SEVGÜL EROĞLU

İSTANBUL

Yıllardır Anadolu Feneri ile yaşadıkları aşkın fısıltılarını gerçekten duymak isteyenlerin dalgalarla deneyimlediği, Boğazın Karadeniz’e açıldığı enfes görselde;

RUMELİ FENERİ’NDEYİM…

Büyüleyici bir deniz manzarasının uçsuz bucaksız haliyle ayaklarımın altında, hani bulmacalarda sorulan gök mavisinin tam da burada adının layığını bulduğu; Azur rengi…

Gök ve deniz sarmaş dolaş. Ufuk öyle bir panaroma sunuyor ki Karadeniz, haritada sınırları çiziliveren  öyle ufak tefek iç deniz gibi değil…

Hafta sonu havanın buram buram bahara dönüştüğünü görünce hiç gitmediğim, İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında en kuzeyinde Sarıyer ilçesine bağlı şirin bir balıkçı köyü Rumeli Feneri’nde buldum kendimi.... İstanbul Boğazı’ndan  Karadeniz’e ya da Karadeniz’den İstanbul’a girerken ilk giriş noktası. 

Hacıosman Metro terminalinden 150 nolu otobüse  bindiğinizde, doğanın bahşettiği yeşil hep sizi takip ederek beldeye ulaştırıyor. Yolda Kuş Gözlem Kulesi ve Garipçe ise başka tarihlerde gezmeniz gereken yerler olarak notlarınıza düşmekte… 

Hedef; Tarihi çok eski çağlara dayanan eskiçağlarda burada bulunan  yerleşimin adının  Panion olduğu yönünde güçlü kanıtlar bulunduğu ileri sürülen Rumeli Feneri.

Osmanlı Dönemi'ne ait taş kalenin metnini  daha önce duyduğum için ilk oraya yollandım. Enerjimin tazeliğiyle kale gezmek daha bir keyifli olacaktı. 

Rumeli Feneri Kalesi

Kalenin bulunduğu tepeye çıktıkça yavaş yavaş arkamda köy kalırken, sağımda solumda deniz ve kayalar hakim oldu… Burası Rumeli Topçu Kalesi 18. yy’da genellikle Rum’ların konuşlandığı bölge olmuş. 

Kalenin kemerli bir giriş kapısı var. Cumhuriyet döneminde askeri karakol olarak kullanılmış. İki büyük kulesi olan ve IV. Murat zamanında-17. Yüzyılda- yeniden inşa edilen kalede, o dönem 60 asker evi, 100 top, cephanelik, buğday ambarları, bir camii vardı ve 300 asker yaşıyormuş…

Tarihi yerlerde hayal gücüm çalışmaya başlar. Onların hareketlerini izler gibiyim… Ama tabii sola bakıp ufkun ötesinde daha gerçek olan Ukrayna- Rus savaşının ayak seslerini duymak çok ürkütücüydü … Ne tuhaf hayat… birileri can derdindeyken birileri keyifle tarihi gezmeye gelmiş.

Neyse fazla dağılmayayım…

Kemerli duvarlarından Boğaz'ın görüleceği şekilde yamaca inşa edilmiş olan kale. Rum bir mimar tarafından kusursuz bir şekilde inşa edilmiş … Teknik olarak yığma taş tekniği kullanılan kalenin son derece büyük olması ve topçu kalesi’nin altında yer alan sığınaklar da  üst bölümü de eşsiz bir deniz manzarasıyla kaplı …Kale kısmen restorasyon görmüş. Ancak gerekli bakımı almadığı belli. Sizi karşılayan, orayı koruyan, hakkında bilgi verecek hiç kimse yoktu maalesef. Ama Sponge Bop gibi restorasyonlar yapılmasın daha iyi. He he gol attım bu arada…

Kaleyi gezip sizler için fotoğrafladıktan sonra, yanımdan eksik etmediğim kitabımı ve kahve termosumu da çıkarıp, kayalığın üzerine inşa edilen kalenin sol tarafında eşsiz deniz manzarası eşliğinde kendi çapımda piknik yaptım. Taşların arasından çıkan beyaz sümbülleri incitmeden çıplak ayaklarımı yeşil otlarla buluşturdum. İçimden söylediğimi düşündüğüm, şükür duamdı;

‘Hayat verdiklerin için çok teşekkür ederim.’

Manzara çok geniş bir panorama içinde. Fener ve limanı buradan az buçuk görebiliyorum. Karşıda  2  deniz mili  uzakta Anadolu Feneri var ki orayı dört sene önce yazmıştım. İstanbul Limanı bu iki feneri birleştiren çizgi ile kuzey sınırını oluşturmakta. İki köy de bu fenerlerden ötürü Rumeli Feneri ve Anadolu Feneri olarak adlanmış… 

Kırım savaşı- 1855- sırasında İngiliz ve Fransız gemilerinin Boğaz'ın ve Karadeniz'in girişlerini görebilmeleri için yapılmasına karar verilmiş olan fenerler 15 Mayıs 1856'da Fransızlar tarafından Anadolu Feneri’yle beraber kule kısmı yapılarak işletilmeye başlanmış. (Anadolu Feneri ile birlikte hizmete girmiş.) 1933'te Fransızlara verilen 100 senelik işletme imtiyazı iptal edilmiş ve tamamen bize geçmiş.

Rumeli Feneri

Deniz yüzeyinden 58 metre yüksekte,  30 metre boyunda. Üç kademede inşa edilmiş olan fener kulesi lambası ilk olarak gaz yağı  sonra asetilen ile çalışmış. Günümüzde elektrik enerjisi ile aydınlanan fenerin yedeği ise bütan gazı… Fener beyaz ışığı ile 18 deniz mili uzaktan görülebilirmiş. Ben girmedim ama fenerin içinde ayrıca Sarı Saltuk Dede’nin türbesi varmış. (Sarı Saltuk Dede; Balkanların Osmanlılar tarafından fethedilmesinden önce başlıca Balkanlarda ve çevre bölgelerde seyahat ederek insanlara İslâm'ı tebliğ eden Alevî-Bektâşî Şeyhi ve Türkmen bir derviş.)

Resmi adıyla Türkeli Feneri’nin yer aldığı tepeliğin altında da bir balıkçı barınağı ve küçük ve salaş bir restoran bulunmakta.

Kıssadan Hisse

Evet burası görülmesi gereken şirin bir köy. Ancak tarihi dokusuna özen gösterilmesi şart. Böyle özel yerlerin turist kaynaması gerek. Araçlar düzensiz girip çıkmakta, insanlar Karadeniz e düşen serseri mayınlar gibi gezmekte ve otolardan gelen cıstaka cıstaka müzik sesinin o tarihle uyuşmayan ortamı can sıkıcı… Nedendir bilinmez, gerekli olmayan yerlere önem verilip dünya paralar akıtılıyor.