ERTUĞRUL – 16.09.2018, 22:52

“Hocam, G.Sıla’ya, Rumuz sahibinin bu iddiası doğru. Ben de dinledim. Netlerde geziyor. (İnternette dolaştırıyor, demek istiyor). İ...İ Partiye rey verilmesini isterken söylüyor. “Bu Yolun büyüğüne, “Peygamber yetkisi verilmiştir,” şeklinde... (Hâşâ! Hâşâ! Sümme Fesümme Hâşâ!) Zırva ve küfür Ma’âzallah! Adnan Oktar’ın “Mehdî değilim, ama, bende bütün alâmetleri var, demesi gibi bir şey. Eğer yetkisi varsa, (Hâşâ!) Peygamber, demektir. Sapıklığın daniskası...” 

“YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’ALAR!... (4/51)” 

ERTUĞRUL – 23.09.2018, 00:01

“Hocam, doğrudur, o isimsiz yorum bana aid idi, yazmayı unuttum. Gurbetçi Zât’ın bahsettiği Ali Hoca’yı, ben de, netlerden dinledim. Doğruysa, kafasının hayli karışık olduğu anlaşılıyor. Meselâ, “Râbıta’ya,” tapınmak diyor, yazıklar olsun! Nedir Râbıta Mâide Suresinde, Allah’ın, “Sadıklarla beraber olunuz,” ayetine itti’bâen madden, (cismen) yanında olamadığın bir zatın yanında muayyen bir müddet murakabe altında tefekkür etmek, hepsi bu, ne var, bunda? Salihlerin yanında bulunmanın faziletini bilmeyen mi var? Ama, adına “Râbıta,” denilince, ba’zılarının fehm-ü İdrâkini aşıyor, anlaşılan... 

Azîz Kardeşim, keşke, İmam-ı Rabbânî Evlâdından talebe olan herkese, İlm-i Kelâm, Akâid ile alakalı bütün metinleri hakkıyla okutabilseydik. Talebe’den olmayan, avâmî, ihvan ve ahavâta, sohbetler ile ehl-i Sünnet akidesinin asıl kâide’lerini öğretebilseydik, Peygamber’ler kimdir, ashab-ı Güzîn kimlerdir, tâbiîn ve te’be’i Tâbiîn kimlerdir, bunlar arasında münasebetler nasıl kurulmalıdır, öğretebilseydik, bu dalâletler aslâ vuku bulmazdı. 

Hiçbir sahabî’nin derecesi ne olursa olsun, Peygamber’ler mertebesine, Tâbiîn ve te’be’i Tâbiîn’den olanlardan hiçbirisi, rütbesi, derecesi, her ne ise, aslâ, bir sahabî mertebesine ulaşamayacağını öğretebilseydik, ki, bunlar, en basît akâid, İlm-i Kelâm kuralları ve ehl-i Sünnet i’tikadının esaslarıdır. 

Azîz Kardeşim. İmam-ı Rabbânî Evladından olup da, üstelik, İmam-ı Rabbânî Evladına has, şan-şeref, mevki-makam ve sınırsız, maddî imkânlardan da faydalanacaksınız, -Meselâ, Kuzey Avrupa ülkelerinden birisinin umûmî idarecisi olacaksınız, sonra da, bu nezîh Câmia’nın yolunun, esâsâtından olan murakabe’yi, Râbıta-i Şerife’yi inkâr edecek, dâl ve mûdiller gibi, hâşâ! ubûdiyet (tapınmak) olarak tavsîf edeceksiniz. Anlaşılır gibi değil!... 

Demek ki, “Fâsık’ın getirdiği, verdiği her habere (buradaki “Fâsık”dan kasdım, internet vasatında dolaştırılan haberleri yayanlardır.) Bahsettiğiniz şahıs hakkında, yine internet vasatında, “tezallum-u hâl” olarak medhiyeler düzülmüş, vazife’den el çektirenler hakkında da, inanılmaz karalamalar yapılmıştır. 

Bendeniz, sizin verdiğiniz haberlere, ma’lûmata, i’tibâr ederim. Böyle olunca da bu şahsı vazifeden el çektirmek değil, bu vazifeye getirmek, en büyük hata imiş. Hayıflandım, bu Nezîh Câmia’mızın içine kimler girebiliyor, kimler en önemli mevki’i’lere yükselebiliyorlar? 

Aziz Ertuğrul Kardeşim. Az sayıda, ba’zılarına göre, bütün Hadis Külliyatında sadece, 19 hadis tevâtür derecesinde rivâyet edilmiştir. Bunlardan birisi de, Hadis-i Cibrîl olarak da bilinen, Buhârî, başta olmak üzere, bütün Sikat-i Hadis imamlarının rivâyet ettikleri Hadis-i Şerif’te, Hazret-i Cibrîl, Ashabı’nın da hazır bulunduğu Meclis’te, İman nedir, İslâm nedir? suallerini sorar, Haz.Peygamber cevaplandırır, “İhsan Nedir Yâ Resûla’llâh!” sualine Peygamberimiz: 

- İhsan, Allah’ı görür gibi ibâdet etmen, (dâimî kulluk); Eğer, sen O’nu Allah’ı (dünya gözüyle) göremiyorsan da, Allah seni görmektedir.” buyurur. Allah’ı görürcesine ibâdet-zikir, tesbîh ancak, dâimâ Allah ile beraber olan bir Zât’ın murakebesi altına girmekle mümkün olur. 

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla (doğrularla) beraber olunuz.” (Tevbe 9/119) Sadıklarla beraber olmak demek, “gece-gündüz bir mekânda beraber bulununuz,” demek  değildir, “Allah’ın salih ve sadık kullarından birisinin murakabesine giriniz ve dâim o murakabede kalınız,” demektir. 

“Ve Rabatnâ, “Biz onların kalpleri üzerine rabt ettik (onlara râbıta verdik Kalplerini metîn kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına Allah demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.” (Kehf 18/14)

“Musa’nın anasının yüreğinde yalnızca çocuğunun tasası kaldı. Eğer biz, (vâdimize) inananlardan olması için onun kalbine (râbıta vermeseydik) kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkacaktı.” (Kasas 28/10) 

“Ey iman edenler! Sabredin; (Râbıta yapınız) sebat gösterin; Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran 3/200)... 

“Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz. O’na yaklaşmak için vesiyle (yol, sebep, mürşîd) arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz. (Mâide 5/35) 

“Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine-hangisi daha yakın olacak diye-vesiyle ararlar; O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak (korkulacak) bir azaptır.” (İsrâ 17/57) 

Yukarıda meâl-i Âlî’lerini verdiğimiz, âyet-i Kerime’lerin ba’zılarının zahir ve sarahatinden, ba’zılarının da zâhir ve sarîhinden değilse bile, işâretleri, delâletleri ve iktiza’larıyla, hem Râbıtaya, hem vesiyleye, hem de mürşid, müceddid ve mehdîlere, delâlet ve işâretler vardır. 

Azîz Ertuğrul Kardeşim. İhlas, İhsan, Tarîkat (Turuk-u Âliyye), tasavvuf, mâverâü’ş-Şerîa’dır. (Şerîat’in ötesinde), ötelerin ötesinde Tekarrub-ü İl’allah için, çile, riyâzat yollarıdır. Şerîatte defosu, kusuru olanların tasaffuvda seyr-i Sülûkü (ilerlemesi), zâten mümkün değildir. 

ABDULLAH KARA – 23.09.2018, 19:40

“Kısaca, Kurban kestirmediler! Dedikleri yalan sözü yalan. Evet kestirmediler. Sıradan bir vatandaş olarak bilerek yazıyorum. Evet, “AKP’ye oy vermediler,” diye Kurban kestirmediler. 10 yıldır, kurban kestiğim her türlü şartları mevcud olan yerde kurban kestirmediler, tamamen siyâsî...” 

Azîz Abdullah KARA Kardeşim. Şimdiye kadar yorumlarınızda hep, mu’tedil, munsif ve kadirşinas idiniz. Elbette bu Yorumunuzu da aynı ölçüler içinde yaptığınıza inanmak isterim. Keşke, bu siyâsî maksad’larla daha önceki yıllarda kurbanların rahatlıkla kesilip-kestirildiği ve fakat bu yıl engellendiği il veya ilçeyi tasrîh buyursaydınız, sebebini öncelikle o yerin mes’ullerine, alacağımız cevaplar karşısında en üst makamlara sorardık. 

Bildiğim kadarıyla, daha önceki yıllarda, bilhassa Anadolu il ve ilçe’lerinde, boş bir arsada veya Kurs’ların-Yurt’ların bahçelerinde kurban kesilebiliniyordu. Son yıllarda, ancak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın il ve ilçe müdürlüklerinden izin alınabilinen yerlerde kurban kesimi yapılabiliniyor. Gelişigüzel mekânlarda kesilmesi halinde, bir şikâyet vuku bulmuş ise, Belediye’ler ancak vâki şikâyet üzerine müdahale ediyorlardı. 

Değer’li Kardeşim. Mu’tad olarak veya alakalı makamlardan izinli olarak, Sizin ifadenize göre, 10 yıldan beridir, Kurban Kesim Mahalli olarak kullanılan yer, bahsettiğiniz Parti’nin bulunduğunuz yerdeki Belediye Başkanı tarafından, “Siz, şu veya bu partiye oy verdiğiniz için, bundan böyle artık burada kurban kesmenize izin vermiyorum,” demiş midir? 

Eğer, böyle bir durum vuku bulmuş ise, bu mahal neresidir, bu mahallin Belediye Başkanı kimdir? Sarîh olarak bildirirseniz, gerekli temaslar yapılacak, bu görüşmeler sonucunda belki de, böylesine, bir kabalıkta bulunan şahıs, bir daha hiçbir sûretle, Belediye Başkanlığı’na aday dahî gösterilmeyecektir. 

Ne var ki, pusuda bekleyen, bu nezîh Câima’yı, F.E.T.Ö., haşâşî’leri ve diğer devlet ve Millet düşmanı, Fırak-ı Dâlle grupları gibi, Devlet ve Millet düşmanı gösterebilmek için ellerinin ayalarını ovuşturan münâfıklar vardır. Yazılarımız, yorumlarımız ve kendi aramızdaki muhâvere ve muharebelerimizde bunların ellerine fırsat vermeyelim. 

Biz, hangi siyâsî ve dünyevî görüşten olursa olsun, bütün Aziz Milletimizin ihdâ, irşâd, ihyâ ve Tecdidine talibiz, Muazzez Devletimizde, siyâsî Partilerimizle hangi dünyevî görüşü savunuyor olsa da, hiçbir grup, camia ve cemaat ile de herhangi bir mes’elemiz yoktur. Olamaz da!... 

Geçtiğimiz Kurban Bayramında, bana ulaşan bilgilere göre, yurdumuzun hiçbir bölgesinde kurban kesimi, kurban kesim yerleriyle alakalı hiçbir mes’ele çıkmamıştır, bundan sonraki yıllarda da çıkmayacaktır. 

Aziz Kardeşim. Siz yeter ki bağış kurban bulunuz, kesilecek bir yer elbette bulunur. Hiçbir yer olmazsa, Devlete ve Belediye’lere aid, Mezbahalarda keseriz, kestiririz. Bunları dert edinmeyelim. Teferruat ile uğraşırken, asıl hizmetlerimizi ihmal etmeyelim. Asl olan budur...