4 MEVSİM MACAHEL

 NAÇADİREV GÖLÜ

Girsin kemanlar Maestro hazır…

HABER: SEVGÜL EROĞLU KAYSERİLİOĞLU

ADI: ARTVİN

BAŞROLLERDE; MACAHEL-BORÇKA-ŞAVŞAT

DÜNYADA EŞİ BENZERİ AZ BULUNAN TOPRAĞA, SUYA VE İNSANA HAİZ…

BİR DOĞA YAPIMI

OYUNCULAR: YAĞMUR, SİS, RÜZGAR, BULUT… GÜNEŞ, AY, YILDIZ,AĞAÇ, DAĞ, DERE, BÖRTÜ BÖCEK

YARDIMCI OYUNCULAR: BİZ… 10 KÜÇÜK DEV  ADAM

YER: KARADENİZ

BU YIL DA ÇEKTİ MUZUR, MIKNATIS GİBİ

VICIK VICIK SU İÇİNDE 9 GÜN, BİZ KURUTTUK O ISLATTI…

GÜNEŞ ÇIKINCA TOPRAĞA YAPIŞAN SİNEKLER GİBİ YER KAPMACALARDAYIZ…

EEEE… KARADENİZ BU…

HIZ GEREK

BELLİ OLMAZ RÜZGARIN NERENE DOKUNACAĞI…

Macahel, Unesco’nun dünyada ikinci ‘Biyosfer rezerv alanı’ –yağmur ormanı- ilan edilirken şanına yakışır vaziyette karşımdaydı yine. Hes denilen dişi çürük canavar bile tam alnının ortasından geçmeye çalışırken o dimdik, o Anadolu’nun vakur kararlılığında, o aşılamaz kibrin altında yatan sımsıcak topraklarda ana gibi şevkatle…

Ne şanslıydım ki buraları tekrar kucaklama fırsatı buldum.

Artvin Doğu Karadeniz’in en bi doğusu, Gürcistan burnumuza kondu konacak kelebek kadar yakın.

‘Yolculuk, her zaman düşündüm onu;
İçimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse güne
şin sonu,
Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.’ 

Necip Fazıl

Gürcü ismiyle Macahel yeni adıyla Camiili halkı , kendine has bir kültürle oldukça zorlu doğa koşullarına direnerek bu harikulade cennetin doğal koruyucuları. Aralarında Gürcüce konuşup kökenlerini de ayakta tutmaya çalışmaktalar…

Tekrar metropole dönmenin hain fikrini dürüp attım torbaya, daldım bodoslama yeşile… kuşa, dağa, dereye…

Bizim, hepimizin rüya sepetine

Buyrun hep birlikte…

Derin bir güzelliğin içinde kavurucu bir sıcakla uyandık çadırlarımızda.

Çadırda uyumak ilk günler biraz şaşırtıcıdır. Nerede olduğunu kim olduğunu hatırlayamazsın- gerçi tam alışırsın sonra dönüş yolu başlar. Bazen geceleri yakın- uzak hayvan sesleri duyulur ürperten garip bir duygu içine girersin ama çadırın en emniyetli yer gelir sana. Perde betonudur sanki duvarlar oysa titreyip durur yağmurda rüzgarda. Hissetmezsin. ( Sadece tuvaletin sık gelir korkuna inat)

İşte tam da orada doğa ve sen kaynaşır bir bütün olursun. Eşit, dengede ve sonsuz… Dua edip arınmanın en güzel yoludur yaradanın karşısında.

Sabahın ilk ışıkları üç dört saat içinde yakalar seni.

Kalk der işte bugün senin için bir armağan…

Biz uyurken mışıl mışıl, nem, ufaktan ben de varım demiş.

Çadırım yanlış konumdan dolayı su almış. Kuru bir giyecek bulamayınca üst üste giymelerdeyim. Ö-hö ö-hö olur bunlar derken

A-ha botlarım da ıslak.  (Olsun kurur demem ise, iki günümü aldı. Şeerliiz ya, kupkuru)

Güneşin sıcak merhameti cömert, davetkarvari halleriyle destek  bulup, hazırladığımız enfes kahvaltımızı yaptık.


Ve batonlarımıza sarılıp başladık yürümeye.

Hedef  Naçadirev Gölü

Coğrafi konumu , hırçın doğası ve iklimi ile ağzı açık bırakan bu bölge, gizli sisler vadileriyle Yüzüklerin Efendisi ya da Harry Potter filimlerinin platosu gibi. Görünmez dağ perileri ormanı yalayıp yutarken, sis bizi gölge gibi takip ederek, sanki bir dansın içine çeken kıvraklıkta.

İşte şu haliyle Avusturya ve İsviçre’ye bin basar.

Bu bölgenin en tanınmış dağları Karçal dağları- Rize bölgesindeki Kaçkar’larla karıştırmayalım lütfen...

(Karçal’lar 3650 metrelik zirvesiyle bu bölgenin en yüksek dağları. Macahel, kuzeyde Acara dağları, doğusunda Karçal silsilesi, güneyinde Küçük Yayla dağları ve batısında Heba dağı ile dört bir yandan çevrelenmiş. Avrupa ve Orta Asya’daki en büyük ve doğal ormanlardan biri burada. Balta girmemiş ormanlara ve insanların ayak basamadığı vahşi ve gizemli güzelliklere sahip. Dağlarında yüksekliği sebebiyle de tabii buzul göllerini bünyesinde barındırıyor. Karçal Dağları; Çoruh Vadisi, Berta Vadisi ile sınırlı. Bir diğer kısmı ise Gürcistan sınırlarında kalıyor. Doğal güzellik açısından tam bir hazine buralar! Tabii kıymet bilene)

İşte duygusal gelgitlerim ve doğanın gerçek yüzü. Ruhsal bir ritüelin tatlı tınılarına adım adım coşkuyla ilerliyoruz.

Yaşasın güzellikler

Şükürler olsun açık üçüncü gözüme !

60 dereceden fazla açılarla taş toprak bitki örtülerinde ilerlerken arada bir etrafıma bakıyorum. Kayalardan oluşan zirvelere bakıyorum. Ve dört bir yanımın dağlar tarafından sarıldığını farkediyorum. Ne kadar çabuk ve farketmeden değişiyor ortalık. Aaa o bitki ne, yok bu kekik, bu adaçayı, pembe mor sarı, ne güsel mantar yaa deyip lay lay giderken, aniden bir sis perdesi sardı etrafı.

Ve rüzgar ayağımın altındaki bitkileri esnetmekten minik mancınıklara benzetti. David Hamilton mı çekti bu puslu yaşayan fotoları? Ay ben bi paralize oldum yaa…

Yağmur koşa koşa yakalamakta bizleri. Hızlanırsam küçük kayrakların beni çekeceğini biliyorum. Düşmek pek akıl karı değil bu şartlarda. Macahel’i sevmek gerek. İnanmak gerek. Sabırla beklemek gerek diyorum. O yine güneşini burayı sevip koruyanlara gösterecektir. Ben çok seviyorum seni diyorum zangır zangır titrerken. Üşüyorum ama ter içindeyim.

Garip bir ikilemde ayaklarım zorlanıyor. Ancak;

Bulutlar, sisler, deli ormanlar, şelaleler, yarlar, heybetli ve dumanlı dağlar, sarp kayalar, binbir çiçek ve berrak dereler, ıssız dar patikalar, yaylalar, bulut öbekleri, krater gölleri aklıma geldikçe yürümenin zorluğu uçup gidiyor…

Arada bir mabadım dikenli otlarla kavuşmakta. Fırt kayıveriyorum yerçekimine teslim olup…

Birisi, kızım ne işin var kalk Nişantaşı’ndan gel burda örselen demekte. Aldırmıyorum.

Benim derdim buraların kışı ve kapanan yollarında yöre halkının çözümleri… Sorularım bol; Yüzyıllar boyu insan ile gizli bir denge içinde mi Karçallar? Cevabım hazır. Evet tüm bu ekosistem Karçal dağlarında yüzyıllardır gizli ve her şey tam bir denge içinde.


Bu arada kafamda ki Sevgül, Vivaldi ve Dört Mevsim bulutlarla horon tepmekte.

Naçadirev, Karçallar’ın en bilinen geçidi ve burada 3070 metreye ulaşıyoruz. Her türlü mevsimi yaşattı sağolsun. İlikler de ıslandı çok şükür.

Ziyaret Tepesi’nde kısa bir dinlenmeden sonra yola devam.

Naçadirev geçidinde aynı adla bilinen Naçadirev Krater Gölü bir tepenin ardından aniden göründü.

Geçen sefer ki  gelişimde yüzmemize izin veren göl , bu kez gelinlik kız gibi yüzünü sislerle peçe etmiş, açıp kapamakta.

Naçadirev gölü için anlatılan efsanelerinde ki Huri ülkesi kraliçelerinden Tamara gibi bu gölde yıkanamayacağımız anlaşıldı. Sis ve ıslaklık kol gezmekte...

Tamara gibi giremedik göle bu kez, ama ruhunun buralarda dolaştığına inanırsak onunla selamlaşmayı da başarırız diye iç geçirdim.

 “Naçadirev hep sislidir” derler. Kimbilir belki Tamara’yı kamofle ediyordur.

Güzeldir efsaneler.

Alır götürürler bir yerlere…

Bu arada bu bölgenin diğer gölleri; Boğa Gölü, Kız Gölü, Yüzen Göl, Çimli Göl, Kalp Gölü, Yıldız Gölü, Şireta Gölleri, Balık Gölü bildiklerim. Borçka ve Şavşat’ın iki ayrı meşhur gölü ise mağlum Karagöl… Onları görmek ve ulaşmak gayet basit.

Böyle tırmanıp gebermeden, al işte göl ne çıkıp iniyorsun diyenler için.

Güzel bir rotaydı.

Yerel rehberimiz Cihat Küçükaltun’a teşekkürlerimizle…