Sudeh Sotodeh 

Bu gün elimde yazmak isteyen bir kalem var, gökyüzünün acısından, güneşin gurbetinden, ayın meraklı bakışından ve virane bir gönülden ama nasıl? 

Acı kalemle dökülebilirmi ki mürekkep acının rengini nasıl gösterebilir? Ey dost en sevdiğim ey aziz seninleyim bugün ben bunca kelimenin arasında kayboldum, beni bulabilirmisin boş ellerim seni arıyor, çocukluğumu seviyorum ama aynalardan korkuyorum yürüyorum, gidiyorum gidiyorum sadece ölümü eşit paylaşan dünyanın gökyüzünün altında yürüyorum ve ben keşke hep öyle küçük kalsaydım, keşke o gün hiç incir ağacından inmeseydim. Ne yetenekli bu hayallerim saçlarımı tek tek beyaza boyuyor, dün bu kalabalık şehirde bir kızla tanıştım Yoncagül. 

Dünya nasılda değişmiş çocuklar ekmek ararken biz aşk arıyoruz küçücük ellerini ellerimin arasına alıp gülümsedim, gözlerine daldım, yüzüme safça baktı sanki kalbinden geçeni söylemişim gibi, daha 13 yaşında. 

Tezgahının yanına oturdum, sordum büyüyünce ne yapmak istiyorsun diye, utanarak gazeteci olacağım dedi. Ona, çalışan biri ile kendisi arasındaki farkı anlattım. Bu sözümle gözlerinde bir güneş belirdi zincirlerle kaplı bir güneş içimden bir çok kişi bu güneşten korkuyordu dedim.

Çünkü güneşten korkmasalar her mumu kırmazlardı… “Her gün Afrika’da bir geyik kalkıp, yaşamak için çölde otlanıyor” dedim. Geyik biliyor ki, aslandan daha hızlı koşmalı yoksa aslana yem olur. Aslan da yaşamak için çölde dolaşıyor o da biliyor ki, geyikten  daha hızlı koşmalı yoksa aç kalır. Önemli olan senin aslan veya geyik olman değil… Önemli olan güneşin doğuşuyla ayağa kalkıp hayatta kalabilmek için bütün gücünle koşmaya başlamandır. Küçük bir su birikintisi olman veya dibi olmayan bir deniz olman… Farketmiyor… Önemli olan zülal olman gökyüzü üstünde yaşıyabilmeli. Elimi sıktı sanki ‘gitme biraz daha konuş’ der gibiydi… Gitme vaktiydi ama… Öptüm onu kalmamak için kaçtım yeni işin başında uzaktan izledim onu nasıl mücadele ediyor… İçimden şöyle geçti; “Ey insan sende gideceksin nasıl ki senden öncekiler gitti… Öyleyse aklımda olsun yarın mutlaka bir selam vererek, komşumu mutlu edeyim. Dostumun yanlışından geçiyim. Aklımda olsun yarından sonra bir Yoncagül gibi başka olayım. Şehirdeki insanlara sevgi dolu yaklaşayım, avcumu açmalıyım bir güzel gülümsemeyle arkadaşımın elini sıkmalıyım aklımda olsun. Neyse Şems-i Tebrizi der ki; “Kabe’ye sordum sende topraktansın bende… Neden senin etrafında dönmeliyim. Bir nida geldi sen ayaklarınla geldin dönmek zorundasın git gönlünle gel o zaman ben etrafında dönerim.....