YAZILI BASINDA İNTERNET GAZETECİLİĞİ ‘’KAHRAMAN BAKKAL SÜPERMARKETE KARŞI’’

Abone Ol

Yazılı iletişim tarih öncesi çağlarda ilkel insanın mağara duvarlarına yaptığı resimlerle başladı. Ardından yontma taş devrinin sonlarına doğru ateşi buldu insan. Afrikalılar tamtamla, Kızılderililer dumanla haberleştiler. Mısırlılar Papirüsü buldu. Matbaa harflerinden Gutenberg’in bulduğu matbaa makinesine, fotoğraf, telgraf, mors alfabesine, yazıyla iletişimde devrim yaratan daktilodan, telefona. Bir ses kayıt cihazı olan fonografın icadından ilk radyoya, faks makinesinden televizyona.1962 yılında dünyanın ilk medya iletişim uydusu olan Telstar’a …

1981 yılında IBM şirketinin bu gün dünyada iletişimde devrim sayılan’’ PC’’ adını verdiği ilk kişisel bilgisayarı üretmeye başlaması ve 1985 de kullanılmaya başlanan internete kadar, insanoğlu uygarlık tarihi boyunca haberleşmek için türlü çeşitlilikte icat buldu. Her yeni buluş bir öncekine olan ilgiyi, kullanımı ve merakı azalttı. Bazen azaltmakla kalmadı, tümüyle ortadan kaldırdı. Mağara duvarına yapılan resimlerden, günümüz teknoloji araçlarına insanoğlu ihtiyaçlarına paralel tüm bu iletişim araçlarını üretti, geliştirdi…

Sezar’ın emriyle M.Ö 59 ‘da halka açılan ancak Sezar’ın ölümünün ardından gelen yöneticilerin sık sık sansürlediği yada yasaklattığı (Acta Publıca) adı verilen kayıtlar tarihteki ilk  günlük gazete olan Acta Diurna’yı yaratmıştır. Acta Diurna’dan günümüze gazeteciliğin dikenli tarihinde değişen teknolojiye değişmeyen sorunlar  eşlik etti. Modern insanın PC, akıllı telefon ve tablet bilgisayarları sayesinde habere ulaşması artık çok kolay. Erişim hızlı. Bilginin kaynağı çoğu zaman müphem. Niteliği ve doğruluğu tartışılabilir. Haber süratli ve kolay ulaşılır bir hızlı tüketim ürünü. Bize okulda verilen bilgi; Bir gazetenin, ana sayfasına okurun ‘’Z’’ harfi şeklinde göz gezdireceğiydi. Şimdi ise internet haberciliğinde ,haberi satmak (tıklatmak) için merak duygusu uyandırma mantığı hakim. Sokaktaki adam dünya iletişim tarihinde hiç olmadığı kadar aktif. Sosyal medya hesapları aracılığıyla yorumcu olarak haberin içinde. Bu kötü bir şey mi? Bence değil. Ancak iletişim dünyasında bir kavram vardır ki ona ‘’Manipülasyon’’ denir. Tüm Dünya’da özellikle medya üzerinden yapılan fakat çoğu insanın fark etmeyeceği ,edemeyeceği bir durumdur. Amaç manipüle edilmenizdir. Tehlikelidir.  Kullanılırsınız. Manipülatör çok zekidir.Size samimi davranır. Kendinizi önemli ve özel hissettirir. İnsani yönlerinize çalışır, değerler üzerinden oynar. Yoğun bir duygusal hassasiyet yada  büyük bir incinmişlik duygusu yaratır. Bazen de öfke. Psikolojik kırılganlıklarınızı ,zayıf yönlerinizi çok  iyi tespit eder. Spordan ,ekonomiye politikadan insan ilişkilerine her alanda karşılaşabileceğiniz manipülasyon taktikleri iletişim sektöründe medya üzerinden yapılır. Başkasının senden yapmanı istediği şeyi, senin kendi fikrin ve eylemin sanabileceğin kadar seni yönlendirmesidir. Manipülatör bazen mağdur da olabilir. Ağlayabilir, duyguları yükseltir. Bazen kahramanın bizzat kendisidir. Etrafınıza iyi bakınız ve algılarınızın ayarı ile oynatmayınız. Manipüle edilmeniz düşüncelerinizi, fikirlerinizi, değerlerinizi, tutumlarınızı hedef alan , bir kitle imha silahı kadar tehlikelidir. Yönetme ,yönlendirme sanatıdır. Manipülatör seçer, ekler, böler. Siz çarpılır, eksilir, dağılırsınız. Ustalık işidir, anlayamazsınız…

İşte bu sebepten okuyunuz. .Kitap okuyunuz. Sosyal medya hesaplarınız üzerinden ünlü sözlerini  paylaştığınız o  yazarların , düşünürlerin hiç olmazsa tek bir kitabını edininiz. Yargılayıcı değil, sorgulayıcı olunuz. 


Neden mi?


Ülkemiz insanı gününün ortalama 5 saatten fazla zamanını televizyon izleyerek geçiriyor. Ortalama 4.6 saatini internette. 2.8 saatini ise sosyal medyada geçiriyor. P.C’ de en çok vakit geçiren ülkeler arasında Türkiye 16. sırada. Peki internette en çok ne yapıyoruz? % 55,5 ile face book ’a erişiyoruz.


Gazete okuma oranımız sadece %22 .Radyo dinleme % 24 .Dergi okumak % 4 .Tv izleme oranı %95

Birleşmiş milletler insani gelişim raporuna göre Türkiye, okuma alışkanlığında aralarında Uganda, Tanzanya gibi ülkelerin olduğu 173 ülke arasında 86. sırada.

İstatistiklere göre Türkiye’de 40 milyon insan hemen hemen hiç kitap okumamış. İnsanlar böyle bir ihtiyaç içinde değiller. Gazete okuma ve satış oranımız Afrika ülkeleri düzeyinde .Her 20 kişiye bir gazete düşüyor . Azerbaycan’da bir kitap 100 bin tirajla basılırken ,Türkiye’de bu rakam 2000-3000 civarında. Kitap okumaya dünyada en fazla zaman ve bütçe ayıran ülke ise Norveç…

Dünya’da ve ülkemizde değişen ve gelişen iletişim araçlarının hızına yetişmeye çalışan gazeteler yüksek kar marjı bırakan bir yatırım aracı değil. Gazetecilik yalnızca biçimsel anlamda bir değişim geçirmiyor. Bireylerin tek tek fikir beyan edebildiği, maliyetin düşük olduğu, haber tarzı, yayıncılık ilkeleri, okur kültürü ile de değişen internet gazeteciliği tercih ediliyor. İnternet saniyeler üzerinden haberi iletiyor. Kitlelerin tüketim eğilimleri çok hızlı değişir. Dolayısıyla tüketicinin tercihi, internet haberciliği. Geleneksel gazetecilikten, internet gazeteciliğine geçiş sürecinde, mağara resimlerinden, Papirüs’e her yeni buluşun bir öncekine merakı, ilgiyi, kullanımı azaltıp zaman içinde ortadan kaldırdığı tarihsel gerçeklik gösteriyor ki; gazetelerin geldiği nokta maalesef ‘’kahraman bakkal, süpermarkete karşı‘ ’duruşudur.

Tüm bu hız ve bilgi kirliliği içinde size bir sır vereyim. İnatla ve ısrarla hiçbir zaman tablet bilgisayarıma okumak amacıyla kitap indirmiyorum. Hafta sonları, neredeyse öğle saatlerine kadar gazetelerimi ve eklerini Türk kahvesi eşliğinde keyifle okuyorum. Beğendiğim makaleleri kesip saklıyorum .Dergi aboneliklerim var. Sehpamın bir köşesinde konuklarımın okuması için mutlaka birkaç dergi bulunur. Tahmin edersiniz ki ben hala bulmaca çözenlerdenim.. Sahaflar çarşısını sık sık  arşınlıyor ,dokunamadığım hissetmediğim’’ hiçbir şeye karşı bağımlılık geliştiremiyorum’’ .. Shakespeare sonelerinin sosyal medya üzerinden yazılmış paylaşımlarına müstehzi bir tebessüm ediyor, Değişen iletişim dünyasının mesleğim açısından konforlu olan taraflarını yadsımıyorum. Fakat matbaa makinelerinin coşkulu seslerini ve mavi önlüklü ustaları yitirmek istemiyorum onları yeri doldurulmaz değerler olarak görüyorum…

‘’Edebiyat ikinci defa okunacak ; gazetecilik ise bir defada anlaşılacak şeyi yazma sanatıdır.’’ 
C. CONNOLLY