15 Temmuz İşgal girişimini destansı bir zaferle atlatan Türkiye bir yandan Ortadoğu’yu cehenneme çeviren Amerikan terörüne karşı başarılı bir mücadele sürdürürken eş zamanlı olarak 17 Nisan referandum sürecini, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerini yaşadıktan sonra yerel yönetimler seçim sürecine girdi. Silahlı terör eylemlerinde hedefini tutturamayan Amerika’nın dolar operasyonunun sebep olduğu hayat pahalılığı, Mart seçimlerini son derece kritik bir noktaya taşıdı.

Türk halkı bugüne kadara tezgâhlanan bütün oyunlar karşısında halkın büyük duyarlılık gösterip yekvücut olması ekonomik operasyonda da kendini gösteriyor. Ancak bu defa planın hacmi daha büyük ve bozulması zaman alacak. Üstelik Amerikan zehrini şerbet gören yerli oyuncular mücadeleyi sekteye uğratan önemli faktörler arasında bulunuyor!

*       *       *

BAŞKALDIRAN BAŞKANLAR OLABİLİR

Önce yerel seçimlere yönelik bize ulaşan tespitleri paylaşalım.

İyi bir siyasi gözlemci olan dostumuz önemli tespitlerini bizimle paylaştı. Bakın ne diyor:

-Siyasi partiler Belediye Başkanı adaylarını belirlerken genellikle yöre halkının eğilimine göre hareket etmeyi ön planda tutarlar. Bilhassa taşra bölgelerde bunu net olarak görmek mümkündür. İşte bu eğilimler sebebiyle partilerin Başkan adayı yaptığı, halkın da seçtiği kimi isimler yerel seçimler öncesinde adeta muhalif bir duruş hazırlığı yapıyor!

Arkadaşımız, iktidar partisine mensup bazı başkanların partilerine karşı bayrak açma hazırlığını şöyle anlatıyor:

-Bazı Başkanlar Belediye imkânlarının kısıtlandığından, gelirlerinin personel maaşlarına yetmeyecek kadar düşürüldüğünden bahsetmeye başladı. Bir iki ay içinde kimi AK Partili Belediyelerin personel maaşlarını ödeyemediği konuşulursa şaşırmayın! Bazı muhalif başkanlar yerel yönetimler kanununu, bazıları hükümetin kasabalarla ilgili tasarrufunu, bazıları Büyükşehirle olan münasebetlerindeki olumsuzlukları öne çıkarmaya çalışabilirler.

Bu noktada şunu sorduk:

-Böyle bir plan yürüten Başkan makamını kaybedeceğini bilmiyor mu?

-Bunu yapanlar yeniden aday gösterilmeyeceğini muhtemelen biliyordur. Söylediklerimi de makamını korumak için yapmıyor; niyeti partisini ve kendi yerine aday gösterilecek kişiyi zor duruma düşürebilmektir.

Peki Belediye imkanlarını ele geçirmek isteyen cenahların ne gibi faaliyetleri var? Gözlemci dostumuza bunu da sorduk. İşte cevabı:

Hemen hemen herkes FETÖ karşıtlığı yaparak kendini beğendirmeye çalışıyor. 17-25 Aralık’ta, Mit Tırlarında, Gezi Olaylarında, hatta 15 Temmuz İşgal kalkışmasında FETÖ’nün varlığını kabul etmekte zorlanan, hatta önceki zamanlarda İslam dünyasında birliğin tesis edilmesi için FETÖ elebaşı olan zata biat edilmesini savunan görüş sahipleri şimdi yenilenmiş vizyonlarıyla siyasi sahnede yer almaya hazırlanıyor. 

Gözlemci arkadaşımız son olarak tüm partileri uyardı:

-Sadece AK Parti için değil, MHP ve CHP’nin de dikkatli olması gereken bir seçim süreci yaşayacağız. Bugüne kadar FETÖ’nün herhangi bir kuruluşunda yer almamış ama bir şekilde bu örgüte gebe kalmış insanlar, yine emin ve ehil bilinen kişilerce partilere tavsiye edilebilirler. Buna dikkat etmek lazım. 

*       *       *

PAZAR FİYATLARINI KİM BELİRLİYOR

Haftanın bir diğer önemli tespiti ise iş dünyasındaki bir dostumuzdan geldi. İnsanları hayat pahalılığına ikna eden pazar ve market fiyatlarının nasıl oluştuğuna dair ciddi bir şüpheyi paylaştı dostumuz:

-Dolar oyununa paralel olarak artan yerli ürünlere,  özellikle de tarım mahsulüne dikkat etmek gerekir. Tarlada ‘kuruş düzeyinde’ satılan sebze ve meyvelerin marketlerde ve pazar tezgâhlarında neredeyse aynı fiyata satılıyor olması ciddi bir ipucudur. Benim bildiğim; pek çok yerde tarladan alım yapan tüccarlar belirli bir görüşe mensup kişilerdir. Daha da önemlisi; pazar esnaflarının da büyük çoğunluğu aynı sınıfa mensuptur. 

Daha açık konuşması için ısrar ediyoruz:

-Çıkar hele ağzındaki baklayı!

-Bakla da ucuz değil, çıkarmam dedi.

*       *       *

BEŞİK ÇATI ÖKSÜZ KALDI

Üzüm pazarı henüz yıkılmış, Mevlana Çarşısı inşaatına başlanmıştı. Aziziye’nin o telaş dolu sokaklarından geçip Piri Mehmet Paşa sokağın başına vardığımızda bizi ‘beşik çatılı sıra dükkanlar’ karşılardı. Bir yanımızdaki komşumuz meşhur Kaplanlar idi. Çaycı diyafonu iki dükkanın kapı arasındaydı. Bizim kasada tonton yapılı, kır bıyıklı ve güleç yüzlü Bahattin enişte vardı. Kalfa Ali, zayıf esmer ve ciddi olmayı maharet gören biriydi. Patron az gelir, çok sevilirdi. 

Çocukluk yıllarında yaz tatilini geçirdiğimiz bu dükkana sonraki yıllarda yolumuz nadiren düştüyse de o zamanlarda olduğu  gibi Ünal Özanç’i görmek mümkün olmamıştı. Bir-iki yıl önce ‘Özel karşım bir şuruptan’ bahsedilmişti.  Beşik çatılı dükkandan içeri girdiğimizde tanımadığımız halde ‘Hoşgeldiniz Mustafa bey’ diyen bir kalfa karşıladı bizi. Önce şurubu, sonra Ünal Özenç’i sorduk. ‘Arka tarafta’ cevabının birkaç saniye sonrasında ‘Solgun yüzü ve yorgun bedeniyle belirdi; ‘Buyurun’ diyerek. Gülümseyip, ‘Tezgâhın ardından olmaz; çayın varsa, vaktin müsaitse’ diyerek 15-20 dakikasına talip olduk. Kendimizi tanıtmadan, ‘Yan komşu Kaplanlardı, biraz ileride kadim esnaf Hilal vardı. Üzüm Pazarı Mevlana Çarşısı olmaya başlamıştı’ diye başlayınca önce gözleri daldı, ardından merak uyandı:

-Başka neler vardı, diye sordu.

-Kasada Bahattin enişte, tezgahta Ali kalfa vardı, dedik.

 -Ahh… Rahmetli enişte, diye söylendikten sonra;

-Siz tanıyor muydunuz, diye sordu.

-Beraber yemek yedik, su içtik. Dükkan temizledik, raf dizdik. O yıllarda market yoktu, bakkallarda da salam yoktu, burada öğrendik, dedik. Çocukluklarında yanından ayırmadığı kızlarının kurduğu hayattan, beşik çatının altında duyduğu hazdan bahsetti.

Sonra bir-iki kez uğrasam da karşılaşmadık. Akçakoca’dayken bir dostun sosyal platform mesajıyla öğrendik; ilk patronumuz, eczacılık sektörünün ağabey ismi Ünal Özenç vefat etmişti. Allah rahmet eylesin.