İçimiz acıyor değil mi? Anne ve baba yüreklerimiz tıka basa endişelerle, korkularla dolu. Pedofoliler ve sapık zihniyetler gün ve gün artarken hepimiz adeta paranoyağa döndük. Kundaktaki bebeklerimize, minicik çocuklarımıza, kadınlarımıza hatta hayvanlarımıza acımasızca, bulduğu ilk fırsatta cinsel istismarda, tecavüzde bulunan sonra da acımasızca öldüren pislikler kabusumuz oldu.

   Hangi ara bu hale geldik ve niye bilemiyorum. Bunun ciddi bir manada araştırılması ve çıkan tabloya göre gerekli adımların bir an önce atılması gerektiğini düşünüyorum. Kendi çocukluğumuzu, yavrularımıza anlatırken içimiz eziliyor değil mi? Komşu teyzelerimizin evi bizim ikinci evimiz gibi değil miydi? Bizler şanslı çocuklarmışız değil mi? Şimdi yavrularımızı kafesteki kuş gibi büyütüyoruz, ona rağmen tehlikelerden koruyamıyoruz. Ne acı...

   Anne ve baba yüreklerimiz yangın yerine dönmüşken kimse bizden Avrupa Uyum Yasasını anlamamızı bekleyemez.

   Cinsel istismar ve tecavüz olaylarında ‘’idam cezasının gelmesini istiyoruz. İdam gelirse kapsamı genişler, muhalefetler de asılır ‘’diyenleri duyar gibiyim. Tabi ki idam cezasının kapsamını ve sınırlarını iyi belirlemek lazım.

   Artık tahammül edemediğimiz bu sapkınlıklara, dur demek için “idam istiyoruz.”

   Unutmayalım ki bu vakaları önleyebildiğimiz de eskisi gibi birbirimize güvenen, huzurlu bir toplum olma yolunda adım atmış olacağız. Geleceğimiz olan yavrularımızın önce can güvenliğini sağlamalıyız, onlara dair kaygılarımızı ortadan kaldırmalıyız ki, kendine güvenen, eğitimli, donanımlı, ailesine, devletine, milletine faydalı nesille yetiştirebilelim.

                                                                               İNSANLIK SINAVI

   O’na “yumurtaları kaça satıyorsun?” diye sordu. Yaşlı satıcı cevap verdi. “Tanesi 1 lira hanımefendi.” “Peki” dedi, “5 liraya 8 yumurta alacağım, yoksa gideceğim.” Yaşlı satıcı cevap verdi: “Gel istediğin fiyata al. Belki bu iyi bir siftah olur, çünkü bugün tek bir yumurta bile satamadım.”

   Yumurtaları aldı kadın ve kazandığını düşünerek, çekip gitti. Lüks arabasına bindi ve arkadaşıyla lüks bir restorana gitti. Orada, o ve arkadaşı, istedikleri her şeyi sipariş ettiler. Yediler, içtiler ve sipariş ettikleri bir çok şeyi yarım bıraktılar. Sonra hesabı ödemeye gitti kadın. Fatura 150 liraydı, o ise 200 lira verdi ve üstü kalsın dedi.

   Bu olay o kişiye çok normal gelebilir ama zavallı yumurta satıcısı için çok acı verici...

   Mesele şu ki; her zaman karşımıza bize muhtap biri çıktığında, gücün bizde olduğunu hissettiğimizde o gücü dibine kadar kullanma isteği duyuyoruz. Ama ihtiyacı olmayan insanlara karşı oldukça cömertiz. Bu insanlar belki de bizim yaşam ile imtihanımızdır.

   Bazen çocuk olarak, bazen bakıma muhtaç dede ya da nine olarak, bazen kan ya da organ nakli bekleyen bir hasta olarak, bazen yanımızda çalışan biri olarak, bazen söz verdiğimiz, ama sözümüzde durmaktan imtina ettiğimiz birisi olarak, bazen yolda bize ihtiyacı olmayan, birşeyler satmaya çalışan bir satıcı olarak, bazen açlıktan ve susuzluktan can çekişen bir kedi ya da köpek olarak çıkabilir karşımıza.

   Işte orası bizim ayrımımızdır. Orası insanlık sınavını verdiğimiz yerdir.