YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!.. (5/13) 

Abdullah Haksöyler – 09.01.2018, 14:52

M.Hocam faizi teşvik eden kumarı teşvik eden zinayı kanunen suç olmaktan çıkaran İslam şeriatını yok sayan vs. herhangi bir ülke darul-islam olabilir mi? 

Abdullah Haksöyler, Remziyle yorum’larda bulunan Değer’li Kardeşim. DÂRİ İSLÂM İLE DÂRİ HARB’İN MAHİYET’LERİ: 

- “Müslümanların eli altında hâkimiyeti dâiresinde bulunan yerler birer dâri İslâmdır ki, ehli İslâm oralarda emn ve eman içinde yaşayarak vazife-i diniyelerini ifaya muktedir bulunurlar. 

- “Müslümanlar ile aralarında müsalaha (barış anlaşması) ve müvadea (sözleşme ve karşılıklı va’d’ler) bulunmayan gayri müslimlerin hâkimiyeti altında bulunan yerler de birer dari harb’dir. Bunların gayri müslim ahalisinden her birine “harbî” denilir. 

- “Bir dari harbin dari İslâm haline gelmesi için yalnız bir şart vardır ki, o darda İslâm ahkamının icra edilmeye başlamasından ibârettir. Velev ki, içinde onun gayri müslim ahâlisinden ba’zıları mukim bulunsunlar, velev ki, o dar, dâri İslâma muttasil (bitişik) bulunmasın. 

- Binâenaleyh, İslâm mücahid’leri, gayri müslimlere aid bir ülke’nin herhangi bir beldesini feth ederek içinde Cum’a, bayram vesâire gibi İslâm ahkâmını icraya başlasalar o belde bir dâri İslâm’a tahavvül (değişmiş) etmiş olur. Bu hususta bütün Hanefî müçtehid’leri müttefiktirler (ittifak halindedirler). 

- Bir dari İslâm’ın-Allâhu Teâlâ muhafaza buyursun- bir dari harbe tahavvülü (değişimi) İmam-ı Â’zam Ebû Hanife’ye göre şu üç şartın tahakkukuna mütevakkıftır: 

1) Dari harbe muttasıl olmalıdır (bitişik-sınırdaş). 

2) İçerisinde şirk ahkâmı icra edilmelidir. 

3) İçinde evvelki emân ile emîn bir müslim veya zimmî kalmamış olmalıdır. 

Evvelki eman’dan maksad, müslim için İslâmiyeti cihetiyle, zimmî için de akdî zimmeti sebebiyle İslâm hükûmetinin kuvvetine müstenid olarak sabit bulunan emniyet ve selâmetidir. 

Bu üç şart tahakkuk etmedikçe bir belde veya bir ülke dari harb sayılamaz ve isti’lâsiyle veya ahâlisinin bil’irtidât (dinden dönerek) ahkâmı küfrü icra etmesiyle veya içindeki ehli zimmetin nakz-ı ahd (ahdihi bozarak) ederek tegallübde (galebe ve azgınlık etmesiyle) bulunmasıyla dari harbe inkilap etmiş olmaz. Meğer ki, yukarıda zikredilen üç şartın üçü de tahakkuk etsin.” (Bedâyi, Tenvîr) 

- Hangi cihetten bakılırsa bakılsın, Bizim Ülkemiz, her yerinde, Cuma’ ve bayram namazları kılındığı, her köşesinde Sünneti Hüdâ olan Ezan-ı Muhammedî okunduğu, sünneti Hüdâ’dan olan Kur’ân-ı Kerim hatimleri, bilhassa Ramazan-ı Şerif’te neredeyse her camii’nde tilâvet olunduğu, herhangi bir Müslüman’ın ferdî ibadetlerini yerine getirmesine mâni olunmadığı, aralarında anlaşmaları halinde, Beyu-Şirâ, nikâh-Talâk, verâset ve başka hususlarda İslâm Hukukuna göre hareket etmelerine mânî olunmadığı için, Memleketimiz ebed-müddet, dâri İslâmdır. 

Allah’ın Tevhîd ve Sıfât ilmi’nin füruâtı olan Ulûm-u Şer’iyye ki, Kelâm, Tefsir, Hadîs, Fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh olmak üzere beş’dir. Bu Ulûm müvâcehesinde hakkı teslîm ve “Haksöyler” mahlasına lâyık olmamız için, yukarıdaki tespitte bulunmamız lâzımdır. Rabbim, bizleri dâima, hakkı söyleyenlerden eylesin!... 

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/14) 

Mehmet Ali – 12.01.2019, 22:39

Estağfirullah muhterem hocam, jüri azası veya reisi olmak nerde biz nerde... Cevabınız için teşekkür ederim. Bazı cemaat reisleri için "İki peygamber gücündedir" iddiası ses kaydı şeklinde medyaya düşmüştür ve bir tekzip de yapılmamıştır. Yazınızdan "Hayır hiç kimse böyle bir şey dememiştir." mânâsını çıkardığım için o mevzubahis yorumu yazmıştım. Yorumum şu ifadelerinizi celb ettiği için bir hayra vesile olmuştur diye düşünüyorum: Hem kim, Efendi Hazretleri ve Efendi Hazretlerine izâfeten yakınlarından birisinden bir şey naklederseler, Efendi Hazretleri şöyle buyurmuş, Efendi Hazretleri böyle buyurmuş, veya en yakınlarından duydum, Hazreti Üstazımız, şöyle buyurmuş böyle buyurmuş der ise, söylenenleri, ehl-i İlim olanlar, Allah'ın Kitabına, Sünnet-i Resûlullaha arzetsinler, Kitaba ve sünnete uygun ise kabûl, değilse hemen reddetsinler.

Azîz Kardeşim, Mehmed Ali Beyefendi. 

Kelime oyunlarıyla usulde ihtilâf etmiş isek de, esas’ta müttefîk olduğumuz zâhirdir. Bu arada, berâ-i Ma’lûmat olmak üzere, “İhtilâf” ile “Hilâf” arasındaki farkı da burada tebârüz ettirmek isterim; Şöyle ki, “İhtilâf”, ulaşım yolları ve vâsıtaları farklı, mütefâvit, fakat menzil, maksûd bir ise, Meselâ, bir kişi, İstanbul’dan Mekke’ye, Ka’be-i Muazzama’yı ziyaret için, bir başkası Bağdat’dan Mekke-i Mükerreme’ye, Ka’be-i Muazzama’yı ziyaret için, gitmiş olsalar, her ne kadar ulaşım yolları muhtelif de olsa menzil-maksûd bir, Ka’be-i Muazzama’yı ziyâret olduğu için, buna “İhtilâf” denilir. 

Edille-i Şer’iyye değerlendirmesinde, müçtehid’lerin gerçeğe-hakîkate ulaşmak için ayrı vasıtalara, ayrı ulaşım yollarına başvurmalarına ihtilâf denilir. Onun için, Sevgili Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: 

- “Ümmetimin (ulema ve müçtehid’lerinin ekserisinin) -dînî bir mes’elede- ittifak etmiş olmaları kat’î delildir. İhtilâfları ise, çok geniş ma’na’da, rahmettir,” buyurmuştur. 

“HİLÂF” ise, iki kişi arasında cereyan eder. Bunlardan birisi, İstanbul’dan Kudüs’e, bir diğeri, Konya’dan Bağdat’a giderse, yollar da değişik, gidilecek yer de, menzil ve maksûd da muhteliftir. 

Aramızda zaman zaman “İHTİLÂF” bulunabilir. Vusûl yollarımız muhtelif de olsa, Maksudumuz Rızâ-i İlâhî olursa hiç bir mes’ele yoktur. 

- Allah Muhafaza buyursun- yollarımız ayrı, maksudumuz ayrı ise, bu hilâf’tır, hiç bir zaman hilâfa düşmemeliyiz.

M. Öztürk – 13.01.2019, 16:06

hocam, naçizane bahsettiğiniz dahil aşağıda verilen rivayetlerin zayıf olmasından bahsediliyor. M.İslamoğlu gibi ehli dal bu rivayeti hadis müessesini tezyif için çokça kullanıyor. "Benden size iyi olan bir şey rivayet edilirse, onu kabul edin, şayet doğru olmayan bir şey nakledilirse de onu reddedin. Çünkü ben doğru olmayan bir şey söylemem" [3]."Bazı kimselere ne oluyor ki, Allah'ın kitabında bulunmayan şartlar ileri sürüyorlar? Kim Allah'ın kitabında bulunmayan bir şart ileri sürerse, isterse yüz şart koşmuş olsun, bu batıl olur. Allah'ın şartı en doğru ve en güvenilir olandır" [4].

Bunlara benzer daha birçok rivayet bulunmaktadır. İmam el-Beyhakî der ki: Bu türden hadisler, tamamı zayıf olan başka tariklerle de rivayet edilmiştir.” [1].el-Kâmûsu'l Muhît” yazarı Şeyh Muhaddis el-Fîrûzâbâdî Sifru's Seâde” kitabının sonunda, şöyle der: (Bu şekilde) nakledilen sahih ve sabit olmuş bir rivayet yoktur. Bu, mevzu hadislerin en kötülerindendir. Bilakis bu hadisin hilafına olan bir

M.Öztürk (2) – 13.01.2019, 16:10

devam : hocam rivayetin zayıflığı ile ilgili malumat yer darlığı nedeni ile tam arzolunamadı, ilgilenenler için :

http://www.musellem.net/forum/hadis-sunnet-ilimleri/hadislerin-kurana-arzi-ile-ilgili-rivayet-edilen-soz-sahih-hadis-i-serifmidir/  

Allah cc ve Resulu en iyi bilendir, hata etti isek Yüce Mevla'dan af dileriz ; mevzu öyle hassas ki Efendimiz sav den söylemediğini söylemek veya söylediğini örtmek, Ya Rabbi bizi muhafaza eyle, sana sığındık.

Aziz M.ÖZTÜRK Kardeşim. 

Usûlü Hadis’te, kılı kırka yararcasına yapılan titiz bir çalışma neticesinde ba’zı hadis’lerin, rivâyetinin muttasîl olup-olmadığı, râvî ve râvî’lerin ehl-i Sikâtten olup-olmadığı gibi hususlarda, arîz-amîk, tedkîk ve te’tebbû neticesinde, diğer’lerine göre zayıf olduğunu söylemek, o hadislerin mevzû olduğunu, i’tibâr edilmemesi gerektiğini iktiza etmez. 

Sahîhayn, Sahîh-i Buhârî ve Sahih-i Müslim ile Kütüb-ü Sitte’den diğer Hadis Külliyatında ve daha başka mu’teber Hadis Külliyatında, ba’zıları ihtilaflı olmakla birlikte Tevâtür derecesinde rivâyet edilen hadis’lerin adedi, sadece 19’dur. Mütekaddimîn tarikat ve tasavvuf müşâyihi, muhaddis’lerin rivâyet ve senedât cihetinden zayıf buldukları hadis’lere i’tibar etmiş eserlerine almışlardır. 

Günümüzde olduğu gibi, Edille-i Şer’iyye’nin ikincisi olan hadise, geçmişte de, şaşı bakanlar vardı. Aslında, bunların tasası, rivâyet ve senedât bakımından hadis’lerin za’afı değil, bütünüyle hadis’e karşıdırlar. 

Bahsettiğiniz, Köşemi kirletmesinden korktuğum için ismini yazmayacağım, Ahbes, mülhîd ve mürted gibiler aslında zayıf hadis’e değil, bizâtihî, sünnete, Allah’ın izniyle Şârî’ Peygamber’e karşıdırlar. 

Meâllerini verdiğimiz hadis-i Şerif’leri, İmâmü’L-Müfessirîn, Fahruddin er-Râzi (Velâdeti, Hicrî, 543-Milâdî, 1149) Tefsir-i Kebîr adlı, muhalled eserine almıştır. (Tefsir-i Kebîr, Cild 3/361) 

Ayrıca, Zebîdî, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarîh’inde de yer vermiştir. (Diyânet İşleri Başkanlığı Yayını, İkinci Baskı, Cild 9/190, Hadis No: 441)...