Bir yıllığına iki liman açma taktiği beklenen sonucu getirmedi. Ancak “Kıbrıs meselesini Türkiye’nin AB yoluna engel olarak koyma” haksızlığını kurumlaştırmış oldu. 8 konu askıya alınırken Kıbrıs meselesi ucu açık AB yolculuğunda sonuna kadar Türkiye’nin önünde tutulacak. Türkiye Kıbrıs meselesini, limanlarını Rum idaresine açıp, eli kanlı Rum idaresini diğer üyelerle eş duruma getirmedikçe (Türkçesi, bu idareyi tanıdım demeden tanımadıkça ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sırt çevirmedikçe) tüm konular kapatılmayacak. Durum bu! Buna rağmen “başardık” diyenler var. Biz bunlara katılmadığımız için bize gücenenler, kızanlar, Türkiye’deki seçimlerde taraf olduğumuzu zannedenler var. Bizi bağışlayacaklarını ümit ederim. Gerçeklerin tartışılabilmesi için olumlu ve olumsuz düşüncelerle yorumların açıkça tartışılması gerekir. Aksi takdirde dönüşü olmayan bir yolun son dönemeçlerine gelinmiş olur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kıbrıs’ın Kuzeyinde yaşayan Türkleri “Türkiye’nin işgalinde kurulmuş, Türkiye’nin bir alt kuruluşu” addetmektedir. Bu saçmalığı Loizudu davasında karara bağlamıştır. Maraş’ın Vakıf arazisinde bir dönümlük bir arsada, üç kuruşluk bir evi olan Arestis davasında da Türkiye’yi “yakarım ha” diye korkutarak “alt kuruluş” olan Kuzey Kıbrıs’taki idaresinde Rumların “ilk müracaat mercii” olarak bir komisyon kurulmasını istemiştir. Bu da yetmemiş, buna “bizden iki yabancı da ekleyeceksin” demiştir. Bu da yapılmıştır. Şimdi bu komisyon Rumların topraklarını iade ve tazminat davalarına bakacak ve Arestis davasında olduğu gibi Türkiye “işgalden kaynaklanan suçu nedeniyle” Rum’a “manevi tazminat” da ödeyecektir. Serdar Denktaş’ın girişimleri ile DP ve UBP’nin desteğiyle Komisyonu oluşturan Yasada leyhimize yapılan değişiklere rağmen Komisyon bu değişiklikler yokmuş gibi hareket etmektedir. Türkiye ve buradaki sorumlular komisyonun bu güne kadar vermiş olduğu kararlarda takip edilen usule bakıp, bir kontrol mekanizması kurmazsa ileride başları çok ağrıyacaktır. Bir bürokratın “biz Rum’la anlaştık” sözü ile müracaatlar Komisyonun onayına sunulmakta, Komisyon da “madem ki anlaşma var” diyerek bu anlaşmaya imza atmaktadır. Bizden söylemesi. Durum bu. Türkiye’nin alt komisyonu Türkiye’nin alt kuruluşu addedilen ve “işgal nedeniyle manevi tazminat” vermek yetkisi ile donatılmış bu komisyonun AİHM’den şartlı tasvip görmesi de Türk basınına “büyük başarı” olarak takdim edilmiştir. Buradaki idarecilerimiz de üzülmeleri gereken bu durum karşısında fazla bir şey söylememekte, “işler iyi gidiyor” havasını desteklemektedirler. Biz endişelerimizi dile getirmeyi, uyarı görevimizi yapmayı yeğliyoruz. “Tebrikler” diyenlerin kervanına katılmıyoruz. Arestis gasp edilmiş Vakıf araziyi yıllardır kullanmaktadır. AİHM bu gerçeği görmedi veya görmek istemedi diye sorumluların hareketsiz kalma hakları yoktur. AİHM’nin kararı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni, hele Ahkâmül- Evkaf’ı uygulamakla yükümlü Evkaf Dairesini bağlamaz. Evkaf dairesi derhal Mağusa Kaza Mahkemesinde Aresti aleyhine “evkafa ait araziyi bunca yıl kullandığı nedeniyle” kira-tazminat davası açmalı ve bundan sonra Aresti’nin bu arsayı kullanabilmesi için kira talebinde bulunmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde Maraş’taki ve adanın diğer yerlerinde gasp edilmiş Vakıf emlâk kurtarılamayacaktır. Diğer yandan Türkiye’nin mahkûm edildiği akıl almaz tazminatları dengelemek için bu hak muhakkak takip edilmelidir. İdarecilerimizin ve özellikle Evkaf idaresinin bu hakkını takipte kusur işlemesi ileride bir çok insanın başını ağrıtacaktır. Bizden söylemesi.