Büyük Dedem Zühtü Paşa, Padişah Sultan Abdülhamit zamanında Maarif Nazırı olarak, devletine hizmet etmiş, yazarlığı ön planda olan bir devlet adamıydı. Büyükbabam, Marufizade Mehmet Ziyaettin Paşa, Mektebi Mülkiye’yi Şahanede Müderrisliği (Prof.) ve Osmanlı İmparatorluk Sarayı, Padişah’a doğrudan bağlı ‘Sefirler Dairesi Reisliğinin’ yanı sıra “Mürüvvet” isimli gazeteye çıkarmış, baş makaleleri bizzat kaleme almış, devlet adamıydı. Babam Orman Yüksek Mühendisi Cevat Ziya Maruflu, kendi mesleğine ilaveten, Türkyolu, İzmir Ticaret, Demokrat İzmir, Ege Ekspres, Yeni Asır gazetelerinde sürekli yazılar yazmış, kendisine ‘Muharrir’ denilmesinden hoşnut olan birisi idi... Zannediyorum ki, ailemizden tevarüs eden yazarlık, beni de makale ve kitap yazma sürecine soktu. 

Bizim lise çağlarımızda, edebiyat ve kompozisyon ayrı derslerdi. Türk dilini, akıcı, hatasız, gramer kurallarına uygun, anlaşılabilir biçimde kullanıp, ifade etmekte kompozisyon ve edebiyat derslerinin büyük etkisi vardı. Mezun olduğum, İzmir Karşıyaka Lisesi’nin, çok değerli ve güçlü hocaları vardı. Edebiyat öğretmenlerimiz, Halil Ertürk ve Belkıs Hanım, bizi fevkalade yetiştirdi. Mülkiye’ye girmemizde, bugün bulunduğumuz düzeye gelmemizde onların, tüm hocalarımızın katkılarını, minnet, şükran, rahmetle anıyorum... 

Klasik liselerden vazgeçmeyin, onları İmam-Hatip’e dönüştürmeyin.. Lise çağlarımda, üniversitede, daha sonra meslek yaşamımda, yazı yazma sürecinde, hep oldum. Bugünde bu durum sürüyor. Mülkiye, Nokta, DPT, Parlamento, Maya gibi dergilerde, Günaydın (Bekir Kutmangil Zamanı), Liberal Bakış, Dünya (Yorum Köşesi), Yeniyüzyıl gazetelerinde yazdım. Halen, Önce Vatan Gazetesi’nde yazıyorum. Bilindiği üzere ben bir DPT mensubuyum, DPT uzmanlarının belli sürelerde, araştırma, rapor, incelemeler yaparak, yayınlamaları esastır. Ayrıca dış ülkelere, görevle giden, DPT mensuplarının dönüşlerinde bilimsel raporlar vermeleri, sunuş yapmaları, yayınlamaları şarttı. Bu bağlamda, benimde birçok çalışmam, dış gezi izlenimlerim, ‘Economics of Social Policy/University of York/1973” isimli M.A. tezim yayınlandı. DPT’den ayrılıp özel sektöre (Tamek/Pepsico’ya) geçmeden önce, üzerinde çalışıp, yayınladığım “Sosyal Refah Devleti” isimli kitabımda, öngördüğüm vizyon, bugün hala geçerliliğini koruyor... Bu kitabımın son biçimini almasındaki katkılarından dolayı, Mülkiyeli Ağabeyimiz, SPD Daire Başkanımız, Dr. İcen Börtücene’yi, rahmet ve şükranla anıyorum.

Yüce Meclis’te, İstanbul Milletvekili olarak görev yaparken, iki önemli komisyonda görev aldım. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve TBMM/Plan ve Bütçe Komisyonu... 1991-1992 yıllarında Plan ve Bütçe Komisyonunda yaklaşık 26 devlet bütçesi üzerinde 7 saat 19 dakika süren konuşmalar yapmıştım. Daha sonraki yıllarda da bu durum sürdü. Bütün bu konuşma ve katkılarımı her yıl kitaplar haline getirdim ve yayınladım. Sadece Plan ve Bütçedeki çalışmalarımı değil, TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşmalarımı bu kitaplara ilave ettim. Ne yazık ki, Özal’ın büyük vizyon ve misyonla kurduğu, hayata geçirdiği, Türkiye’ye çağ atlatan, Anavatan Partimiz, hatalar sonucu kapandı. (Gerçi, adı halen Anavatan olan bir parti var. Ancak, Özal’ın ANAP’ı ile alakası yok.) Ben dahil, ANAP’ın kadroları, parlamento ve siyaset dışında kaldık. Çok az ANAP’lı, AKP’ye geçti. Anavatanın, Türkiye’ye çağ atlatan kadrolarına ne CHP ne de diğerleri sahip çıkamadı.... 

Siyaset dışı kaldığım yıllarda “Kürsüden Söyleyemediklerim” başlığı altında, makaleler yazmayı sürdürdüm. Hala devam ediyorum. Bu meyanda, ülkem için düşündüklerimi, nisbeten kısa süren parlamento yaşamımda hayata geçiremediğim görüş ve projelerimi, fikirlerimi, yaşadıklarımı, kitaplar haline getirmeyi kararlaştırdım. Bu çabamın sonucu olarak, her biri 500 sahifeyi bulan “Parlamento Dışı Yıllar, Kürsüden Söyleyemediklerim, Bugün Gibi Anılar, Fikirler, Öneriler, Özel Sektör Yılları” isimli kitaplarımı yayınladım. Şurasının altını önemle çizerek belirteyim ki, TBMM’deki kitaplarım dahil, tüm kitaplarımın basımını cebimden ödeyerek, hiç bir basımevi ile temasım olmadan bastırıp, yayınladım ve arkadaşlarıma, eş ve dostlarıma bila ücret dağıttım. TBMM, Üniversiteler, Kütüphanelere ücretsiz ulaştırdım. Rahmetli Vehbi Koç’un bir öğüdü vardır; “Birisine bir şey verecekseniz, mutlaka 5 kuruşta olsa para karşılığı verin” der. Pepsico’da  tahta kasalardan, plastiklere geçiyoruz. Fabrikalarda, tahta kasalar birikti, müdürlerime “Bunları işçilere yakacak olarak dağıtın” dedim. Kimse almaya gelmedi. Bu sefer “Kilosunu 50 kuruşa satın” dedim, sıra oldular. Vehbi Bey haklıymış... Bazen düşünüyorum. Acaba bende kitaplarımı para karşılığı mı satsaydım diye. Yaptığımdan memnunum. Kitaplarımı belli sayıda bastırdım, arkadaşlarıma dağıttım. Hepsi gitti, bitti. Aslında yeni bir kitapla ilgili hazırlıklar, formatlar, kopyalar, fotoğraflar hazır. Ancak çalışma yaşamıma son verdiğimden, ne sekreterim, yardımcım, editörüm kalmadı... Belki, başka bir bahara...