İpekyolu Tehlikeleri

Çin, Yeni İpek Yolu tamamlandığında, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden verilecek bir siparişi en geç 10-15 gün içinde teslim etmek iddiasındadır; “Bir Yol Bir Kuşak” projesinin ana hedefi budur. 

Çin, böylesine büyük bir iddiayı ancak Türkistan coğrafyasını kullanarak hayata geçirebilecektir. Son yıllarda Uygurlara ve Kazaklara uygulanan ve tahammül sınırlarını zorlayan baskılar nedeniyle Türk Dünyası- Çin ilişkilerinde çok duyarlı bir dönem yaşamaktadır. 

DOĞU AKDENİZ’DEKİ HİDROKARBON SERVETİ, TÜRKİYE VE KKTC

Akdeniz ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları söz konusu olduğunda, Türk Dünyası’nın Batı’ya açılan kapısı olan Türkiye ve KKTC gündeme gelmektedir. Türkiye kendi kıta sahanlığındaki ve Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki haklarını savunmakta ve buralarda petrol ve doğalgaz aramaları yapmaktadır. Türkiye’nin bu konudaki kararlı duruşu ABD ile gerginlikler yaşamasına neden olmaktadır. ABD’nin Kıbrıs Rum Kesimi ile yaptığı anlaşmalar, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki garantörlük haklarını sulandırmayı, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den soyutlamayı hedeflemektedir. 

Gelinen noktada, Kıbrıs’ta federasyon temelli bir çözümün mümkün olmadığını gören Türkiye, “Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü” oluşturarak KKTC’nin tanıtılması çalışmalarını başlatmaya karar verdi. Türkiye’nin iki sondaj gemisi Fatih ve Yavuz, Karpaz açıklarında kazı çalışmalarına başladı. Antalya açıklarında sondaj çalışmaları yapmakta olan Fatih, yerin 4 bin metre derinliklerine ulaştı. 

ÇİN’İN TÜRK DÜNYASI’NA BAKIŞ AÇISI: RAKİP Mİ, ORTAK MI?

Yeni İpek Yolu’nun Türk Dünyası’na olası etkileri söz konusu olduğunda, çok yönlü irdelenmesi gereken bir konu açılmış oluyor. Ana soru şudur: Türk Dünyası Yeni İpek Yolu’na rakip mi, yoksa ortak mı olmalıdır?

Enerji, hammadde tedariki ve mamul malların sipariş sahibine ulaştırılması açısından, Yeni İpek Yolu’nu Batı ülkelerine bağlayan en ekonomik kuşak, Pekin’den başlayan ve Türkistan coğrafyasını geçerek Azerbaycan-Türkiye üzerinden Londra’ya uzanacak demiryolu hattıdır. Çin, Yeni İpek Yolu tamamlandığında, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden verilecek bir siparişi en geç 10-15 gün içinde teslim etmek iddiasındadır; “Bir Yol Bir Kuşak” projesinin ana hedefi budur. 

Çin, böylesine büyük bir iddiayı ancak Türkistan coğrafyasını kullanarak hayata geçirebilecektir. Son yıllarda Uygurlara ve Kazaklara uygulanan ve tahammül sınırlarını zorlayan baskılar nedeniyle Türk Dünyası- Çin ilişkilerinde çok duyarlı bir dönem yaşamaktadır. 

Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin bu derece ilerlediği bir dönemde, “terörle mücadele” kamuflajı altında Uygurlara ve Kazaklara uygulanan asimilasyon politikası, Çin’i “yükselen ekonomik değer” imajını büyük ölçüde erozyona uğratacaktır. Bu imaj erozyonu Türk Dünyası’ndaki diğer kardeş ülkelerle köklü işbirliği yapmasını da engelleyecektir. 

Unutulmamalıdır ki, Yeni İpek Yolu’nun başarısı, Çin’in, Türkistan coğrafyasındaki kardeş ülkelerle yapacağı ortak çalışmalarda sergileyeceği samimiyete bağlı olacaktır. “O dedi yok yok” bestesiyle efsaneleşen Abdurrahim Heyit’in 48 saniyelik görüntüsü yaşıyor olduğunun kanıtı olabilir, ama sanatçının hangi terör eyleminden dolayı demir parmaklıklar arkasında yaşamaya mahkum edildiğinin yanıtı değildir.

KAN VE GÖZYAŞI

Yeni İpek Yolu’nun kuşaklarında kan ve gözyaşı olmamalıdır.   

Çin’in, küresel üretimi kendi ülkesine yoğunlaştırma hedefi, bütün dünya ekonomilerini olduğu gibi, Türk Dünyası’nı da çeşitli yönlerden etkileyecektir. Türk Dünyası’ndaki kardeş ülkeler, Yeni İpek Yolu hayata geçirildiğinde, ekonomilerini geliştirmek, istihdamı artıracak yatırımlar yapmak, sahip olduğu zenginlikleri değerlendirebilmek amacıyla Çin ile yapacağı işbirliklerinde karşılaşabileceği sorunları bugünden görmek ve önlem almak durumundadır. Bugünkü koşullarda Çin’in Yeni İpek Yolu’na rakip olunamayacağına göre, hangi konularda ne gibi işbirliklerinin yapılabileceği ayrıntılı olarak değerlendirilmelidir. 

Türk Dünyası’ndaki kardeş ülkeler, Yeni İpek Yolu dönemini, tarihi İpek Yolu döneminde olduğu gibi, aralarındaki ekonomik ve kültürel ilişkileri artıracak tarihi bir şans olarak değerlendirmelidirler. 

Bu noktada, Kazakistan eski Cumhurbaşkanı, Türk Dünyası’nın Aksakalı Nursultan Nazarbayev’in Avrasya Kanalı gündeme gelmektedir. 

Nursultan Nazarbayev, 14 Mayıs 2018’de Soçi’de yapılan Avrasya Ekonomi Birliği (AAEB) zirvesinde, Hazar Denizi ile Karadeniz arasında bir kanal açılmasından söz etmişti. Nazarbayev’in ilk olarak 2007’de gerçekleştirilen AAEB’de dile getirdiği Avrasya Kanalı projesi, yılda 45 milyon ton yük taşıyabilecek kapasitedir. Avrasya Kanalı, Putin’in önerdiği, Rusya’nın mevcut kanallarını genişletme projesinden çok daha verimli bir öneridir. 

Avrasya Kanalı, aslında, Nazarbayev’in 1994 yılında gündeme getirdiği, “Avrasya coğrafyasında ortak ekonomik alan kurma” projesinin bir ürünüdür. Bu teklif çerçevesinde 2018 yılında, AAEB ülkeleri ile İran arasında kapsamlı bir ticari anlaşma imzalanmış, Kırgızistan AAEB’ye ortak olmuş, Moldova, Özbekistan ve Tacikistan üyelik müracaatında bulunmuştu. 

Bu gelişmelere paralel olarak, AAEB’nin iç ticaret hacmi 2017 yılına oranla yüzde 14 ( 8.6 milyar dolar) artmıştı. Nazarbayev’in önerdiği ve günde 8-10 bin ton yük taşıyabilecek Avrasya Kanalı, AAEB’ne üye ülkeleri ekonomilerinin gelişmesine ivme kazandıracağı gibi, aralarında ilişkilerin gelişmesine de büyük katkılar sağlayacak, küresel ekonomi ile entegre olmalarını kolaylaştıracak, Asya ile Avrupa arasında köprü oluşturabilecek bir projedir.