YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (5/02) 

Tunahan Erdoğan – 15.10.2018, 14:57

Mustafa Hocam, sizinle görüşmek isterim. 

Gurbetten Sılaya – 15.10.2018, 23:24

Osman Karaman isimli yorumcu arkadaş....İğne ile kuyu kazmayı bırak.. O şunu dedi bu bunu dedi, “Öyle olsa böyle olur, şöyle olsa şöyle olur....” demagojileri ile bir yere varamazsın..

Hem S.Efendi’nin böyle bir kitabı olsa ne olacak?.. Elif cüz'ü dediğiniz ehline değerlendirilip hiç bir ilmi değeri yoktur ... denilen risale gibi onu da mı kutsayacaksınız..

Gurbetten Sılaya – 15.10.2018, 23:32

2- S.Efendi’nin başka bir kitabı yoktur olsa ne olacak.. Onu da Elif kitabı gibi kutsallaştırıp orada burada anlatacak değil misiniz..

O Elif risalesi için Efendi buyurmuş ki..! “Bu bizim Elif kitabımızdan Kur’an okumayı öğrenenlerin İMANI ve NİKAHI sahihtir.. Bir gün mutlaka bizim ihvanımızdan olurlar..” diye orda burada anlatıp duranlar var..

Yahu bu ELİF cüz’ü yokken Kur'an öğrenenler veya başka  ELİF Ba’LARDAN ÖĞRENENLERİN İMANI VE NİKAHI SAHİH DEĞİLMİ.. Böyle bir zırva olur mu??

Anlayacağınız bizim oralarda bu kabil konuşmalara DİPSİZ KİLE BOŞ AMBAR.. derler.. Fuzuli işleri bırak.. OSMAN....

Osman Karaman – 17.10.2018, 14:09

“Gurbetten Sılaya” rumuzuyla yazan şahıs.. Hayırdır tanışıyor muyuz ki ön ismimle hitap ediyorsunuz? Evvela üslubunuzu bir düzeltin. Sonra ipe sapa gelmez zırvalarınızı dikkate alıp, cevap verelim. Malum Mecelle kaidesi; usul esasa mukaddemdir.

Azîz Kardeşim Tunahan ERDOĞAN Beyefendi. 

Görüştük; hem de, rekor seviye’de bir telefon mülâkatı yaptık. Ümid ederim, bundan sonra daha sık aralıklarla görüşürüz. Muvaffakıyetlerinizin devamını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim. 

“Gurbet’den Sıla’ya”, remziyle yorumlarda bulunan Beyefendi. 

Hazreti Üstazımıza izâfe edilen “Risâle’cikler’de,” herhangi bir şüphe arız olmuş ise, Tedkîkatta bulunmak, netice’de, hâkîkate ulaşmak için gayret sarf etmek, Osman Karaman Beyefendi’nin de, benim de, Değer’li Kardeşim, Tunahan ERDOĞAN Beyefendi’nin de birincil vazifelerimizdir. 

Beyefendi! Bu Nezîh Câmia’ya, niçin ve nereden, derîn bir adâvet, kin ve hased içindesiniz ki, vesiyle’ler arayarak, ekseriya, vesiyleler ittihaz ederek, her fırsatta bu kin ve adâvetinizi kusuyorsunuz. 

“Kur’ân Harf ve Harekeleri,” Cüz’ü, Kur’ân harf ve harekelerini en kısa zamanda ve kolayca, öğrenilmesi-öğretilmesi için hazırlanmış bir “Elifba,” Cüz’üdür. Akl-ı Selîm sahibi hiçbir kimse bu Cüz’e bundan başka ma’na’lar hamletmez, Etmemişlerdir. 

İfâde ettiğiniz gibi, “Bu Bizim Elif Ba’dan Kur’ân okumayı öğrenenlerin iman ve nikahı sahihtir.” Mefhum-u Muhâlifi, “Bizim hazırladığımız, bu Elif Ba’dan, Kur’ân okumayı öğrenemeyenlerin imanı ve nikahları sahîh değildir.” 

Beyefendi. Muasırı muarızlarının bile, ittifakla, kendisine, “Müteşerrî,” diye (yâni, Şer-i Şerif’ten ta’viz vermeyen Müderris), diye bahsettikleri, Süleyman Hilmi Silistrevî, Efendi Hazretleri (k.s.), hiç, şeriatla bağdaşmayan böyle bir safsata sözü söyler mi? 

Efendim, “Bizzat kendisi söylememiş olabilir, bağlı’ları söylüyorlar,” denilebilir. O zaman da, bu iddia’da bulunanlara sormak hakkımızdır. 

“Nerede, ne zaman, kim, kimler söylemiş, kimler duymuş... 

İftira et, çamur at, hiç değilse iz bırakır. 

Bendeniz, 1968 yılından beridir, muhtelif gazete ve mecmu’a’larda, 2001 yılından i’tibaren de, hâlen yazmakta olduğum, “Önce Vatan Gazetesinde” yazıyorum. Bu güne kadar, hiç böyle bir yazı yazdığımı gören-bilen var mıdır? 

Beyefendi. Birileri, ya fitne fesad erbabından olduğu için, bir başkaları, sefahet ve hamakatlarından dolayı, çıkıp bir yalan ve safsata haberin peşinden koşuyorlar. Bizler, bu Nezîh Câmia’nın mensupları, ehl-i Sünnetiz, “Ümmet-i Vasattan’ız,” hiçbir kimse bu kabil dalâletleri bize izâfe edemez. 

Değer’li Osman KARAMAN Beyefendi Kardeşim. Asl ve Usûl nerede? Usûle ve asla riâyet eden kim? Üzülmeyiniz, sizler, bu zemini zenginleştiren, değerli fikir ve da’vâ adamı Kardeşlerimiz, Yorumcu’larımız sâyesinde, zaman içinde usûlü de aslı da, karşılıklı mükâleme’de, temiz dili, nezâket ve zarafeti de hep birlikte öğreneceğiz...

- ERTUĞRUL – 19.10.2018, 00:22

Hem şaşırdım, hem de üzüldüm. Demek ki, senelerce bizlere anlatılan kitaplar (risâle’ler, demek istiyor) fiyaskoymuş. Bir de şu, “Mübârek Gün ve Gecelerde Du’â’lar,” kitabı (Risâlecik, demek istiyor) var ki, evlere şenlik. Bütün işini gücünü bırakacaksın ki, orada yazılanları yapabilesin!... 

Aziz Kardeşim. 

Hazreti Üstazımıza izâfe edilen Risale’lerin aslında ona aid olmadığının tespiti, ne Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretlerine (k.s.) ne de, Nezîh Câmiamıza halel getirir. Keşke, yıllar öncesinde birileri çıkıp da sorgulasaydı da, bu tespit çok daha önce yapılabilseydi. 

Öğrendiğime göre, bu risâle’ler, 1980’li yılların başından i’tibâren, Tekâmül’den me’zun olanlarla, Tekâmül okutan hoca’lara hediye ediliyormuş, para ile satılmadığı gibi, başkalarına da verilmiyormuş... Kurucuları arasında olduğum, Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketinde dağıtılmış olmasına rağmen, yıllarca ısrarlı taleplerime karşın, maalesef bana verilmedi. 

Bu zemin’de yorumcu’lardan birisinin yorumu ve suali üzerine, Ben, “Haz.Üstazımıza aid böyle, “Mektuplar ve Mesâil-i Mühimme,” adlı, bir eseri yoktur,” dediğimde, kıyâmetler koparıldı, hakâret’in bini bir para!... 

Azmettim. Araştırdım, Mevzu’ubahis risâle’ler, kendilerine hediye edilenler veya bir şekilde te’min etmiş olanlar, ellerindeki risâle’nin, sadece kendilerine hediye edilmiş bir mukaddes emanetmiş gibi, bir nüsha istinsah edilmesine bile yanaşmadılar. Bir Ağabey, kendisinde bulunan Risâle’den bir nüsha istinsah ettirerek, ödemeli kargo ile bendenize ulaştırdı. 

İçercesine okumaya başladım. Her bir sahifesinde, ezber bozan, bugüne kadar öğrendiklerimizi-bildiklerimizi nakz’eden bilgilere-görüşlere rastladım. Sorguladım. Bu Risâle’lerin Hazreti Üstazımıza izâfe edilebilmesi için ciddî hiçbir delile ve şâhide ulaşamadım. Bilakis, Haz.Üstazımıza aid olmadığına ve aslâ kendisine izâfe edilemeyeceğine dâir, pekçok delil ve şahide ulaşıldı... 

Misli, bir Tedkîk ve mesâiyi, “Mübârek Gün ve Gecelerde Yapılması Tavsiye edilen, Du’â ve İbâdetler,” Risâleciği için de yapıyoruz. Bu Risâlecik hakkında da en kıza zamanda, bu zeminde, yorumcu’larımız ve okuyucularımız tenvir edileceklerdir. 

BEYŞEHİR NOT’LARI!... (8) BEYŞEHİR’DE DÎNÎ HAYAT!... (5) 

- ERTUĞRUL – 19.10.2018, 00:30

Hocam! Akademik (İlmî) kariyerli (rütbeli), dediğiniz, eşhâsı çok iyi tanıyorum. Eğer, arkalarında, medrese takviyesi, ehl-i Sünnet akâidi yoksa “ke’enlemyekûn,” sayabilirsiniz. Bu ikisi olursa, ancak bir fâidesi olur. Bakınız, sadece medrese demedim, çünkü medreseler bizimkiler de dâhil, maalesef, Küçük Reşit Paşa sâyesinde (yüzünden olmalıydı. Zirâ, “Sâye,” daha ziyâde müsbet işlerde kullanılır.) fennî ilimlerden mahrûm bırakılmışlardır. Haz.Üstazımızın müspet ilimleri dinî ulûm’dan efdal saymayın, nasîhati yanlış anlaşılarak o ilmi okumayın, şeklinde anlaşılmıştır. 

- ERTUĞRUL – 19.10.2018, 00:54

Tespitlerime göre, İlâhiyât ki, ne ma’na’ya geldiği belli olmayan bu müesseseler de ehl-i Sünnet i’tikadında kimse kalmamış gibidir. Cemaatlerden gelen çok küçük ekalliyet hariç. Önce, fıkıh kitaplarından başladılar, sonra hadis’leri sildiler. Şimdi de geldiler, Haz.Kur’ân’a dayandılar. Başladılar ucundan kenarından kemirmeye... Yok efendim, Hızır-Musâ Kıssası hayâlî imiş, Haz.Meryem, hâşâ! çift cinsiyetli imiş ve sonu nereye gider bunun bilmem.” Onlar, ağızlarıyla Allah’ın Nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah Nurunu tamamlayacaktır.” (Saf 61/8) diyelim...”

Azîz Kardeşim. Cumhurbaşkanımızda i’tiraf etti ki, “Pekçok sahada yaptığımız hamleyi, muvaffakıyeti, maalesef, Maarif Sahasında, Eğitim Sistemimizde gösteremedik,” dedi. Türkiye’deki Din Eğitimi hususunda, eğitimin umumunda gösterilen cüz’î muvaffakıyet dahî gösterilememiştir. 

Her diploma verilen, ma’alesef, ta’yin edildiği hizmetin ehli ve lâyıkı değildir. “Ne halleri varsa görsünler,” denilerek, sahayı, minberleri, mihrab’ları ve kürsî’leri, liyakati ve ehliyeti olmayanlara bırakmanın, bizim için hiç mi mes’ûliyeti yoktur? 

Hazreti Üstazımız, 1940’lı, 1950’li yıllarda, Metin’lere kadar, metin’lere “Muhtasaru’L-Menâr,” da dahil, okuttuğu talebe’yi, Diyânet İşleri Riyâsetince açılan, müftülük-vâiz’lik imtihanlarına gönderir, kazananların, Diyânet bünyesinde müftü, vaiz olarak vazife almalarını emrederdi. İlk zamanlarda imtihanlara girenlerin Okur-Yazar olmaları ile iktifa edilirken, zaman içinde ilk ve Ortaokulu me’zunu olmaları şart koşulmuştu. Temmuz 1965 yılından önce Diyânet İşleri Başkanlığı bünyesinde müftü-vaiz olarak vazife alanların ekserî’sinin, Zâtî Dosyasındaki, “Tahsil Vaziyeti:” hânesinin karşısında, “Okur-Yazar,” diye yazardı. Bu durumda, il müftüleri bile çoktu. 

Temmuz 1965’de çıkarılan, 633 Sayılı, Diyânet İşleri Başkanlığı, Kuruluş ve vazifeleri hakkındaki kanun, liyâkat ve ehliyet yerine, diploma’yı öne çıkarmış, diplomayı esas almıştır. 

Bir taraftan, metinleri, “Muhtasaru’L-Menar,” dahil, okutabilecek kadar okuttuğumuz, Tekâmül talebesinin, minberlerde, mihrablarda ve Kürsî’lerde, vazife alabilmeleri için, ihtiyaç duyulan diploma ve sertifika’ları alabilmek için öngörülen eğitimi (örgün veya yaygın eğitim) kurumlara, devam etmelerini te’min eder, zülcenâhayn olarak yetişmelerini sağlayabilirsek, liyâkat ve ehliyet şikâyetleri asgariye iner. 

İlâhiyat Câmia’sında, bir takım mülhîd’lerin ve Ankara Okulu mensubu, zenâdıka’nın bulunduğu bir vakıa’dır. Bunların ekseriyette olduklarını zannetmem. Ne var ki, bütün televizyon kanallarına çıkanlar bunlar, her fırsatta ve her vesiyle’de seslerini yükseltenler bunlar, çoğunluk sessiz kaldığı için, öyle zannediliyor. 

Yaz dönemi Beyşehir’de bulunduğumda, Selçuk Üniversitesi’nin, Beyşehir, Ali Akkanat Külliyesinde, “İmam Ebû Mansur-u Mâtürîdî, İmam-ı Â’zam, Ebû Hanîfe,” sempozyumu tertip edildi. Konya-Necmeddin Erbakan Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Hoca’ları-İlâhiyatçılar, Marmara Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesinden öğretim üyeleri, Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinden İlâhiyatçılar katıldı. 

Sempozyuma katılan bütün katılımcılar, Abbâsî’lerin, Büyük Selçukî, Anadolu Selçûki, Osmanlı Devlet-i Aliyye’sinin ve de Cumhuriyetimizin Resmî Mezhebi’nin ehl-i Sünnet, Mâtürîdî ve Hanafî olduğunu tespit ettiler ve kendilerinin de ehl-i Sünnet, Mâtürîdî ve Hanafî olduklarını te’yîd ettiler...