YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/09) 

Adem Gencer – 11.12.2018, 15:19

Hazreti Üstazımız, bu mesele, Belvâ-i Âmdır, kombina ve mezbahalar’da, seri kesimin yapıldığı, platforma, bıçakların bulunduğu ünite’ye, Besmelenin yazılı olduğu bir plâket bile çakılmış olsa, kifayet eder, kesilen hayvanlar murdar olmaz, buyurmuştur... HOCAM BUNU biz bıçağa yazılsa yeterli diye duymuştuk. Sizin söylediğiniz haliyle biraz daha genişliyor. Bıçakların olduğu ünite’de besmelenin yazılı olması yeterli o zaman değil mi?... 

Azîz Kardeşim, Adem Gencer Beyefendi. 

Mühim olan niyettir; tek bir hayvanın zebhi için bıçağa yazılan Besmele, ne niyyetle yazılmış ise, Serî halde hayvanların zebhi için ünite’ye çakılan Besmele de, aynı niyyetle çakılmıştır. 

Diğer pek çok fer’î mes’ele’de, hak-ehl-i Sünnet, amel mezheb’lerinin, İçtihâdî, ihtilâfları, Rahmet-i Vâsıta, (dünya’da ve âhirette geniş ma’na’da rahmet olduğu gibi), Zebîha hususunda da, “Rahmet-i Vâsia’dır,” 

Medîne Fıkhının Önderi, İmam-ı Mâlik rahime’hullah, “zebih sırasında bilerek veya unutarak Besmele terk’edilirse, kesilen hayvan murdar’dır,” içtihadında bulunurken, İmam-ı A’zam, Ebû Hanife, rahime’hullah, Besmele, bilerek terk edilirse, murdar unutularak terk’edilirse helâldir, içtihadında bulunmuş, 

İmam-ı Şâfi’î’rahime’hullah ise, Besmele, bilerek veya unutularak terk’edilmiş olsa bile, Zâbih (hayvanı kesen kimse) ehil ise, helâldır. içtihadında bulunmuştur. 

Zebih’te, ehliyyet, zâbih’in, (hayvanı kese’nin) Müslüman olması, Hac ve umre için ihramlı olmaması, Haram-i Mekke’de bulunmaması, Kitâbî olması, -Kitâbî, Allah’ın vahdâniyyetine, Hazret-i İsâ’nın ilâh değil, yalnız Allah’ın Peygamber’i olduğuna, İncil’de işâret olunduğu gibi, Âhirzaman Peygamber’inin geleceğine inanan kimselerdir. Günümüz Hıristiyanları, Hazret-i İsâ, “Allah’ın oğludur, Yahûdî’ler, Uzeyr, Allah’ın oğludur, dedikleri için müşrik olmuşlardır. Artık, yeryüzünde, Kitâbî yoktur. Peygamber’imiz’in bî’setinden sonra, Allah’ın birliğine ve Haz.İsâ’nın Peygamber’liğine inanmaları yetmez. Son Peygamber, Haz.Muhammed-Mustafa salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimize de inanmak zorundadırlar.- Çocuklar, mecnûn’lar (ateh getirmiş olanlar) kadınlar, besmele şartı ile hayvanın kesimiyle alakalı hususlarda, boğazlama yeri (hulkûm), kesilmesi gereken atar-toplar damarların kesimine aklı eriyorsa ve bu bilinç içerisindeyse zebh’a ehildirler. Müşrikler, mecûsî’ler, mürted’ler ve zındıkların kestikleri hayvanlar murdardırlar, helâl değildirler. 

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/10) 

Mehmet Ali – 16.12.2018, 21:36

1-Muhterem hocam, sizden farklı düşünmüyorum: "Bir adım öne çıkanların hiçbiri Lâ Yüsel, masûm, masûn, değillerdir.” Ben o cevabı, sizi değil sual soran kardeşimizi muhatap alarak size destek olmak üzere vermiştim. Hocam, "Ne o devirde, ne de bu devirde, akl-ı Selîm sahibi hiçbir kimse, ne o devrin idarecisini ve ne de bu devrin idarecilerini hâşâ! ilahlaştırdı, Peygamberleştirdi.” buyuruyorsunuz ama "Filan abi iki peygamber gücündedir.” hezeyanlarını cümle alem dinledi. Hiç kimseden yalanlama gelmedi. İtaat-ı tâmme diyerek bir adım öne çıkanlara hatasızlık izafe etmeler malumunuzdur. Eski bir hocamıza "Ben artık burada duramam!” diyerek hatim terk ettiren ululaştırmayı duysanız dudaklarınız uçuklar. Bunlar var. Şu hâlde bunu yapanlara "akl-ı selim sahibi olmayan sefihler” deyip yüz çevirmeli, istikâmette kalmalıyız. Selam ve hürmetler.

Azîz Kardeşim Mehmed Ali Beyefendi. 

Bendeniz, Mâvak’ayı değil, olması gerekeni tespit ettim. Olması, söylenmesi gereken ile söylenenin, vukû bulanın çok farklı olması, beni ziyadesiyle hayıflandırmıştır. En bâriz vasfı, “Müteşe’şerrî’lik,” şer’i Şerif’ten aslâ, ta’viz vermemek olan bir Zât-ı Âlî’nin (yüksek şahsiyetli), Hazreti Üstazımızın Evlâdından olduğunu iddia eden birisi, şer’i Şerife tamamen muhâlif bir kelâmı, sözü nasıl kullanabilir? 

Aziz Kardeşim. Bahîr âlim olmaya lüzum yok, sarf-nahiv’den ba’zı cüzleri, asgarî, metinlere kadar okumaya müyesser olmuş birisi, Risâlet-Nübüvvet ne demektir? Resûl ve nebî’lerin makamları, mertebe’leri nedir? Sahâbî kimdir? Tâbiîn kimlerdir, teb’ayı Tâbiîn kimlerdir? Bunları bilmesi iktiza eder. 

- Nübüvvet ve Risâlet, Allah’ın, tâ Âlem-i Ervah’ta, seçtiği ba’zı kullarına ihsan buyurduğu bir sıfat ve ni’mettir. 

“Biz O’na (İbrahim’e), İshak ve (İshak’ın oğlu) Ya’kubu da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh’u ve onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musâ’yı ve Harun’u doğru yola iletmiştik. Biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.” (En’am 6/84)

“Zekeriyya, Yahya, İsâ ve İlyas’ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de, iyilerden idi.” (En’am 6/85) 

“İsmail, Elyasâ’, Yunus ve Lût’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.” (En’âm 6/86) 

“Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden ba’zılarını da seçtik ve onlara (üstün meziyetler verdik) onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik.” (En’am 6/87) 

“İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve Peygamber’lik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kâfirler) bunları inkâr ederse şüphesiz yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.” (En’âm 6/89) 

(Peygamber’lerin meziyetleri ve üstünlük sebepleri, bunlardan ba’zılarına Peygamber’lik vazifesi yanında hükümdarlık da verilmiş, kendilerine kitap da gönderilmiştir. Ba’zılarına kitap gönderilerek Peygamber’lik verilmiş, bir kısmına ise Peygamber’lik verilmiş ve fakat kitap gönderilmemiş ve hükümdarlık da verilmemiştir.) 

“Kitapta İdris’i de an (zikret), Hakîkaten o, pek doğru bir insan, bir Peygamberdi.” “Onu üstün bir makama ilettik.” (Meryem 19/56, 57) 

(Müfessirlerin belirttiğine göre Haz.İdris’in asıl adı, Uhnûh’tur; Haz.Nuh’un üçüncü batından dedesidir. Kendisinden önce insanlar hayvan derileri, post giyerdi. İdris aleyhisselâm, elbise dikmeyi, (terziliği) icad etmiştir. İlk def’a kalem kullanan, yıldızlar ve hisap ilmi üzerinde fikir yürüten Peygamber’dir. Kendisine, 30 sahife vahy’edilmiştir.) 

“İşte onlar, Allah’ın kendilerine ni’metler verdiği Peygamber’lerden, Âdem’in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya’kûb)’in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçtiğimiz (seçkin kıldığımız) kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah’ın âyetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlardı.” (Meryem 19/58) 

Yukarıda Meâl-i Âlî’lerini verdiğimiz âyet-i Kerime’lerden anlaşılacağı üzere, Nübüvvet ve Risâlet, ezelde, Allah’ın hidayete erdirmesi ve seçmesiyle ba’zı kullarına bir ihsanıdır, lütfudur. Çalışarak, ibâdet, zikir, takvâ ve riyazetle, hiçbir kimse Peygamber’lik mertebesine ulaşamaz. Kur’ân-ı Kerim’de zikri geçen ve kısas-ı beyân buyrulan Peygamberlerden herhangi birisini inkâr küfür olduğu gibi, Peygamber olmayan birisine Peygamber’lik isnâd ve izâfesi de küfürdür. 

Sahâbî, Resûl-i Zîşân, salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizi, dünya gözüyle görmüş ve kendisine, Allah’a ve Resûlü’ne iman etmiş olan kimsedir. Asr-ı Saâdet’de yaşadığı halde iman etmemiş olan müşrikler, münâfıklar, kâfirler sahâbî olmadıkları gibi, Asr-ı Saâdet’de yaşadığı, Allah’a ve Resûlüne sadakatle inanmış da oldukları halde, Allah’ın Resûlü’nün sohbetine mazhar olamamış, dünya gözüyle kendisini görememiş olanlar da, Sahâbî olamamışlardır. 

Tâbi’î’nin en faziletlisi, Üveys el-Karnî, Asr-ı Saâdet’de yaşadığı ve Resûl-i Ekrem’i görmek için Medine-i Münevvere’ye kadar geldiği halde, Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine dışında sefer’de idi. Vâlidesine verdiği sözü tutmak için, Resûlullah Efendimizle görüşemediği için, Sahâbî’den olamamıştır. 

En son Sahâbî, Hicrî, 86. Milâdî, 807’de, Kûfe’de, vefat etmiş olan, Abdullah İbn-i Ebî Evfâ radiya’llâhu anh’dir. İmam-ı Â’zam Ebû Hanife rahime’hullah, Abdullah İbn-i Ebî Evfâ ile birlikte Enes İbn-i Mâlik radiya’llâhu anh ile Kûfe’de, Sehl İbn-i Sa’d es-Sâidî ile Medine’de, Ebû et-Tufeyi Amir İbn-i Vâile ile Mekke’de görüşmüş, Tâbiîn’den olma şerefine nâil olmuştur. Tâbi’în’i görenlere de alâmerâtibihim, Teb’â-i Tâbiîn, denilmektedir. 

Sahâbî’den olan birisinin mertebesi ne olursa olsun, -ki, Peygamberlerden sonra beşeriyyetin en hayırlısı, hiç şüphe yok ki, Haz.Ebû Bekr es-Sıddîk radiya’llâhu anh Efendimizdir. “Doğruyu getiren ve onu tasdîk edenler var ya, işte kötülükten sakınanlar, (müttekî’ler) onlardır.” (Zümer 39/33) Meâlindeki ayeti Kerime’si ve başkaları Haz.Ebû Bekr es-Sıddîk radiya’llâhu anh. Efendimiz hakkında nâzil olmuştur. Resûl-i Ekrem Efendimiz de, “Ebû Bekr’in imanı (ve tasdiki) ile bütün ehl-i Arz’ın imanı tartılmış olsaydı, elbette, Ebû Bekr’in imanı daha ağır gelirdi.” buyurmuştur.- aslâ, herhangi bir Peygamber Mertebesine ulaşamaz. 

Tâbiî’nden ve Teb’ay-ı Tâbiîn’den birisinin mertebesi ne olursa olsun, aslâ bir Sahâbî Mertebe’sine ulaşamaz. Tâbiîn’nin en faziletlisi kabûl edilen Üveys el-Karnî’dir. Fakat, Resûl-i Ekrem Efendimizle yüzyüze ancak bir def’a görüşebilen, Haz.Hamza’yı şehid eden ve Müslüman olan Vahşî Hazretleriyle mukayese edilemez. Yine Tâbiîn’in en faziletli’lerinden Emevî Hükümdarı, İkinci Ömer olarak anılan Adil, Melîk, Ömer İbn-i Abdülazîz’dir. 

Abdullah İbn-i Mübârek Hazretlerine soruldu. Sahâbî’den Haz.Muaviye bin Ebû Süfyan mı, Tâbiî’n’den Ömer bin Abdülazîz mi faziletlidir? Abdullah İbn-i Mübârek, “Vallâhi, Resûlullah ile birlikte çıktığı gazâ’lardan birisinde, Haz.Muaviye radiya’llâhu anh’in, atının burnuna giren tozlar Ömer İbn-i Abdülazîz’den daha faziletlidir. 

Akl-ı Selîm sahibi olanlar, Nübüvvet, Risâlet, velî, mürşid, tâbiîn ve teb’ay-ı Tâbiîn’i, yerli yerinde kullanır. Zırva-safsata, te’vil götürmez...