15 Mart 2019 Cuma günü, esas olarak Büyük Okyanus’un ortasındaki iki büyük adadan meydana gelen, Türkiye’nin üçte biri büyüklüğündeki Yeni Zelanda’da büyük bir Müslüman katliamı yaşandı. 28 yaşındaki İskoç asıllı Avustralya vatandaşı Brenton Harrison Tarrant adında bir terörist, iki büyük adadan güneyde olanında yer alan ve “İsa Kilisesi” manasına gelen Christchurch sahil şehrindeki iki camiyi Cuma namazı öncesi basıp cemaate kurşun yağdırdı.

Terörist saldırıda iki yarı otomatik silah, iki pompalı tüfek ve bir de levyeli tüfek olmak üzere 5 silah kullandı. Yanında çok miktarda yüksek kapasiteli dolu şarjör vardı. İlk önce mahalli saatle 13.40’ta Riccarton semtindeki En-Nûr Camii’ne saldıran terörist vaaz dinleyen cemaate açtığı yaylım ateşiyle 42 kişiyi öldürdü. Daha sonra arabasına binerek 6 kilometre kadar uzaklıktaki Linwood Camii’ne 17 dakikada ulaştı. Önüne gelen herkese ateş ederek 7 kişiyi şehit etti. Çocukken Afganistan’dan göç eden, 25 yıl Avustralya’da yaşadıktan sonra Yeni Zelanda’ya yerleşen 48 yaşındaki Abdülaziz Vahabzade, terörist Tarrant’a karşı koyarak onun Linwood Camii’nin namaz kılınan bölümüne girmesini engellemese muhtemelen camideki 80 kişinin hepsini öldürecekti.

YENİ ZELANDA POLİSİNİN BÜYÜK ZAAFI

Uzmanlar, terör olaylarıyla mücadelede dakikaların saatler kadar önemli olduğu dünyamızda, Yeni Zelanda polisinin teröristin ikinci camiye giderken harcadığı 17 dakika boyunca duruma müdahale edememesini bir zaaf olarak görüyor. Azılı katil aslında katliamdan 3 gün önce Twitter hesabında silah ve şarjörlerine ait 7 fotoğrafı paylaşmıştı ve Yeni Zelanda polisince zaten takip edilmesi gerekiyordu. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in verdiği bilgiye göre terörist, Linwood Camii’nden 5 km uzaklaştıktan sonra yakalandığında üçüncü bir hedefe doğru gidiyordu.

En-Nûr Camii’ndeki yaralılardan, vücuduna beş kurşun isabet eden Suudi Arabistan uyruklu Muhsin el-Harbî’nin de hastanede vefat etmesi ile toplam 50 Müslüman şehit oldu, bir o kadarı da yaralandı. Katliamın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen yaralılardan 4 tanesinin durumu hâlâ kritik. Terör saldırısında şehit düşenlerin içinde üç yaşındaki Somali göçmeni Mücahid İbrahim’den, 1970’lerde Afganistan’dan göç eden 71 yaşındaki Davud Nabi’ye kadar çeşitli yaşlardan ve çeşitli ülkelerden (Bangladeş, Ürdün, Endonezya, Pakistan, Malezya, Suudi Arabistan) Müslümanlar var. Yaralılar arasında Mustafa Boztaş, Zekeriya Tuyan ve Temel Ataçocuğu isimli üç de Türk vatandaşı bulunuyor. Zekeriya Tuyan, durumu kritik olan 4 yaralıdan biri.

TÜRK VE İSLAM DÜŞMANI TERÖRİST

Teröristin kullandığı silahlar ve bunlara ait şarjörlerden, katliamdan 3 gün önce 12 Mart’ta Twitter’da paylaştıklarının ve yakalandıktan sonra basına yansıyanların üzerine nerdeyse hiç boşluk kalmayacak şekilde birtakım tarih ve isimleri beyaz renkle işlemiş olduğu görülüyor. Silahlarının üzerine yazmak için seçtiği motif, tarih ve isimlerden ırkçı olmasının yanında koyu bir Türk ve İslam düşmanı olduğu anlaşılan teröristin özellikle tarih konusunda destek aldığı ve eğitildiği su götürmez bir gerçek. Terörist, bu isim ve tarihler ile İspanya’nın Hristiyanlarca yeniden fethi manasına gelen ve kendilerince 718’de başladığını öne sürdükleri Reconquista’dan 1912-13 I. Balkan Harbi’ndeki Bolayır yenilgimize kadar Emevîler, Endülüs Emevîleri, Selçuklular, Eyyûbîler ve Osmanlılar ile Avrupalı Hristiyan devletler arasında, çeşitli tarihlerde ve coğrafyalarda meydana gelen ve bazılarını pek çok kimsenin bilmediği, hatta bazıları hayal ürünü olan çatışmalar ve savaşlara gönderme yapmaktadır.

Gelin Müslüman kanı akıtmak için çok kolay bir yolu seçen bu alçak teröristin, silahların üzerine neler yazdığına bir bakalım. Önce AR-15’in bir modeli olan yarı otomatik silahın bir yüzünü ele alalım.

“Anton Lundin Pettersson”

22 Ekim 2015’te İsveç’in Trollhättan şehrindeki bir okula Star Wars maskesi takarak gelip 2 Müslüman öğretmen ve öğrenciyi kılıçla keserek öldüren 21 yaşındaki terörist. Yaraladığı diğer bir Müslüman öğretmen de 6 hafta sonra hastanede ölmüştü.

“Odo the Great”, “Charles Martel”, “Tours 732”

720 yılında tahta geçen 9. Emevî halifesi Yezid b. Abdülmelik devrinde kumandan Semh b. Mâlik Endülüs’teki ileri harekâtı devam ettirdi. Önce Septimania, daha sonra Müslümanlar için önemli bir askerî üs olan Narbonne’u fetheden Semh 721’de Aquitania düklüğünün başşehri Toulouse’u kuşattı. Ancak kuşatma sırasında şehit düşünce Müslümanlar zor durumda kaldı. Kumandayı devralan Abdurrahman el-Gâfikî ise Narbonne’a çekildi. O sırada Aquitania dükü Eudes (Odo) idi.

724’te tahta geçen 10. Emevî halifesi Hişâm b. Abdülmelik tarafından 730’da Endülüs valiliğine tayin edilen Abdurrahman, Gaule (Galia, bugünkü Fransa) bölgesine sefer yapmak için hazırlıklara girişti. 732 yazında Roncevaux Boğazı’ndan Pireneler’i geçip Bordeaux üzerine yürüdü. Dordogne Nehri sahilinde Aquitania Dükü Eudes’ü mağlûp ederek Bordeaux’yu yağma etti.

İslâm ordusu daha sonra kuzeye doğru ileri harekâtına devam ederek güzergâhındaki kaleleri ele geçirdi ve zengin ganimetlere sahip oldu. Nihayet Poitiers şehrini de zapt edip Franklar için çok önemli bir dinî merkez olan Tours’a yaklaştı. Hıristiyanlar Saint Martin’in mezarının bulunduğu bu şehre sayısız adaklar yığmışlardı. Dük Eudes eski düşmanı olmasına rağmen Merovenjien Hanedanı’nın saray nâzırı Charles Martel’e başvurarak ondan acele yardım istedi. Charles durumun vahametini kavrayıp derhâl harekete geçti. İki tarafın öncü kuvvetleri Clain ve Vienne nehirlerinin birbirlerine kavuştuğu noktada karşı karşıya geldiler. Bu ilk çatışmadan sonra Abdurrahman el-Gâfikî güneye, Poitiers ile Tours arasındaki ovaya çekildi ve askerlerini savaş düzenine soktu. Taraflar Poitiers’in 20 km kuzeydoğusunda bugün Moussais-la-Bataille denilen yerde savaşa hazır vaziyette yedi gün beklediler. Bu süre içinde karşılıklı olarak ok atmanın dışında ciddi bir çatışma olmadı. Nihayet sekizinci gün hafif süvari birliklerinden oluşan İslâm ordusu hücuma geçti, fakat birbirlerine sıkı sıkıya kenetlenmiş zırhlı Frank birliklerinin saflarını yaramadı.

Savaş bütün şiddetiyle devam ederken Eudes Müslümanların ganimetlerini yığdıkları yere saldırdı. Ganimetlerin Frankların eline geçmesinden endişe eden sağ ve sol kanattaki süvari birlikleri Abdurrahman el-Gâfikî’nin bütün ikazlarına rağmen saflarını terk edip ganimetleri onlara kaptırmamak için süratle ordugâha geri döndüler. Safların bozulduğunu gören Charles Martel ani bir hücumla Müslümanları her taraftan kuşattı. Çarpışmada aralarında Abdurrahman el-Gâfikî’nin de bulunduğu pek çok kişi şehit düştü. Akşam olunca savaşa ara verildi ve taraflar ordugâhlarına çekildiler. Gece durumu değerlendiren Müslüman kumandanlar götürebilecekleri kadar ağırlıklarını yanlarına alıp savaş meydanından uzaklaşmaya karar verdiler ve karanlıktan faydalanarak Septimania’ya çekildiler. Buna rağmen Charles Martel onları takip etme cesaretini gösteremedi.

Abdurrahman el-Gâfikî’nin kumandasındaki İslâm ordusunun Poitiers’de durdurulması, Avrupa Hristiyan dünyası için büyük bir önem taşıdığı gibi, İslâmiyet’in Batı’daki ilerlemesinin de bir dönüm noktasıdır. Dolaysıyla da Charles Martel’in bu başarısı destanlara ve efsanelere konu olmuştur.

İngiliz tarihçi Edward Gibbon, “Eğer Müslümanlar galip gelmiş olsalardı şimdi Paris ve Londra’daki kiliselerin yerinde camiler olacak, Oxford’da Kitab-ı Mukaddes yerine Kur’an okunacak ve sünnet edilmiş halka minberlerden Muhammed’in dininin kutsiyeti ve doğruluğu ispat edilecekti. Bu bakımdan Franklar Avrupa’ya büyük hizmette bulunmuşlardır.” diyerek Martel’in Avrupa’yı İslâm istilâsından kurtaran bir kahraman olduğunu ima eder.

Her ne kadar Paris’e 300 km mesafedeki bu noktada İslam ordularının durdurulması önemliyse de Müslümanlar bu mağlubiyetten iki yıl sonra Fransa’da önemli bazı şehirleri ele geçirdiler. 9 yıl sonra Lyon’a ulaştılar ve Narbonne’u zapt edip 759 yılına kadar burayı askerî üs olarak kullandılar. Bu yenilgiden sonra da iki asır müddetle Fransa’da varlıklarını sürdürdüler.

“For Madrid”

11 Mart 2004’te Madrid'de banliyö tren ağına karşı gerçekleştirilen terör saldırısı sonucunda 193 kişi öldü, 2,050 kişi yaralandı. Saldırıyı El Kaide üstlendi.

“For Berlin”

19 Aralık 2016'da Berlin'de bir tırın Noel pazarına girmesi sonucu gerçekleştirilen saldırıda 12 kişi hayatını kaybetti, 56 kişi yaralandı. Saldırıyı DEAŞ üstlendi.

“Alexandre Bissonnette”

29 Ocak 2017’de Kanada’nın Quebec şehrindeki bir camiyi basıp akşam namazından çıkan 6 Müslüman’ı öldüren, 19’unu da yaralayan terörist.

“Refugees welcome to hell”

“Mülteciler, cehenneme hoş geldiniz.” manasındaki mülteci karşıtı hınç ve nefret dolu mesaj.

“Clavijo 844”

Tarih bilimi bakımından hiçbir belgesi olmayan efsaneye dayalı bir muharebe. Haçlı orduları için Müslümanları mağlup etmek için bir motivasyon aracı olarak uydurulmuştur. Hristiyan inanışına göre 844'te Asturias kralı I. Ramiro ile Endülüs Emevî sultanı Abdurrahman b. Hakem arasında Clavijo yakınında cereyan etmiştir. Efsaneye göre muharebe sürerken Hazreti İsa’nın havarilerinden 800 sene önce vefat etmiş olan Büyük Yakub yani James birdenbire ortaya çıkmış ve kumanda ettiği büyük bir orduyla Hristiyanlara yardım ederek Hristiyanların Müslümanları mağlup etmesini sağlamıştır.

“Remove Kebab”

Teröristin bu silahın şarjör takılan bölümüne bir kelimesini, buna dik olarak diğer kelimesini yazdığı “Remove Kebab” ifadesi “Kebabı yok et” manasındadır. Sırp milliyetçi milisleri Çetniklere ait “Serbia Strong” (Güçlü Sırbistan) ve “Od Bihaća do Petrovca sela” (Bihaç'tan Petrovac köylerine) adlarıyla bilinen marş internette “Remove Kebab” ismiyle meşhur olmuştur. Teröristin saldırıya giderken arabasında dinlediği şarkılardan biri de Bosna Kasabı olarak bilinen savaş suçlusu Radovan Karadzic’in bolca övüldüğü ve Türklerin tehdit edildiği bu parçaydı.

“Skanderbeg”

Genç Arnavutluk prensi Gjergi, Sultan II. Murad döneminde babası tarafından ağabeyleri ile birlikte Osmanlı sarayına rehin gönderilmişti. Enderun’da yetişen ve Müslüman olarak İskender adını alan bu hain, 3 Kasım 1443’teki Morova Muharebesi’nde, sancakbeyi rütbesiyle başında bulunduğu birliği bırakıp muharebe meydanından kaçtı. Acele Kroya yani Akçahisar Kalesi’ne giderek tanzim ettiği sahte fermanı Sancakbeyi Hasan Bey’e gösterdi. Padişah’ın kendisini Hasan Bey’in yerine sancakbeyi tayin ettiğini söyledi. Daha sonra Müslümanlıktan dönerek tekrar Hristiyan oldu ve babasından kalan 300 adamı ile kaledeki Türkleri kılıçtan geçirdi. Kendini Arnavut prensi ilan etti. Osmanlı’ya başkaldıran ve diğer Hristiyan devletlerden devamlı yardım gören İskender Bey’in isyanı 1443’ten, eceliyle öldüğü 1468’e kadar 25 yıl sürmüştür. Sonsuz ihtiras sahibi, emelleri uğruna her yolu mübah gören, Türklere amansız bir kin besleyen bu asi sebebiyle aslında ikinci derecede öneme sahip Arnavutluk üzerine Sultan II. Murad 1447 ve 1450’de, Fatih de 1466 ve 1467’de sefer düzenlemiş, ancak İşkodra Fatih’in Arnavutluk üzerine 3. seferi sonucunda, 1479 başında fethedilebilmiştir.

“Vienna 1683”

Skanderberg isminin solunda bulunan ve tam olarak okunmayan ibare teröristin diğer silahlarına ve mühimmata da defalarca yazdığı “Vienna 1683” olup Osmanlının başarısızlıkla sonuçlanan II. Viyana Kuşatması’dır.

Nazi Almanya’sında Hitler’e bağlı 7. SS Gönüllü Dağ Tümeni “Prinz Eugen” Tümeni’nin sembolü. Bu tümen 1942'de Hırvatistan, Sırbistan, Macaristan ve Romanya'da yaşayan etnik Alman gönüllülerden meydana gelmişti. Bu işareti günümüzde Neo Naziler kullanmaktadır.

Teröristin, silahın bu yüzünde dört ayrı yere yazdığı 14 rakamını, II. Viyana Kuşatması’nı ve şarjördeki üç ismi daha sonra yeri geldiğinde anlatacağım.