YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!.. (2/3) 

Murat – 09.12.2018, 10:24

Merkeze muhalif olanın Hz.Üstazımıza olan bağı kesilmiştir. Yazık ki sen de öylesin. 

Murad kardeşim. Söyleminiz, çok bayat güneşin karşısında bozulmuş, kokuşmuş cılk yumurtadır. Hiçbir kimse, i’tibâr etmeyecektir. Siz kimsiniz? Müktesebâtınız nedir? Sivri, zehirli dilinize, almamanız iktiza eden, nezîh Yolumuza, Câmia’mıza, Yüce İslâm Dini’ne, ehl-i Sünnet Akidesine, hangi hizmetleriniz sebkat etmiştir? Eline paslı bir makas almış, onun bunun, irtibatını kestiğini zanneden, zavallı’lardan birimisiniz? 

Benim, Hazreti Üstazımız, Pîranımız, Nezîh Yolumuz, Tarîkat-i Aliyye-i Nakşibendiyye ile, irtibatımı, aslında herhangi bir kimsenin irtibatını sorgulamak, ne senin ne de başkalarının haddinedir. 

Beyefendi. Aklınız, idrakiniz, kavrama kabiliyetiniz varsa, size, sâdece, Şer’î hususları arz’edeceğim; Mutlâk İtaat, yalnız, Allah’a ve Resûlü’ne’dir. Cenab-ı Hak, mu’cize’lerle te’yîd ederek, Resûl olarak gönderdiği, âlem’lerin hılkatinin sebebi, Fahr-i Kâinât Efendimize: “Şu halde onları afvet; bağışlanmaları için du’â et; iş hakkında (daha ziyâde Umûr-u Dünya hakkında) onlara danış, (onlarla istişâre et), kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven (Allah’a tevekkül et). Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri (tevekkül edenleri) sever.” (Âl-i İmrân 3/159) 

Cenab-ı Peygamber salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de: Vahiy nâzil olmayan dünyevî hususlarda, Ashabı ile istişâre buyurur, onlara: 

- “Sizin dünyanızla alakalı hususlarda ben sizlerden daha iyi biliyorum,” demiyorum,” buyururdu. 

Mürîd’lerin, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil’lere karşı vaziyeti’nin, “Gassâl’in elindeki meyyit,” gibi olması, Mâverâü’ş-Şerîa, Mürşid-i Kâmil’in keşfen vâsıl olduğu hususlar içindir. 

Umur-u Dünya için, müsâvî’ler arasından bir adım öne çıkmış veya çıkarılmış bir idareci, Şer-i Şerife muvafık hareket ettiği müddetçe, elbette, onunla beraber yürünür. Şer-i Şerife muhalif hareket ettiğinde, en yakınlarına, dost’larına düşen, ikaz ve hakkı ihtardır. 

“Bizim siyâsetle işimiz olmaz, biz siyâset üstüyüz,” diyeceksiniz. –Ki, Hakîkaten, bu Nezîh Câmiamız, ümmet-i Muhammed’in, bilhassa, ehl-i Sünnet Akidesine sâhip ümmetin, bütününün hizmetine tâlip bir Câmia olarak, günlük siyâsetin ve fırka’ların üstünde olmalıdır. Dinimizin, yolumuzun da, bir siyâseti vardır. Fakat bu siyâset iyi okunmalıdır. Asrın siyâsetini, Yolumuzun siyâsetini, iyi okuyamayan, iyi bilmeyen, iyi idrâk etmeyen birisinin, dinimize, ehl-i Sünnet akidesine ve Nezîh Yolumuza hizmet etmesi mümkün değildir.- diyeceksiniz ve fakat günlük, ucuz, çirkin siyasetin göbeğinde olacaksınız. Üstelik, kat’iyyetle günlük-çirkin siyâsete bulaştırmamanız, içine sokmamanız gereken bir Câmia’yı da, çirkin siyâsetin girdabına çekeceksiniz. 

Sonra da itaattan bahsedeceksiniz. Buna “Sürü”, zihniyyeti denilir. Koyun sürüsünde, Kösemen koyun kendisini uçurumun başından aşağıya atıp telef olduğunda, arkada kalan sürüdeki bütün koyunlar onu ta’kip eder, uçurumundan atlayarak telef olup giderler. Bir asra yakın bir zamandan beridir, iğne ile kuyu kazılarak alın teri, göz nuru ile, göz yaşı ve binbir emekle, inşâ edilen ihlas, samîmiyyet, fedâkârlık abidesini bir veya bir-kaç vandal’in, balyoz darbeleriyle yok etmelerine-yıkmalarına izin verilmez-veremeyiz. 

“Bizim siyâsetle alakamız olmaz, biz siyâsetin üstündeyiz,” diyeceksiniz, sonra da, siyâsetin göbeğinde, üstelik, dizginleri, Altı Ok’a, sıkı sıkı, bağlanmış, Katır Soyundan, uyuz Kısrağa oynamak niye?!... 

Taraflar, saflar, netleşmiş, bir tarafta, Ebû Cehillerin, Ebû Leheb’lerin izinden giden, Devlet-i Aliyye’mizin inkırazına sebeb, İttihad ve Terakkî bakiyyesi, Ebed-Müddet İslâm düşmanı, Firavn’ist, Deccâlist, Leninist, Stalinist aduvvullâh zihniyyeti mensupları, onların kuyruğuna yapışmış, F.E.T.Ö.’ist ve Kabr-u Anîd’de, iman tazeleyen hempalar ve bunların karşısında olanlar... Mutlâk Küfrün oklarına yapışmış hempalara destek vermek, aslında mutlâk küfre destek olmaktır. Küfre destek vermek şöyle dursun, küfre rıza küfürdür. Mutlâk küfre destek veren hempalara destek verilmesini isteyen birisine itaat edilir mi? 

“İmam Ahmed bin Hambel, Hakim ve Camius’sağîr’in rivayet ettikleri bir Hadis-i Şerif’te: 

Sevgili Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: 

- “Hak Teâlâ Hazretlerine karşı ısyanı (günahı) müstelzim olan herhangi bir hususta mahlâka itaat etmek câiz değildir. “Aslâ ve kat’â itaat olunmaz. Câmia’nın, desteklenmesi için da’vet olunduğu, hempa’nın içinde bulunduğu, şer ve küfür ittifakının temel zihniyyetini göstermek için, uzun uzun yazmaya lüzum yok. 

“Ne mu’cize ne efsûn,

Ne örümcek ne yosun, 

Anıt Kabir bize yeter! 

Ka’be Arabın olsun.” 

Şer ve küfür ittifakı içindeki F.E.T.Ö.’ist, Parti’nin lideri, Hanımefendi de, Anıt Kabre gidip, “İmanımı(!) tazelemeye geldim,” demedi mi?!... 

YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/09) 

Ertuğrul – 09.12.2018, 21:13

Hocam, bir önceki yazım sadece bir nükte ve latifeden ibaret idi. Sitemmiş gibi cevaplandırmışsınız gene de sağ olun. Beklediğimiz eserinizi hazırlamaya başladınız mı? Yoksa henüz malzememi cem ediyorsunuz? Merak ettim. Bahsettiğiniz gibi şu ana kadar elime geçenler ya ticari maksatla yahut da kifayyet dun idiler. Bu bakımdan sizden böyle bir hizmeti bila, sabır intizar ediyoruz efendim. Tabi ki, kendi mükellefiyetimizi de göz ardı etmeden. 

Azîz Ertuğrul Bey Kardeşim. 

“Risâle-i Kibrit-i Ahmer” ile, “Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme,”nin, Hazreti Üstazımıza aid olmadığının tebeyyün etmesi üzerine, bugüne kadar ki bütün ezberlerimiz alt-üst olmuştur. Bugüne kadar, hazırlanmış-hazırlatılmış, kitaplar, Hâtırât, Tevellüdü, Resmî Sicil Belgeleri, Diyânet İşleri Reisliği bünyesindeki Zâtî (özlük) belgeleri dışında, yâ, Risâlelere dayandırılmış ya da, Merhûm Ali Erol Bey’in “Hâtıratım”ı ile, Merhûm, Mehmed Emre’nin “Hâtıratım”ında olduğu gibi, yaşanmış ve fakat yılların mürûru ile nisyana terk’edilmiş, 50, 60, 70 yıl sonra hatırlanabilinen hâtırat kırıntılarıdır. 

Hatim geceleri sohbet’lerinde, ya da, Mecâzib’in, Merhûm, Büyüğümüz, Kemal Beyağabeyi’mizin ta’biriyle “Tevâkuş’ların,” anlattıklarını yaşanmış bir hatırât formatında kaleme almak ve neşretmek çok kolay. Ne var ki, anlatılanın, Şer-i Şerif’e uygun olup-olmadığını, Hazreti Üstazımızın, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşidi ve Müceddidi olduğu, Zikr-i Hafî Yolunun, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Âlî’nin esâshatına mutâbık olup-olmadığı’nı dikkate almak zorundayız. Birisinden hâtırât nakledilecekse, ya da birisine herhangi bir bilgi izâfe edilecekse, hayatta ise bizzat kendisiyle, hayatta değilse, vârisleri-yakınlarıyla görüşülmesi gerekiyor. Bu hususlarda, dışımızdan olanlardan talep ettiğimiz yardımlar için büyük kolaylıklar gördüğümüz halde, içimizdekilerden, Hazreti Üstazımızın Rahle-i Tedrisinde bulunmuş, sohbetlerine mazhar olmuş, bir elin parmakları kadar kalan ağabey’lerden aynı kolaylığı göremiyoruz. 

Hâtırat nakleden’ler, anlattıkları vak’a’ların merkezine kendilerini yerleştirip, Hazreti Üstazımıza kerâmet’ler isnâd etmektedirler. Oysa ki, Hazreti Üstazımız, çektiği bunca çile ve mihnete rağmen, aslâ, elinde, kevnî kerâmetlerin zuhurundan hiç hazzetmemişlerdir. Tıpkı, Zikr-i Hafî yolunun diğer Saâdâtı gibi, Kevnî Kerâmetlerin zuhurunu, Hayz-u Ricâl addetmiştir. İrşâd, İhdâ ve Tecdîd vazifesinin bizzarûre iktizası, elinde bir kevnî keramet zuhur etmiş ise, sukût ettiği eski mertebeye yükselebilmek için, aylarca riyazât ve çileyi tercîh etmiştir. 

Maddî-Ma’nevî desteğiniz, bilhassa du’â’nızla, her zâta mutabık, ba’zı Menâkıbı ihtivâ eden, “Dürretü’L-Vâziîn,” “Mevizetü’n-Nâsihîn” gibi, bir yardımcı, mev’ize kitabı yerine, Hazreti Üstazımızı bütün veçheleriyle tanıtan, gelecek nesillerin, geleceğin tarihçilerinin müracaat kitabı olacak, “Efrâdını Câmî, Ağyârına Mânî” bir eser ortaya koyalım.