “Cevaplar,” ilâve edilmiştir.- müsemmâ kitapları okudum, gayet güzel kitaplardı, istifade edilecek cins’ten yâni. Bir de Hz.Üstaz’ın hayatı anlatılırken kaleme aldığı tek eser “Elif Cüz’üdür” deniliyordu. Ben de kendi kendime, bunlar herkese verilmediğine göre istisnadır, herhalde diyordum. Zâten kitap da denilmiyor, risâle deniliyordu. vs. El’an elimdekileri zaman zaman, okuyorum. Şimdi de Üstazımıza aid olmadığını öğreniyoruz, ama beis yok. “Ütlûbü’L-İlme Velev Bi’s-Sîyn” (İlim Çin’de de olsa talep ediniz)... 

Aziz Kardeşim. Bendeniz Zât-ıâlî’nizin, tetkik ve tete’bbû’ya ehemmiyet veren ve okuduklarını özümseyen, iyi anlayan birisi olarak tanıdım. 

Bu risâle’ler tetkîk buyrulduğunda, sadece metin incelemesinde, Kibrit-i Ahmer’de yer yer, başkaca risalelere atıf vardır. Eğer bu risâle, Haz.Üstazımıza aid ise, başka risâle’lerin de olması gerekir ki, yoktur. 

“Mektuplar ve Bazı Mesâil-i Mühimme” Risâlesinin 12. Sahifesinde, “Ma’lûm olmak lazımdır ki, benim tarîkatte Haz.Fahr-i Â’lem ve Cenab-ı Hâlık-ı âlem’e olan nisbet, irtibât ve intisab-ı Hassım, Kutbü’L-Evliyâû’L-Vâsılîn, gavsu’L-Kibriyâü’L-Muhakkıkîn, Mevrid-i Evsâf ve Ahlâk-ı İlâhî, Vâris-i Tâm ve Ekmel-i Muhammedî, Şeyhunâ ve Mürşidinâ es-Seyyid Ahmed el-Kürdî el-Hüseynî” denilmektedir. Ezber bozan ve Mâvak’a da aslâ uymayan bu satırlara ne diyeceksiniz? Silsile-i Zeheb-Silsile-i Saâdât’ın 33.Halkası, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid, Mücedidd ve Vâris-i Nebî, böyle bir risale yazar mı? 

Aynı Risâle’nin 126, 127.Sahifelerinde, hükûmet siyaseti ve Emr-u bi’l-Mâ’rûf ve Nehy-i ani’L-Münker ile alakalı, metni, lütfen bir okuyunuz. Aziz Kardeşim. Afyon-Zehir, hastalara draje halinde şekerle kaplanmış olarak verilir. Câmia’lar böyle böyle yozlaştırılır...