“Emperyalist güçlerin amacı zaten orada yaşayan çocuğu aç bırakmak, yaralı bırakmak, öldürmek! Sen de yaralı çocuğun fotoğrafını koyarak diyorsun ki; ‘Bravo başardınız!’ Biz özellikle gülen çocuk fotoğrafı koyarak emperyalist güçlere şunu söylüyoruz: Kazanamadınız, kazanamayacaksınız, buradaki çocuklar inadına ayakta, yenemeyeceksiniz! Her dem bu çocuklar yeniden doğacak ve bakın! Siz bombalar yağdırırken de gülüyorlar!”

10. yılını dolduran Suriye İç Savaşı, ülkeyi  50-60 yıl geriye götürmüş durumda! Savaşın oluşturduğu koşulları sistematik bir şekilde ele alırken, bireyler üzerindeki etkileri içinde en mağdur gruplardan birini, “Çocukların!” oluşturduğunu görüyorum. Burada hayat koşulları acı verici…  Mülteci kamplarında çoğunluğunu çocukların oluşturduğu sivil halk; elektiriği, suyu, banyosu, tuvaleti olmayan çadır kentlerde yaşıyor. Fakat buradaki tüm bu çetin hayat mücadelesine ek olarak şu önemli notları söylemem gerekiyor: Savaşın doğurduğu buhranların, toplum hayatında meydana getirdiği psikolojik ve sosyal yıkıntılarının yıllarca süreceğini düşünen ve oluşturulmaya çalışılan huzurun bozulmasını isteyen emperyalist güçlere belirtmek isterim ki; iki ülkede gelişen yardımlaşma duyguları, toplumu ayakta tutuyor.  Ülke, Türkiye’nin de yardımıyla dimdik, sağlam ve sağlıklı bir ekonomi ile yoluna devam edecek! Evet acılar diniyor, sızlayan yaralar sarılıyor, yeni evler yapılıyor, ülke onarılıyor… Bunun için dini, siyaseti bir kenara bırakıp sadece vicdani bir terbiye ile yola çıkan bir Türkiye ve onun sivil toplum kuruluşları var. Hiçbir fedakârlığı esirgemeden, ellerinden gelen her türlü gayreti gösteriyorlar. Bu kahramanlardan biri de Yesevi Yardım Harekâtı… Toplumun yeniden oluşturulmaya çalışıldığı Afrin’de ve daha birçok yerde; gıdadan, çocukların rehabilite edilmesine kadar her türlü desteği veriyor. Tüm bu gönüllü hizmetleri; derneğin Genel Başkanı Mahmut Cömert ve Dernek Gönüllüleri Yadigar Bayraktar, Tuncay Uzdilli ve Avukat Ömer Kaya ile sizler için konuştuk…

Mahmut Cömert kimdir, sizi tanıyabilir miyiz?

Mahmut Cömert, 1983 yılında Samsun’un Vezir Köprü İlçesi’nde  doğmuş, 19 Mayıs Üniversitesi Amasya Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler öğretmeni olarak 2005 yılında mezun olmuş, 2007 yılından bu yana da Kayseri’de bir devlet okulunda öğretmenlik görevini yerine getiren bir yardım gönüllüsü.

Peki, Yesevi Harekatı’nın Genel Başkanı Mahmut Cömert’i tanıyabilir miyiz, görevi nedir ve dernek çalışmalarına nasıl başlamıştır?

Yesevi Hareketinin kurucu genel başkanlık görevini icra etmekteyim. 2009 yılında başlayan bir hikayemiz var. İnsanın olduğu her yerde üretime dayalı bir sistem kurmak istedik. Medeniyetin temeli üretime dayanıyor. Sevginin-muhabbetin üretilmesi, kalitenin üretilmesi…  Amacımız buydu. Medeniyet iddiamızın temelinde üretim kaygısı var. Bu üretimden kastımız sadece endüstriyel veya tarımsal bir üretim değil. Bunun için müesseseler oluşturma gayreti  içerisine girmiş bir yapıyı, bir araya getiren ve bunlardan Yesevi Arama Kurtarma, Yesevi Hayvan Hakları, Genç Yesevi, Genç Yesevi Öğrenci Yurdu, Yesevi Yayınları gibi birçok kültürel anlamda insanların kendisini yetiştirebileceği, üretime katılabileceği bir hareketi ortaya çıkarmak ve başında olmak bize nasip oldu. Kurumsal bir hüviyet içerisinde 2012 yılından beri hem kuruculuğunu hem de genel başkanlığı görevini devam ettiriyoruz.

Dernek çalışmalarınız hangi bölgelerde faaliyet gösteriyor, bağlantı noktalarınız nereler?

Bağlantılarımızı, yurt içi ve yurt dışı çalışma stratejisi üzerine kurduk. Genel merkezimiz Kayseri’de. Kayseri’nin dışında 42 ilde irtibat noktaları oluşturmuş ve yerel inisiyatif almış bir kuruluşuz aslında. Mübarek ramazan ayı içerisinde yardımlaşmanın en zirve yaptığı bu günlerde kardeşlerimizin, bulundukları yerlerdeki ihtiyaç gördükleri noktalarda; gıda, iftarlık, bayramlık gibi yardımları bir havuzda biriktirdikleri ve tüm gönüllülere buradan eşit bir şekilde dağıttıkları bir sistem aslında. Yani koy, al! Nedir koyduğumuz şey? Duygularımız, mücadelemiz… Alınan şey nedir? Motivasyon, mutluluk ve daha iyi şeyler yapma azmi. Bu döngü kendi içerisinde bir hareketlilik oluşturuyor.  Amacımız; tüketirken de üretebilmekti. Alışılagelmiş teşkilat örneklerine karşı -günümüz için söylüyorum-aslında bir nevi Kuvâ-yi Milliye ruhu ile hareket ediyoruz.Bu hareketin oluşmasında kültürel kodlar çok önemli. Hem tarihimizin hem bulunduğumuz coğrafyanın hem zamanın üzerimize yüklediği mesuliyetler var, bunun idrakindeyiz. Genel merkezimiz Kayseri’de bulunmakla birlikte, 42 il temsilciliğimiz ve 20 yurt dışı bağlantılarımızla sürdürülebilir işler yapmayı şiar edindik. Fidan Ana ve ismini verdiğimiz Zeytin Dalı Harekâtı bölgesindeki iki yetim ve kültür merkezi. Burada insanlarımıza hem eğitim anlamında hem rehabilitasyon anlamında ve psikolojik destek veriyoruz. Bunların dışında Makedonya’da, Sultan Murat Kültür Merkezimiz var. Yine Suriye’de hazırlığı başlamış olan bir toplum merkezinde, Afganistan’da Yesevi Kültür Merkezindeki gibi sürekli faaliyette bulunan yapılar, bünyemizde mevcut.  Gönül coğrafyamız olarak ifade ettiğimiz coğrafyamızda, eğitim merkezleri, kültür merkezleri aracılığıyla inşallah davamızı, inançlarımızı somut hale getireceğiz. Şu an Allah’a hamd olsun 5 kültür merkezi güzel bir nokta.

Savaş esnasında da savaştan sonra da faaliyetleriniz devam etti, etmekte…  Bir savaş bölgesinde yardım faaliyetlerini üstlenmiş bir kişi-kişiler olarak karşılaştığınız sorunlar nelerdir?

Bu, vuku bulan olayı, sorun olarak addedip - addetmeme meselesi. Şimdi ne sorundur? Adam için kahvesinin olmaması sorundur, protez bacaklı bir çocuk kanalda yüzüyordu ve onun için bacağının olmaması bir sorun değildi. Mesele şu: Yaptığın bir işin bedeli olmalı; o bedeli ödeyebilecek te yüreğin olmalı. Hep Suriye üzerinden konuşuyoruz, bizim başka ülkelerde de faaliyetlerimiz var.

Peki, o ülkeleri de konuşalım. Başka hangi ülkelerde faaliyet gösterdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Suriye dışında aktif olarak Afganistan’a, Moğolistan’dan Kazkistan’a, Irak’a; Afrika’dan Nijerya, Çat Sudan’a; Balkanlarda Makedonya başta olmak üzere Kosova’da, Bulgaristan’da kuzeye çıktığımızda  Gagavuzya’da ve Ukrayna’da geniş bir alanda faaliyetlerimizi yürütüyoruz.  Buralardaki faaliyetler dediğim gibi sürdürülebilir olarak devam ediyor, bazı yerlerde de eğitim ve kültür noktasında ihtiyaç olan kardeşlerimize yardımcı oluyoruz.

Evet, eğitim ve kültür noktasından devam edelim istiyorum. Dernek olarak kurduğunuz okullar var. Okullarınızın eğitim sürecinden bahsedebilir misiniz? Hangi alanlarda eğitim veriliyor?

Okulumuz milli eğitimin bir okulu değil, bir kültür merkezi. Bir okul konseptinde değiliz. Burada iki temel gaye var: Birincisi rehabilitasyon. Savaşın etkilerini bir nebzede olsa çocukların üzerinden atabilmek. İkincisi de dilin gücü diyoruz biz buna. Türkiye’ye bağlı nesilleri yetiştirebilmek için ana noktamız Türkçe eğitim.  Bunların dışında çocukları rehabilite edebilmek için resim, müzik, spor gibi derslerimiz var. Bunların dışında sosyal aktivitelerimiz var. Genel dini temel derslerimiz var, adabı maişet derslerimiz var. Çocukların yaş gruplarına göre bunları veriyoruz.

O zaman okul demiyorum, kültür merkezi diyorum. Çocukların kültür merkezlerinizde eğitim alabilmeleri için herhangi bir kriteriniz var mı? Eminim çok fazla başvuru vardır…

Yetim olması. Neden yetim olması? Bunun sebebi çok fazla çocuk olması. Süleyman Ali Bey’dekilerin değil ama Fidan Anadakilerin hepsi yetim. Eğitim ve kültür noktasında yapılacak daha çok faaliyetlerimiz olacak. Çocuklar bizim geleceğimiz. Bu kilişe bir laf olacak ama gerçekten öyle. Özel bir şey söyleyeyim; ablam çok duygusaldır, derneğin Almanya temsilcisidir aynı zamanda. Fotoğraflara bakıyor. Dedi ki; Mahmut, ne olacak bu çocuklar? Ne olacak? Bir millet, çocuklarını çok iyi yetiştirecek, o yeni nesil dünyaya nizam verecek. Neyin üzerine? Adalet üzerine, hoşgörü üzerine, sevgi- muhabbet üzerine, dayanışma üzerine güzel bir dünya inşa edilecek. İnşallah bu bayrağın altı da, bizim Ay-Yıldızlı bayrağımız olacak. Dünyaya yeniden huzurun, sükunetin ve kardeşliğin oluşumu tek bir gölge altında olabilir. O da Ay-Yıldızlı bayrağımızdır. Şiarımız budur. O bayrağı kalplere, nakşetmeye çalışıyoruz. Yaptığımız her işte de bir köşesine bayrağımızı işlemeye özen gösteriyoruz. Mesela Ay-Yıldızlı bere dağıtıyoruz. Bir hediye verirken üzerine bayrağımızı işlemeye çalışıyoruz. Gittiğimiz her organizasyonda bayrağımızı asıyoruz. Bu nedir? Siyaset değildir, bu bir realitenin insanlara anlatılmasıdır. Bir huzur sağlanacaksa, bu bayrağın altında sağlanacak.  Bu bayrağın altında bu huzur daha evvel sağlandı. Bu bayrak, bu topraklarda düştü, şu an durumu herkes görüyor.  Ortadoğu’yu görüyor. Sizinle “Savaş var mı, yok mu?” yu tartıştık. Yani bu normal bir tartışma değil. Bu insanları yeniden Ay-Yıldızlı gölgede birleştiren yine Ay-Yıldızlı al bayrak. Neden? Bundan 20 yıl evvelde yine ramazan ayı vardı ama bir arada değillerdi. Şimdi bu mübarek ramazan ayında bir araya geldiler, çünkü Ay-Yıldızlı bayrağın altında gölgesi var. Bu bir şiardır ve bu bayrağın yükselmesi için gençlerin yetişmesi gerekiyor. Bunun için arama-kurtarma ekipleri kurduk. Birinci vazifeleri bu, ikinci vazifeleri de dağ kamplarıyla, doğa yürüyüşleriyle genç yetiştirmektir. Niye? Bu medeniyeti üretecek fikir ve gönül işçilerine ihtiyaç var. O işçilerinde kaliteli yetişmesine ihtiyaç var. Öğrenci yurdumuzu o yüzden açtık. Gençlerin kendilerini ifade edebilmeleri için kürsüleri olması lazım. O yüzden dergimizi ortaya koyduk. Bunları neşredecek kitapların oluşabilmesi için yayınevimizi ortaya koyduk. Gene Yesevi duruşunun, Yesevi düsturunun üniversiteli öğrencilere ulaşabilmesi için Genç Yesevileri kurduk. Her müessesemizin her birini; bir iddianın, bir vizyonun ihtiyaç aparatları olarak görüyoruz. Yani şurada şu kadar bunu dağıttık, burada her yıl bunu yapıyoruz gibi şeylerden ziyade hem ülke içindeki teşkilat sayısını hem dünya çapındaki faaliyet alanlarını genişleten özellikle son zamanlarda Avrupa’da yaşayan soydaşlarımızında teveccühlerini gösterdikleri özellikle Almanya’da Almanya Yesevi oluştu… Oradaki kardeşlerimizle Yesevi sohbetlerini yapıyoruz. Her hafta zoomda okuduğumuz bir kitabın müteâlisini yapıyoruz. Sonra dergimizde yazılar yazıyorlar, kendilerini ifade ediyorlar. Biz işin savaş kısmında değiliz; nesil kısmındayız, insan kısmındayız. O yüzden savaş konusunda ve siyaset konusunda Suriye üzerine girmiyoruz. Bu konuları da tartışmıyoruz. Aslında bazı acıları da depreştirmiş oluyoruz. Geçen gün bir arkadaşımız, Humus’ta yaşadıklarını anlatırken neredeyse ağlayacaktı.

Görülen manzaralar karşısında bile duygulanmamak mümkün değil… Peki derneğinizin temel felsefesi nedir? Hangi ölçütleri baz alıyorsunuz?

Her şeyin bir anlamı olması lazım. Ne yazık ki itirazlarımızın olduğu birçok konu var. Biz olaya farklı bir gözle bakıyoruz. İnsanlar olaya para olarak bakıyorlar ve “Orada yardıma ihtiyaç yoktur.” diyorlar. Bu defa insanlar ne yapıyor; yırtık, pislik içinde ya da yaralı çocukların fotoğraflarını tanıtımlarında kullanıyorlar. Ve insanlar vicdani olarak oraya yöneliyorlar. Biz tam tersini yani bu yaptığımız işin merkezine parayı değil de insanı ortaya koyduğumuz zaman şöyle bir şey ortaya çıkıyor; biz yaptığımız görsellerde çocuk fotoğrafı koyduğumuzda gülen çocuk fotoğrafı seçiyoruz. Üstü güzel çocukları seçiyoruz. Neden? Hasta, yaralı çocuk değil! Yardım getiren diğer ülkeler bu işin reklamını yaparken, Türkiye kendi sivil toplumuyla ve devlet iradesiyle orayı yönetiyor ve oranın tüm sorumluluğunu üstleniyor; Türkiye orada umut aşılıyor, Türkiye orada çocuklara yatırım yapmak istiyor. Orada yaşayan insanların mutlu olmasını istiyor. Emperyalist güçlerin amacı zaten orada yaşayan çocuğu aç bırakmak, yaralı bırakmak, öldürmek! Sen de yaralı çocuğun fotoğrafını koyarak diyorsun ki; “Bravo başardınız!” Biz özellikle gülen çocuk fotoğrafı koyarak emperyalist güçlere şunu söylüyoruz: “Kazanamadınız, kazanamayacaksınız, buradaki çocuklar inadına ayakta, yenemeyeceksiniz!”  Kullandığımız görsellerde mesaj veriyoruz ve diyoruz ki; Yenemeyeceksiniz, her dem bu çocuklar yeniden doğacak ve bakın! Siz bombalar yağdırırken de gülüyorlar!

Peki, ben konukseverliğiniz ve derneğin genel başkanı olarak kıymetli zamanınızı ayırarak vermiş olduğunuz bu röportaj için teşekkür ederim. Birazda sizleri tanıyabilir miyiz? Dernek içerisindeki görevleriniz nelerdir, dernek faaliyetleri ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Yesevi Yardım Harekâtı Gönüllüsü/Yadigar Bayraktar: Bir yerde, bir projeyi ifa edebilmek için insanımız istiyor ki, orada savaş olsun. Örnek verelim; Makedonya’daki Türkler bu durumda unutuluyor. Ukrayna’daki Ahıska Türkleri unutuluyor. Ukrayna’da da, Makedonya’da da yaşayan Türkler var. Biz oyuncak projesiyle yola çıktık, 500 tane oyuncak gönderirken ”Bu oyuncakların yanına Ay-Yıldız koyalım.” dedik. Sonra “Bayrak koyalım, yanlarında taşısınlar.” dedik. Çünkü bizi gördüklerinde “Türkler geliyor.” diyorlar. Türkiye’nin sınırları içerisinde de bir görevi ifa etmek için savaşın olmasını beklemiyoruz. Bunu gözden kaçırmamak ve unutulanları görmek lazım. Balkanlar, Kosova, Ahıska Türkleri… Savaşın olmadığı bölgelerde de biz varız. Biz Ay-Yıldızlı hilalin gölgesinde “Sana ihtiyacım var.” diyen herkesin yanındayız. Gagavuzlar, Hristiyan Türklerdir mesela… Hristiyan oldukları için “Size ihtiyacımız var.” dediklerinde gitmeyecek miyiz? Gideceğiz. Önceliğimiz insan!

Yesevi Yardım Hareketi Güney Doğu Anadolu Başkanı- Suriye Koordinatörü/Tuncay Uzdilli: Tuncay Uzdilli. Yesevi Yardım Hareketi Güneydoğu Anadolu Başkanıyım, aynı zamanda Suriye koordinatörüyüm. Bizler, İlahikelimatullah Nizam-ı alem davasına gönül vermiş insanlarız. Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin çırasını yaktığı Alperenleriz ve Allah’ın izniyle bu davayı devam ettireceğiz. Türk Cihan hakimiyetini bütün dünyaya yayacağız. Nasıl ki atalarımız, ecdadımız; bin yıldır Türkistan davasına hizmet edip, sancağımızı göklerde dalgalandırdıysa, bizler de onların torunları olarak küffara karşı mücadelemizden taviz vermeyeceğiz. Siyonistler ve emperyalistler birleşmiş, Türk’e saldırıyor. Şu an Makedonya’da olsun diğer ülkelerde olsun, Türklüğün yok edilmek istenildiğini görüyoruz. Türklerin, Türk kimliklerini gerek balkan ülkelerinde gerek Ortadoğu ülkelerinde rahatça ve gururlu bir şekilde söylemeleri için elimizden geleni yapacağız! 

Yesevi Yardım Hareketi Gaziantep İl Temsilcisi/Avukat Ömer Kaya: Gaziantep il temsilcisi Avukat Ömer Kaya. Bugün derneğin birçok faaliyeti var, bu faaliyetlerden en popüleri maddi yardımlar olmasının yanı sıra birçok bilimsel ve kültürel faaliyetlerinin de mevcut olması. Afganistan’da olsun, Suriye’de olsun, Makedonya’da olsun; birçok kültür ve yetim merkezleri mevcut. Buralarda Türkçe öğretmekten tutunda, sünnet organizasyonlarına varıncaya kadar her türlü alanda faaliyet göstermekte. Biz de Gaziantep’te derneğin amacını gerçekleştirebilmek için kendi çapımızda hizmetlerde bulunmaya gayret ediyoruz.