Günlük yaşam telaşımız içinde öylesine hareketler yapıp, tavırlar sergiliyoruz ki, bazıları için geriye baktığımız da görev haline gelmiş, kural olmuş, farkına vardığımız da ise çok geç. Mahalle ya da köy imamına verdiğimiz para ya da pozitif tanımıyla bahşişi kim var etti, yine bizler, ayrıntı ve farkı görmeden. Yıllar öncesi diyanet kurumu da camiler de imamlar da vardı, mevcuttu. İmam sayısı o kadar azdı ki merkez camileri dışında ki tüm camiler de ve küçük köy camilerin de imamlığı cemaatin ileri gelenlerinden, bilenlerinden biri yapardı.

Köy camilerimiz dahi ortak kullanılıyor, camisi olmayan köy halkı camisi olan köye gidiyordu. Çok eski olmayan yirmi, otuz yıl öncesi bu uygulamalar kural gibi, yazılı talimat gibi benimsenmiş, sevgi ve saygı ile yapılmaktaydı. Ölümler de defin işlemlerin de bulunan dua okuyan kişi ya da kişiler o köyün, mahallenin ahalisinden biri idi. İş, işlev ne ise biter ve tören sahibi imam görevi yapana bir ödeme yapardı. Yapılan ödeme ya da bahşiş diyelim saatlerini veren kişiye hak geçmemesi için biraz da gereklilikti, sebebi resmi imam değildi ve maaşı yoktu.

Günler, aylar, yıllar geçti ve iki binli yılları birer ikişer tüketip geride bırakıyoruz. İmamsız, müezzinsiz ne camimiz var ne de cenaze ya da mevlit törenleri için belirgin bir ödeme şekli, mecburiyeti. İmamlar maaş alıyorlar, görev tanımlarında böyle bir tanım var mı yok mu bilemem de, maaş almadıkları yıllar öncesinde kalan para ödemesi hali halen devam etmekte. Suçlu, hatalı olan imamlar mı, bu şekli devam ettiren halk, ahali mi.

Babam yıllar öncesi anılarını anlatırken bir tanesi konumuza denk geldi, aktarayım, ne kadar iliştirebilirsek.

“Öğretmenliğimin ilk yılları, kamyon karoserinde ki yolculuk sonrası, iki saatten fazla yürüyerek köye ulaştım. Köy muhtarı başta ahalisi erkekleri karşıladılar ve ev olarak kullanmam için köy odasına götürdüler. Gideceğim belli olduğundan temizlik ve düzenleme yeni yapılmış, belli oluyor. İlk gün dahil her öğün yemeyim geliyor, memnunum da hemen muhtara dedim. Benim ekmeğimi yemeğimi vermeniz çok güzel ama ben günlük misafir değilim, kabul etmem ve sürekliliği şöyle mümkün. Muhtar bana iki çuval un satarsın ve unu eşine, komşulara verirsin, ekmek yaptıklarında bana da ekmek yaparlar. Ayrıca benim bakliyat torbalarımı alın ve yemek yapımında kullanın, domates, biber, soğan vs için para hesabı yapmasak da tohum maliyetini de ben üstlenirim.”

Halk olarak alıştıran ve sonradan şikayetler eden, dedikodu üreten ve doğru kurallar oluşturmayan yine bizler değil miyiz. Yoldan çıkarıp yanlış yolu da düzeltmekten ziyade bu gidişi körükleyen de yine bizleriz.