Boğaziçindeki Fatih Köprüsü ve Haliç Köprüsü’nde yapılan bakım çalışmaları, İstanbul’luları canlarından bezdirdi.

Bu kâbusu yaşamamak için, yöneticilerin ilk tavsiyesi: “İstanbul’u terk edin, tatile çıkın!” yönündeydi.

Bir dönemin Milli Eğitim Bakanı, “Şu okullar olmasa, Bakanlığı yönetmek ne kadar kolay olurdu...” cinsinden bir laf etmişti.

İstanbul yöneticilerinin gafı, o Bakandan farklı değildi.

Boğaziçi köprüsünün sıkıntı yaratacağı bekleniyordu ama Haliç Köprüsü’nün travmasının nasıl olacağı hiç kestirilememişti herhalde?

Baktılar Haliç de perişan, eski Haliç Köprüsünü karga-tulumba kapıp, ufak tefek rötuşla yanına monte ettiler.

İstanbul’un deniz ulaşım kozu İDO’lar özelleştirildiğinden, kamunun elinde etkin bir silah yoktu, vatandaşın imdadına koşabilecek.

İDO istediği fiyatları dayamış, Belediye dönemi mumla aranır hale gelmişti!

Oysa ki, kamu hizmeti vermekle yükümlü olan Belediye’nin elinde, yaraya merhem olacak bir güç bulundurması gerekirdi!

Kısa ömürlü çiçeklerle caddeleri süslemek, ancak müteahhitleri kazandırmaktan başka bir işe yaramadığının İstanbul’lu pekalâ farkındadır.

Şehirlerin güzelleştirilmesini herkes ister ama uzun ömürlü çiçekler kullanılıp, tasarruf yapılabilirse, bu kaynaklar hayati konulara aktarılabilir!

İstanbul’lu kan ağlamaya devam ederken, nihayet yöneticiler uyanmaya başladı ve arabalı vapur seferleri 24 saate çıkarıldı...

Yine de kaos devam ettiği için, Sn.Başbakan İstanbul’a müdahale etmek zorunda kaldı. Artık köprülerden ücretsiz geçiş sağlayarak, katmerli tıkanıklığa ek çözüm gayretleri gündeme geldi.

Sn. Belediye Başkanı “suç benim mi!...” diyor. Sayın Başkan, bu işler tek kişiyle yürümez tabii ki! Kadronuza bir göz atsanız iyi olur! Her şeyi de siz yapacak değilsiniz?

Onca danışmanlarınızın, şehir ve çevre mühendislerinizin bir çözüm önerisi olmadı mı?

Yoksa sunulan öneriler ciddiye mi alınmadı?