Eski notlarımı karıştırıyorum. Daha doğrusu eskimeyen yeni hükmünde olan eski notlarıma göz atıyorum.

Bu şekilde 1995’lere ta on yıl öncesine kadar iniyorum. Bir de ne göreyim? Bugün olanlar; o gün olması istenenlerden farklı şeyler değil.

Suçlanan varsa yoksa devlet! Masum sırf terör! Suçsuz sadece Batılı kışkırtıcılar!

Oysa “Es-sebebü ke’l-fail.” / “Sebep olan yapan gibidir.” hükmü görmezden geliniyor.

Olayların aysberg gibi sadece görünen yüzüne fikirler bina ediliyor.

Su altında kalan asıl kütle, görüneni taşıyan, var olmasını sağlıyan asıl unsur yok sayılıyor! Hakkında olmazdan geliniyor.

Sonra varsa yoksa aysbergin görünen parçası

Nazara verilerek gözlere sokulurcası

Bakın biz demezmiydik daima size

İşin sonu buraya varacak diye

Nitekim dediğimiz oldu görün işte

Batı destekli işin sonu her işte

En acı olanı ise Türkiye Bosna’ya benzetiliyor. Bosna’da vahşet yapanların (2004) yerine de Türk Devleti konuyor! Ve Türkiye hüküm darağacına çekiliyor. Cezası ise ölüm oluyor.

İşte o günden beri kolları sıvamış Türkiye’nin boğazına sarılmıştır:

Yedi düvel hepsi yeniden

Olanca güçleriyle birden

“Bizde aydın dediğin!” cinsinden sözde aydınlarımız Türkiye’de “çoğulcu-demokratik bir toplum” olmadığından dem vurmakta; “ulus-devlet”in tekil ve otokratik formlarında ısrarlı tutumundan yakınmakta.

Tunceli ve Güneydoğu’da olup bitenleri, bu çeşit idare tarzının doğal bir sonucu olarak görmekte.

“Bizde aydın dediğin” cinsinden bir kısım aydınlar askerî tedbir ve yöntemlerle bir yere varılamayacağını söylemekte.

Ama dağları tutmuş silâhlı gerillanın dağlarda ne aradıklarını nedense sorgulamaz!

Tepeden tırnağa silâhlanmış gerillanın dağları; Türk Ordusu’ndan önce niçin mekân tuttuğuna da ne hikmetse bir türlü akıl erdiremez!

Ve bütün suçu Türkiye’nin “çok kültürlü” bir topluma dönüşmezliğinde bulur.

Sanırsınız ki hiçbir yöre yaşayışında hür değil. Dolaşmasında serbest değil. Yemesinde içmesinde başına buyruk değil.

Giyip kuşanmasında hür ve serbest değil. Din ve inancında özgür değil. Velhasıl değil oğlu değil.

Tabii bütün bunlara karşı çareleri de yok değil. Çare: “Çok kültürlü” bir topluma geçişmiş!

Şayet bu gerçekleşirse:

Artık ey halk sen sağ ben selâmet

İstikbâl kurda kuşa emanet

Olacak olursa başta kurt

Erecek barışa bütün yurt

Kurtla kuş verecek o zaman el ele

Saracak yurdu baştan başa velvele

Ta o zamanlar görmüş ve demişler:

Bosna’nın  izdüşümü bakın ta Türkiye’de

Ya kurtuluşu Türkiye’nin acep nerede

Sonunda çıkıyor ağızdaki bakla

Sormadan edemiyor insan ne hakla?

Diyorlar uzun zamandır beklenen

Yeni Projemiz!

Merkez yetkisi yerel idareye

Bırakılsın deriz!