YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/15) 

Seçici – 21.01.2019, 12:48

Fâizin Haram olduğunda Nassı İlâhi kat'idir. Hiç bir Müslüman (haşa) helaldir diyemez. Ancak, Rasulüllah (s.a.v) in devri sâadetinde Mekke’i Mükerreme’de Medine'yi Münevvere'de uygulamalarının farklı olduğu malumlarınızdır.

Yani, Fâizin hükmü Devlet idaresi ve Halkın yaşayışı arasında ictihad farklılarını ortaya koymuştur.

Ribâ (faiz), sarih, zâhirî ve kat’î âyetlerle, en zeçrî bir şekilde haram kılınmıştır. İnkâr edenler, helâldir, diyenler ve istihfâf (hafife alanlar) edenler kâfir olurlar. 

Ribâ (faiz) İlâhî hikmete mebnî tedriç ile, önce, “İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekâtı veren o kimseler evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.” (Rûm 30/39) 

(Âyeti Kerime’nin ilk cümlesindeki “ribâ” şu şekillerde tefsir edilmiştir. Verilen faizin kendisi, karşılığında maddî menfe’at umulan herhangi bir bağış, faize verilen mal veya para. Son ma’na dikkate alındığında, âyetin, insanların malları arasında nemalansın, artsın diye verdiğiniz şeklinde tercüme daha uygun olur. Âyeti Kerime’de Müslümanlar, ileride kat’î olarak hükme bağlanacak olan ribâ’ya yasağın hazırlayıcısı bir ifâde ile beyan buyrulmuştur.) 

“Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’tan sakının (takvâya sarılın) ki, kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran 3/130) 

(Bu âyeti Kerime’de kat kat artırarak faiz yemenin haram olduğunun belirtilmesi, Cahiliyye dönemi Arap’larının arasında yaygın olarak, vadesinde ödenmeyen borçlar hakkında yapılan tefecilik uygulamalarına işaret içindir.) 

“Ribâ (faiz) yiyenler (kabir’lerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların “Alım-satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbi’nden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse işte onlar cehennemliktir, orada ebedî kalırlar.” (Bakara 2/275) 

“Allah faizi tüketir (faiz karışan malın bereketini giderir). Sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.” (Bakara 2/276) 

“İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfâtları Rab’leri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.” (Bakara 2/277) 

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcûd faiz alacaklarınızı terk’edin.” (Bakara 2/278) 

“Şâyet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir, ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” (Bakara 2/279) 

“Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız, bunu sadakaya (veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 2/280) 

“Allah’a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak’ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.” (Bakara 2/281) 

Kur’ân-ı Kerim’de, ribâ (faiz)’dan başka hiçbir Kebâir’in (büyük Günah’ın) mürtekibi (işleyeni) Allah ve Resûlü tarafından açılan bir harbe muhatap kılınmamıştır. Bu husus, ribâ’nın (faiz’in) ne kadar şiddetli ve zeçrî olarak haram kılındığının bir işâretidir. 

Kur’ân-ı Kerim’de Bakara Suresi’nin ribâ-faiz ile alakalı 5 âyetinden sonra, Kur’ân-ı Kerim’de en son nazil olan âyeti Kerime’nin gelmesi, ribâ’nın (faiz’in) hakkındaki vaîdi daha da artırmaktadır.

İbn-i Abbas radiya’llâhu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre: 

Resûl-i Ekrem Efendimiz Veda Haccı’na çıktığında, Kelâle Âyeti olarak bilinen, Nisâ Suresinin son âyeti, 176.âyeti ki Meâli Âlisi şöyledir: 

“Senden fetva isterler. De ki; Allah babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor; Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kız kardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona varis olur. Kız kardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli-kadınlı daha fazla kardeş mevcud ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor, Allah her şeyi bilmektedir.” (Nisâ Suresinin 12.âyetinde geçen kardeşler ana bir kardeşler idi. Buradaki kardeşler ise ana-baba bir veya baba bir kardeşlerdir.) 

Arafât’da, Kasvâ ismindeki Beyaz Devesinin üzerinde iken, Mâide Suresinin 3.âyeti Kerimesi ki, Meâli Âlisi şöyledir: 

“Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmâl ettim, üzerinize ni’metimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden ölmeyecek kadar miktar yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” 

En son nazil olan âyeti Kerime ki, yukarıda Meâl-i Âlî’sini verdiğimiz Bakara Suresi’nin 281.Âyeti Kerimesi nazil olmuş nüzûl sırasında Cibrîl-ü Emîn, “Yâ Muhammed! Bu âyeti Kerime’yi, 280.âyeti Kerimesinin başına koy demişti. Bu da gösteriyor ki, Kur’ân-ı Kerim’deki surelerin, âyetlerin dizilişi de, tamâmen vahiy mahsulüdür. 

En kuvvetli rivâyetlere göre Resûl-i Ekrem Efendimiz bu son âyetin nüzulünden 81 gün sonra İrtihal-i Dâr-i Bekâ eylemiştir. Ba’zıları, 21 gün, ba’zıları, 7 gün, ba’zıları da, 3 saat yaşamıştır, diye rivayet etmişlerdir. 

Asr-ı Saâdet’de, ribâ mevzu’unda, Mekke-i Mükerreme’de ve Medine-i Münevvere’de farklı uygulama olduğu doğru değildir. Şöyle ki, Mekke-i Mükerre’me devletler arası serbest pazar olduğu, dünya’nın her bir tarafından tâcirlerin gelip gümrüksüz-vergisiz alım-satım yaptıkları bir yer olması bakımından, tefecilik oldukça revaçtaydı. Oysa ki, Medine öyle değildi. 

Mekke, Makarrı Ka’be olmasına rağmen, fethedilinceye kadar müşriklerin tasallutu altındaydı. Mekke’nin fetih günü neredeyse Mekke ehlinin tamamı Müslüman olmuşlardı. Diğer ba’zı hükümlerle birlikte faiz’in kat’iyyetle haram olduğu hususu da teblîğ edilmiş, ana paralarını ödemeleri halinde, faiz’lerden vazgeçilmiş, ana parayı dahî ödemeye gücü yetmeyenlerden de ana para dahî talep edilmemiş, sadaka veya zekât addedilmeleri te’min edilmişti. 

Mekke’de farklı, Medine’de farklı uygulama aslâ söz konusu değildir. 

Ribâ (faiz) hükmü’nün devlet idaresi ve halkın yaşayışı arasında içtihad farklılığı, söz konusu edilemez. 

Ribâ (faiz) hükmü, devlet İdaresi, halkın yaşayış tarzıyla, daha doğru bir ifade ile, zamanın tagayyürü (değişmesiyle) değişen bir hüküm değildir. Allah’ın ve Resûlü’nün koyduğu, “Sâbite” hiçbir şart’la değişmeyen-değiştirilemeyen bir hükümdür. 

Yine bilinen bir başka “Sâbite” de, “Mevrid-i nass’a karşı İçtihada Mesağ (mahal) yoktur. 

Ribâ (faiz), Sarîh, Zâhir, Kat’î nas’larla en zeçrî bir şekilde men’edilmiş, haram kılınmış olduğundan, artık burada İçtihad’dan-Müçtehid’den bahsedilemez. Esâsen, ribâ’nın haramlığı hususunda mezhepler arası bir ihtilâf söz konusu değildir. İhtilâf, Dârü’L-Harb, Dârü’l-İslâm hakkında, hangi ülke’nin, dâri harb veya dâri İslâm olduğundadır.