Saçları bile tek başına Oscar’a aday…

İnsanların kalbini çalan,  gözleri ışık saçan, dizilerin aranılan çocuk oyuncusu

YİĞİT KAĞAN YAZICI

Her dizinin olmazsa olmazı, düşler ülkesine yolculuk yapan, yürürken düşlerinin gerçekleştiği yerde olan Kağan henüz 12 yaşında.  Bu yolculukta yanında kimler var. Nasıl bir heyecan? Çocuk kalbinin kapısını çaldım.  Kağan, ne varsa anlattı ben de keyifle dinledim.

 Yiğit Kağan, küçük yaşında hayata dört elle sarılmaya başladın. Seni tebrik ediyorum. Çocuk dünyana bizi de al ve anlat rüya yolculuğunu…

-Merhaba,  ben Kağan Yiğit Yazıcı.  12 yaşında hayalleri olan bir çocuğum. Büyürken öğreniyor, öğrenirken eğleniyorum. Bu düşler ülkesindeki yolculuğum annemle başladı. Hayallerinize cesaret veren ve bu dünyada aklınıza koyduğunuzu yapabileceğinize inanmanız gerektiğini gösteren, "İnandığınız takdirde yapamayacağınız hiçbir şey yoktur." diyen, hayata dört elle sarılan, savaşçı bir anneniz oldu mu? Benim oldu, iyi ki olmuş, büyüdükçe söylediklerini daha iyi anlıyorum.

Uyumlu bir dünyan var. Hayallerinin toplamının sonucu Yiğit Kağan nerede olacak?

-Her şeyden önce mutlu bir anne babanın çocuğuyum, Babam mühendis yurt dışında çalışıyor, annemle bende İstanbul’da baş başayız, annem ressam ve yazar. Bu durumda annemin hayali sanat hayatında başarılı bir çocuk olmam, babamın hayalide akademik kariyeri olan bir çocuk olmam. Azem dedemin hayaline hiç girmeyelim çıkamayız. Bende iki hayali tek bir yerde toplamayı düşünüyorum, Akademik kariyeri olan bir sanat insanı olmak istiyorum.

Hep merak edilen konuya gelelim oyunculuğa nasıl başladın?

-Annem sanatın her alanıyla ilgilenen bir kadın, bir gün bana “seni oyuncu yapmamı ister misin?” diye sordu. Bende evet dedim henüz 5 yaşındaydım. Şimdi anneme şunu sordum, anne herkes çocuğuna “oyuncu olmak ister misin “diye soruyor sen ise “oyuncu yapmamı ”ister misin? diye sordun. Neden? Verdiği cevap çok açıktı,” sen çocuksun ben olmadan bir şey yapamazsın.” dedi. Evet, biz çocuklar ailelerin desteği olmadan hiç bir şey yapamayız, bizleri ilk ailelerimiz keşfediyor.

​​​​​​​

5 yaşından beri setlerdesin, nasıl bir dünya?

-Burası bambaşka bir dünya. İnsan eğer yaptığı işi seviyorsa çocuk da olsanız her şeye sabredebiliyorsunuz. “Unutma Beni” dizisinde İçine kapanık, konuşmayan durgun, mutluluğu tam yasayamamış, babasını 9 yasında tanıyan bir çocuk. Farklı bir tecrübeydi benim için

Sonra Abdülhamit Payitaht geldi, Bülent inalın canlandırdığı Abdülhamit’in oğlunun küçüklüğünü oynadım. Benim için çok önemli bir projeydi.

​​​​​​​  

“Otizmli Mert” Karakterini canlandırıyorsun. Karakterleri canlandırırken gözlem yapıyor musun?

-İlk, günlük dizilerle Ankara’da başladım. TRT1'de Abdülhamit Payitaht da 3 bölüm oynadım. “Elimi Bırakma “dizisi için anlatacağım o kadar şey var ki. Karakterim muhteşem bir çocuk bana göre “Otizmli Mert”, gerçekten bakıldığında zor bir karakter gibi geliyor. Aslında herkese göre zorluğu normal bir çocuk olup, özel durumu olan bir çocuğu canlandırmak. Bu rolü yapmak beni çok zorlamadı çünkü sınıfımda, servisimde otizmli arkadaşlarım var, onları çok gözlemliyordum, bu dizide o kadar güzel mesajlar veriyoruz ki anlatamam. Oyuncu koçum Sinan abimin emeği çok, sette psikoloğum var Özgür abim oda otizmli çocuklar konusunda danışmanımız.

​​​​​​​  

Bu kadar yoğun tempoda eğitim- öğretim hayatını nasıl gidiyor? Okulunu etkiliyor mu?

-Çekimlerimiz genelde hafta sonu oluyor. Çok istisnai durumlarda hafta içi yapabiliyoruz, ama okul Yönetici Soner öğretmenim de çok destek oluyor ve öğretmenlerimde. Evde özel derslerle eksiklerimi tamamlıyorum.

​​​​​​​  

  

 Yiğit Kağan Yazıcı’yı izlerken neler hissediyorsun?

-Kendimi izlerken eleştirdiğim sahnelerim olmuyor değil, ama genelini beğeniyorum, keşke şöyle oynasaydım da diyorum. İlk dizim tv8 Askların en güzeli, Aliş karakteri afacan, bilmiş, meraklı, futbol sevdalısı bir çocuk, ortalığı karıştıran bir karakterdi, orda oynamak zorunda kalmıyordum çünkü zaten ben aynı karakterde bir çocuktum, 8 yasına yeni girmiştim.

  

Kendine ait olabilen zaman parçasında sadece kendin için yaptığın, uğraşların, yani hobilerinden bahsedelim.

- Kısa tatillerde İzmir’e Yüksel dedemlere gidiyorum, boş zamanlarımda da İstanbul’u keşfetmeye çıkıyoruz Azem dedemle. Dedem ”Geçmişini bilmeyenin geleceği olmazmış “öyle diyor. Beni Belgrad ormanlarına götürüyor, kendisi toprak bilimci ziraat yüksek mühendisi olduğu için her ağacın, her otun hikâyesini anlatıyor, zaten doğduğumdan beri beni doğanın içinde yaşatıyor, Niğde’de.  Basketbol oynuyorum, yüzüyorum. Annemle resim yapıyoruz, sağ olsun bir de Menajerim Özcan abim var, Avrupa kültürüyle yetişmiş biri bu yüzden vizyonu çok farklı, bu benim hoşuma gidiyor, oyunculuk konusunda ileriye dönük sürekli programlar yapıyor, hangi kurslara gitmem gerektiğini hangi sporu yapmam gerektiğini, hatta hangi kitabı okumam gerektiğini bile o belirliyor. Yoga yapıyorum, snowboard yapıyorum, yüzüyorum, dans dersleri ve güzel konuşma dersleri, piyano dersleri alıyorum ve olmazsa olmazımız İngilizce tabi ki… Tatillerde bol bol yurtdışına çıkıyoruz.  Babam farklı kültürlerini yaşamamız gerektiğini söylüyor. İngiltere ve Amerika’yı merak ediyorum.

​​​​​​​

Bu gün 23 Nisan sizin gününüz,  Atatürk’ün “Küçük Hanımlar Küçük beyler” diye seslendiği küçük büyüklerdensin. Ne söylemek istersin?

-Bu gün 23 Nisan bizim günümüz... Tüm çocukların günü kutlu olsun! Atamın da istediği gibi; Türk övün, çalış, güven! Övün, çalış ve güven şeklinde bir yol haritası çizdim kendime. Oyunculukta her şeyden önce çalışmak, üretmek nedir onu öğrendim, bence her çocuğun yaşaması, öğrenmesi ve anlaması gereken tek şey, ”emek ”ve şunu öğrendim ki “hiç bir emek karşılıksız kalmıyor.

​​​​​​​  


  

 Bir günün nasıl geçiyor?

-Sabahları hep aynı sesle uyanıyorum “hadi oğlum ”bu yıllardır böyle…  Hadi oğlum uyan, hadi oğlum sete, hadi oğlum kahvaltıya,  öğrenecek şey var bu hayatta deyip isyan ettiğim zamanlar oluyor, teneffüslerde arkadaşlarım artık alıştılar, eskiden çok daha ilgileniyorlardı, oyuncuyum diye, ama ben hiç yansıtmıyordum, artık okulda her şey normalleşti.  Akşam yine yemek ye, ödevlerini yap, en son annem “hadi oğlum uyu” deyip günü kapatıyoruz. Set günleri daha ayrı bir koşturmacayla geçiyor, sahneleri okuyorum, sette çalışıyoruz ve kamera kayıt, saatler geçiyor bölümü çekip eve geliyoruz.

Küçücük büyüğümüz sana sonsuz teşekkürler…  Sen bu yurdun ışığısın. Yaptıkların muhteşem. Saçların bile tek başına Oscar’a aday. Yolun açık ufkun geniş olsun. En içten alkışlar senin için…

​​​​​​​  

​​​​​​​