Cayır cayır yanan içimin derinliklerinden, tarifi imkansız duygularımın en ücra noktalarından haykırıyorum; “YETER ARTIK”…

Gerçekten yeter… Bırakın da, bulunduğu stratejik konum itibarıyla, yedi düvelin hedefindeki bu topraklarda barış içinde kendi yağıyla kavrulan, iç dinamikleriyle tüm olumsuzluklara karşı duran şu ülkede huzur içinde yaşayalım. Zaten çivisi çıkmış yaşlı gezegenin nadide kalmış şu cennet coğrafyasını katletmeyelim.

Siyaseti, ekonomiyi, güncel yaşam ve dünyadan gelişmeleri yazan meslektaşlarımın alanlarına böyle zaman zaman girmek durumunda kalıyor ve cidden sıkıntı duyuyorum. Benim alanım spor, dünyada ve ülkemde spor adına olup bitenleri yorumlamak işim. Ancak neylersin ki, gelişen bazı olaylar ister istemez insanı, rotasının dışına çıkarıyor.

Son bir haftadır yurdumun çeşitli yörelerinden yükselen alevler, yanan ormanlar ağaçları, bitki örtüsünü ve hayvanları, kısacası habitatı yakıp kül etti. İçimizi, taaa yüreğimizi kavurdu.

Şimdi bu durumda ben nasıl spordan bahsedeyim? Nasıl Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nda tarih yazan ve altın madalyayı boynuna takan hepimizi gururlandırıp gözlerimizden mutluluk gözyaşları döktüren Mete Gazoz’dan bahsedeyim? Nasıl Ay Yıldızlı bayrağı göndere çektirmek için ter akıtan sporcularımızdan, ya da yaklaşan futbol sezonu öncesi takımların transfer çalışmaları ve hazırlık maçlarından kısacası spordan söz edeyim. 

1.5 yılı aşkın bir süredir tüm dünyanın boğuştuğu Covid 19 musibetinde, geride bıraktığımız bayramın da etkisiyle, yeniden tırmanışa geçen vakaların getirdiği endişe yetmezmiş gibi, bir de şimdi orman yangınlarıyla boğuşur olduk.

Tekrar soruyorum; İnsan böyle bir ruh haliyle ne yapar, ne yazar, ne anlatır?

Buradan bilene-bilmeyene, anlayana-anlamayana sonuçta toplumun her bir ferdine bir mesaj iletmek istiyorum. Sevseniz de sevmeseniz de eğer bu coğrafyayı birlikte paylaşıyorsak ve bu bayrağın altında nefes alıyorsak, her koşul ve ortamda, yaşadığımız bu toprakları yaşanabilir kılmamız gerekir. Türkiye’yi beğenmeyen, sevmeyen ve benimsemeyenlere, bugüne kadar birçoğunun yaptığı gibi memleketi, her şeyi kötüleyip karalama politikasıyla  terk edip kuklası oldukları ülkelere gitmelerini öneriyorum. Sizler de gidin ki, biz Türk’ü-Kürt’ü, Laz’ı-Çerkes’i, Müslim’i Gayrimüslimi kısacası toplumun tüm motifleriyle birlikte, atalarımızın kanıyla canıyla elde ettiği bu topraklar üzerinde bugüne dek oluşturduğumuz mozaiği yaşatmaya devam edelim.

Son olarak; Bu milleti orman yakarak, içten içe çürütmeye çalışarak, bindiği dalı keserek yıldırabileceğini sananlara, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Gençliğe hitabe’sinin son satırından bir alıntıyla yanıt vermek istiyorum.

Şuna inanın ki, siz ve sizin gibileri yok etmek için bizim, “muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.”

Kalın sağlıcakla…