Yaşamakta olduğumuz bütün dünyayı etkileyen, ekonomileri durduran, insanları evlerine hapseden koronavirüs (Kovid-19) salgınında, binlerce yıllık Türk kültür birikiminin günlük hayata yansımalarını gördük, yaşadık. 

Türkiye, tüm dünyayı etkilemekte olan salgın karşısında her vatandaşın sağlığını koruyabilmek için tüm imkanlarıyla, bütün sağlık ordusuyla seferber olurken, “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olmakla öğünen İngiltere, salgınla ilk karşılaştığında, “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” diye özetlenen ve yaşlıları ölüme terk eden “sürü bağışıklığı” stratejisini uygulamaya kalkıştı. Çünkü, İngiltere gibi bir ülkenin sağlık kadrosu ve donanımı, böyle aniden ortaya çıkan bir salgınla savaşmak için yeterli değildi. Hazırlıklı değildiler. 

Çünkü onların kültürlerinde, “Yemedim, yedirdim, içmedim içirdim” diyen bir Bilge Kağan yoktu.  

Çünkü onların kültürlerinde padişaha, “Bak oğul, milleti yaşat ki, devlet yaşasın” diye öğüt veren bir Şeyh Edebali yoktu.   

Büyük Millet Meclisi’mizin açılışının 100. Yıldönümünü, dünyada eşi bulunmayan Çocuk Bayramı’mızı coşkuyla kutlamaya hazırlanıyorduk. Öncekilerden çok farklı bir virüs salgını nedeniyle bu coşkuyu kalplerimizde düzenleyeceğimiz etkinliklerle kutlayacağız. 

23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız kutlu olsun. 

M. KEMAL SALLI

Bu millet bir tarih yazmış tarihçileri hayran bırakmış.

Bir uygarlık oluşturmuş, doğudan batıya her millet sahiplenmeye kalkışıyor. 

Bir tarih yazmış, herkes gölgesinde kalmış; inanmak, kabullenmek istememişler. Bu muhteşem tarihin binlerce yıllık sayfalarını görmezden gelmişler. 

Batılı tarihçiler, kendilerini tatmin edebilmek için tarih görünümlü masallar yazmışlar, ama Kazakistan’daki Issık Kurgan’dan M.Ö. 500’lü yıllara tarihlenen bir “Altın Elbiseli Adam” çıkmış, elindeki gümüş çanağın üstündeki yazıları göstermiş, “Tamgalı Say’daki kaya resimlerinden, seslerin işareti olan harflerle yazılmış Orhun ve Yenisey anıtları arasındaki onbin yıllık tarihimi neden karanlıkta bırakıyorsunuz?” demiş, Türk tarihi en azından bin yıllık bir derinlik kazanmış.   

Batılı arkeologlar, müzelerini dolduracak objeler bulabilmek için Mezopotamya dedikleri coğrafyada yaptıkları kazılar sırasında, topraktan onbinlerce çivi yazılı pişmiş tablet fışkırınca, mahcup bir tavırla “tarih Sumer’le başlar” demek zorunda kalmışlar. Fakat, zamanla çıkarılan kil tabletler okunmaya başlanınca, Sumerlerin kendilerine Kengerler dedikleri, Kengerlerin anavatanlarının da bugünkü Türkmenistan-Kazakistan coğrafyası olduğu ortaya çıkmış. Yani, tarih Sumer’le başlıyordu, ama ünlü Sumerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın dediği gibi, Sumerler Türk’tü. 

Binlerce yıllık bir tarih yolculuğunda, Altaylar’dan İskandinavya’ya, İskoçya’ya, Macaristan’a, İtalya’ya uzanan engin coğrafyanın dağlarına taşlarına Batılıların Runik yazı dedikleri tamgalarla imza atmış bir milletten söz ediyoruz. Yıllardan beri Batılı tarihçiler Runik yazı dedikleri kültür mirasını kendileriyle ilişkilendirmeye çalışıyorlar, ama bu Öntürk tamgalarını Türkçe’den başka bir dille okumak mümkün olmuyor.

TARHTE BİR BENZERİ VAR MI? 

İnsanlık tarihinin her sayfasında var olmuş, pekçok uygarlıklar oluşturmuş, bilinen tarih şeridinde 16 devlet kurmuş, insanlığa yazı yazmayı, salgınlardan korunabilmek için aşı yapmayı öğretmiş bir milletten söz ediyoruz.  

Tarihte bir benzeri var mı? 

Yok, yok böyle bir millet. 

Yaşamakta olduğumuz bütün dünyayı etkileyen, ekonomileri durduran, insanları evlerine hapseden koronavirüs (Kovid-19) salgınında da, binlerce yıllık Türk kültür birikiminin günlük hayata yansımalarını gördük, yaşadık. Türkiye, her vatandaşın sağlığını koruyabilmek için tüm imkanlarıyla, bütün sağlık ordusuyla seferber olurken, “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olmakla öğünen İngiltere, salgınla ilk karşılaştığında, “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” diye özetlenen ve yaşlıları ölüme terk eden  “sürü bağışıklığı” stratejisini uygulamaya kalkıştı. Çünkü, İngiltere gibi bir ülkenin sağlık kadrosu ve donanımı, böyle aniden ortaya çıkan bir salgınla savaşmak için yeterli değildi. 

TÜRKLER AŞIYI BİLİYOR VE UYGULUYORLARDI

“Sürü bağışıklığı” salgının, kısa zamanda doyuma ulaşarak normale dönmesini hedefler. Vicdanı olan hiçkimse, böyle bir salgınla mücadele stratejisine “evet” diyemez; vatandaşını bile bile ölüme terkedemez. 

Yazdık, ama özetle hatırlatalım; İngiltere Prensi Charles da, baba tarafından Türk olan Başbakan Boris Johnson da kendini bu salgında enfekte olmaktan  koruyamadılar. 

İngiliz Başbakanı Boris Johnson, atalarının Türkistan coğrafyasında koyunlarına uyguladıkları “sürü bağışıklığı” stratejisinden ilham almış olacak. Fakat, Johnson’ın unuttuğu bir şey vardı; hayvanlarına “Sürü bağışıklığı” uygulayan Türkler aşıyı da biliyor ve uyguluyorlardı. 

Batılılar aşıyla, ilk olarak, 1717 yılında İstanbul’a tayin edilen İngiliz elçisi E. Worthley Montagu’nun eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun Londra’daki dostlarına yazdığı bir mektup aracılığı ile tanışmışlardır.

Geçen gün İngiliz gazeteleri, “Türkiye’den gelecek sağlık yardımı 24 saat gecikirse, İngiltere’nin sağlık sistemi çöker” diyorlardı.

Bir taraftan, etkili bir izolasyon uygulayarak vatandaşlarını Kovid-19 salgınından korumaya, dünyaya örnek olacak bir filyasyon sistemi uygulamaya çalışan Türkiye, diğer yandan İtalya’ya, İspanya’ya, İngiltere’ye, Bosna’ya, Makedonya’ya, Sırbistan’a, Libya’ya uzanan hava köprüleri kurmuş, sağlık malzemeleri ulaştırmaya çalışıyor. 

İtalya, İngiltere gibi ülkelerin korna virüs salgınıyla mücadele yöntemi olarak yaşlıları ölüme terketme seçeneğini düşünebilmesi, hatta uygulayabilmesi, Batı’nın ahlak anlayışını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuş oldu. 

Buna karşılık Türkiye’den yansıyan tablolarda neler gördük? Annem, ninem, dedem, sen çıkma, ben sana yeterim diye koşuşan, genetik mirasını hala kaybetmemiş altın kalpli bir gençliğimiz var bizim. 

SAĞLIK ORDUSUNA SICAK DÖNER İKRAM EDEBİLMEK İÇİN, EKİBİYLE BİRLİKTE SABAHLARA KADAR ÇALIŞAN ELİ ÖPÜLESİ DÖNER USTALARIMIZ DA VAR BİZİM

‘Yok böyle bir millet’ derken, hamaset destanı yazmak niyetinde değiliz. Tablo ortada.. 

Günlerce evine gitmeden fedakarca çalışan sağlık ordusuna bir nebze olsun moral verebilmek adına, ekibiyle birlikte sabahlara kadar çalışarak hazırladıkları tonlarca döneri, hastane hastane dolaşıp “afiyet olsun” diyerek dağıtan eli öpülesi döner ustalarımız da var bizim. 

İsveç, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde yeterli olmadığından, salgınla mücadele kapsamında uçuşların iptal edilmesi nedeniyle işsiz kalan hostesleri üç günlük eğitimle hastabakıcı yapmaya başladılar. 

Demokrasi ve insan haklarının yılmaz savunucusu geçinen ABD’de kornanın pençesine düşüp hastaneye koşan vatandaşlarına önce vezneye 36 bin dolar yatırmasını “rica” edilirken, Türkiye Cumhuriyeti’nde, “Kornavirüs tedavisinde vatandaştan tek kuruş istenmeyecektir” deniyor. 

Bizim, Prof. Dr. Fevzi Aksoy, Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu, Prof. Dr. Sedat Tellaloğlu ve Prof. Dr. Feriha Öz gibi ve “kızlarım size emanet” notuyla hayata veda eden Yavuz Kalaycı gibi görev şehidi nice doktor ve sağlık personelimiz var. Mekanları Cennet olsun.

Yok böyle bir millet, yok böyle her vatandaşı ailenin bir ferdi olarak kabul eden bir millet anlayışı. 

Hangi milletin, “Yemedim, yedirdim, içmedim içirdim” diyen bir Bilge Kağan’ı var? 

Hangi milletin padişaha, “Bak oğul, milletini yaşat ki, devlet yaşasın” diye öğüt veren Şeyh Edebali’si var?   

İtalya gibi AB üyesi bir ülkede, sağlık kadrosu ve yoğun bakım ekipmanı yeterli olmadığı için yaşlı hastalar ölüme terkedilirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Yoğun bakım servislerimizde hiçbir sıkıntı yok. Lutfen izolasyona uyarak sağlık ordumuza yardımcı olun” diyor. 

23 NİSAN MİLİ EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI’MIZIN 100 YILI KUTLU OLSUN

Yok böyle bir millet ve yok böyle her vatandaşını ailenin bir ferdi olarak kabul eden, “Milleti yaşat ki, devlet yaşasın” diyen bir yönetim anlayışı.  

Büyük Millet Meclisi’mizin açılışının 100. Yıldönümünü, dünyada eşi bulunmayan Çocuk Bayramı’mızı coşkuyla kutlamaya hazırlanıyorduk. Öncekilerden çok farklı bir virüs salgını nedeniyle bu coşkuyu kalplerimizde düzenleyeceğimiz etkinliklerle kutlayacağız. 

23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız kutlu olsun.