(Eski Türkiye'den mi yanasınız, Yeni Türkiye'den mi?)
İronik de olsa şu soruyu sorunu tam kavrayabilmek için soralım:
Eski Türkiye'den misiniz, Yeni Türkiye'den mi?
Yeni dönem üzerine gözlem yapanlar toplum kesimleri üzerinde şu iki ayrı duruşu açıkça görüyorlar:
Bir kesim çok mutlu. 
Onlara göre Türkiye -artık her ne ise- 1923 vizyonuna dönmüş (!). Bu vizyonu 2023 Vizyonu ile birleştirecek büyük bir devrimi gerçekleştirmiş Türkiye... Artık eski Türkiye tarihi ömrünü tamamlamıştır. Yeni Türkiye, yeni bir heyecanın, açılımın ve atılımın Türkiyesi olacaktır. Ayaklara dolanmış parangalar kırılmış, vesayet dönemi kapanmıştır.
Öteki kesim kaygılı.
Hem de çok...
Onlara göre 1923'te kurulmuş olan Türkiye, yani Atatürk Türkiyesi artık yıkılmıştır. Türk Devrimi'nin kazanımları yerle yeksan olmuştur ve artık Türkiye nereye gideceği belli olmayan karanlık bir tünelin içindedir. Tek adam egemenliği altında, millet egemenliğine darbe vurulmuştur. Hatta kimilerine göre yeni dönemle birlikte Türkiye bir diktatörlük döneminin içine sürüklenmiştir. Her şey Tek Adam'ın iki dudağı arasındadır ve buradan nasıl çıkacağı da belli değildir.
Bunun ortası var mı?
Bu iki dünyanın ortasında öyle ya da böyle; her iki kesimden birindan farklı düşünen kesimlerin oranı nedir? Varsa bunlar topluma görüşlerini aktarabiliyor ve kamuoyuna başka duygular ve düşünceler pompalıyor mu?
Hayır...
Yani çok açık:
Artık Türkiye'de insanlar kesin çizgilerle ikiye bölünmüş, iki ayrı departmanın, iki ayrı dünyanın insanları durumuna gelmiştir.
Bunun sağlıklı bir toplumsal yapı olduğunu söylemek güç. Toplumun yarısı kendisini bu dünyalardan birine ait görürken, yarısı da öteki dünyada görüyorlar ve birbirlerine bakarlarken belli bölünmüşlük hissini ister istemez düşünce dünyalarında yaşatıyorlar.
Niçin?
Toplumun yüzde ellisi ak, yüzde ellisi kara; yüzde ellisi doğru, yüzde ellisi yanlış; yüzde ellisi güzel, yüzde ellisi kötü diyorsa; bir kesim umutlu ve heyecanlı, ancak aynı oranda başka bir kesim umutsuz ve kendini dışlanmış hissediyorsa bunun sağlıklı bir toplumsal yapı olduğu söylenebilir mi?
Yüzde ellinin mutluluğu, yüzde ellinin mutsuzluğu üzerine oturmuşsa, bu önemsiz bir konu sayılabilir mi?
Mutlu olanlar, mutsuz olanların homurtuları varken, ne ölçüde huzurlu olabilirler; buna kafa yormak gerekmez mi?
Mutluluk ve kaygı yan yanayız ve sonuçta aynı dünyada nefes alıyor, aynı sokakta ve yollarda geziyoruz. Her an karşı karşıyayız ve birbirlerimize karşı his dünyamızda kırılmalar ve bölünmüşlükler hissediyoruz.
Allah korusun, böyle bir bölünmüşlük ne büyük riskler taşıyor, düşünmeye değmez mi?
Bana göre evet; Türkiye'de güçler ayrılığı, siyasetteki bölünmüşlük ve tek adam çevresinde oluşan yeni otorite ve bu otoritenin kullanım biçimi elbette çok tartışılacak, bu görülmüyor değil.
Ancak en önemli sorun, toplumu bu ikiye bölünmüşlüğü ve duygudaşlıktaki parçalı yapı, toplum üzerine siyaset oluşturan kurum ve kişilerin öncelikli olarak üzerinde durmaları gereken bir sorundur.
Hangilerimiz eski Türkiye'ye, hangilerimiz yeni Türkiye'ye aitiz; böyle bir hissel karmaşayı yaşamayan var mı?
Bu ayrışmışlık halini Türkiye'nin daha uzun süre sürdürmesinin önündeki zorlukları görmeliyiz.
Türkiye hepimizin. 
Hiç kimse bu ülkede kendisin ayrışmış ve ötekileştirilmiş hissetmemelidir.
Bu bölünmüşlük duygusunu topluma pompalayan etkenler nelerse bunlar üzerine derhal çalışma yapılmalı; siyaset bu duygusal ayrışmayı giderecek açılımlar yapmalıdır.
Türkiye'nin birlik ve bütünlüğe ihtiyacı var.
Prof. Dr. Kemal Arı