MARSİLYA

Turumuzun ilk durağı Marsilya idi, rahat bir uçak yolcuğunun ardından indik ve hava biraz serindi ve de yağmurlu. Panoramik şehir turu ve 19. Yy kalma Notre Dame De la gadre basilikası, eski liman ve Marsilya Katedralini gördükten sonra otelimize doğru yönlendik. Rehberimiz çok kültürlü, tarihi de anlatan hatta mitolojiye kadar giden bilgi sahibi, neşeli, Zeki, esprili, pratik ve çözüm odaklı bir beydi. İlk gün kaldığımız yeri pek beğenmedik çünkü yağmur şiddetliydi ve oda kapıları dışarı açılıyordu. Böyle turların zorluğu her gece farklı şehirde kaldığınız İÇİN sürekli bavul açıp kapatmak biraz yorucu oluyor bu anlamda gemi turlarını şiddetle tavsiye ederim. Sabah kahvaltı alanları saatli ve milletlere göre ayırmışlar işte bu en çok yadırgadığım durumdu ve böyle uygulama yapan otelleri tercih etmemelerini önerdim. 

NİCE

Nice’e doğru yola çıktık, otobüste çoğunlukla kadınlar vardı ve herkesin çantasından börek kek çıkıyordu, eh yollar uzun karşı koymak zor ikramlara. 

1950’lerde Brigitte Bardot’un başrolünü oynadığı ‘Ve Tanrı Kadını Yarattı’ filmi ile Avrupa sosyetesinin göz bebeği olan St. Tropez’e geçtik. Elbette tüm süper ünlülerin fotoğrafları olan setin önünde yaraşır pozlar verip, bu anı ölümsüzleştirdik. Yağmur hep vardı ama engelleyemedi bizi. Veeee Niceeee adı gibi çok güzel, bizim Antalya şehrimize benziyor, geniş sahili yazın çok dolu oluyormuş, zaten deniz her zaman ruhuma hitap etmiştir. Nice yazısı önünde çocuk muzurluğunda neşe ile hep beraber fotoğraflar çektik. Nice limanı, çiçek pazarı, adliye sarayı ve ünlü yürüyüş caddesi La Promenade des Anglais ile tanışıp gezdikten sonra sıralanmış restaurantlardan bize en yakın ilgiyi gösteren anlatan ürünlerini mekana girdik ve deniz ürünleri tercih ettik, tavsiye ederim, iletişim konusunda tüm gezi boyunca hiç sıkıntı çekmedik. Sonrasında otelimize geçip konakladık, insan varınca yorulduğunu anlıyor havanın soğuk olması ayrıca etkiliyor tabii yani bahar ayları daha doğru zaman bence. Nice hatırımda gayet fresh mutlu ferah rahat bir yaz şehri olarak kaldı, tekrar gelmeliyim dedim. 

  

Fransa’nın parfüm başkenti Grasse gittik, aslında aşırı yağmurdan yollar kapalıydı ertesi gün gittik ama şimdi güzergahı bozmayayım. Buradaki parfümlerin özelliği tek olması, yani üretilmiş ve siz oluyorsunuz onu kullanan, fabrika teşhir alanında, parfüm yapımının tüm aşamalarını gördük, ben koku konusunda çok hassasım ve sadece Fransa’da olan uzun yıllar kullandığım parfümümü almayı kafaya koyduğum için daha sonra şehir merkezindeki alışveriş merkezinden bulup aldım, Türk olduğum için ve avm kartı aldığım için indirim aldım, mutlu oldum.=

Grasse parfüm fabrikası

  

SANAT KÖYÜ GEZİSİNDEN

   

  

CANNES

    

Dünyaca ünlü film festivallerine ev sahipliği yapan Fransa’nın Güney sahillerini gezimizdeki durağımız Cannes. 

    

Burayı ömrümüzce unutamayız neden mi? Az sonra anlatacağız hepimiz şok olduk! 

Cannes çok güzel bir şehir tabii yağmur ve fırtınadan görebildiğimiz kadarıyla, Fransız rivireasının en ünlü şehirlerinden biri olan bölgede Festival binası, Croisette bulvarı ve meşhur caddesinde giderken yerde dünyaca ünlülerin el izleri vardı, isimlere bakarak ilerledik. Meşhur kırmızı halı da poz vermezsek olmazsa olmazdı ama müthiş bir rüzgar ve yağmur, fırtına şeklindeydi, mücadele de versek yine de o fotoğrafları çektik, buraya kadar gelmişiz olur mu çekmeden? Sonrasında güzel Restaurantlara girmek istedik ama almıyorlar kapatacağız dediler öyle şaşırdık Kİ çünkü daha saat oldukça erkendi, akşam üzeri dört civarıydı ama hava çok sertti. Birden sanki hava saldırısı oluyormuş gibi sirenler çaldı ve bir kadının anonsu tüm şehirde duyuldu meğer hava şartları çok kötü olduğu İÇİN sokağa çıkma yasağı hatta şehri boşaltma başlamış, hemen hızlıca bir yerde yiyip otobüse geçtik ve dağda olan otelimize doğru tırmanışa geçtik. Tam da hava bu kadar kötü olacak zamanı buldu dedik ama durum ciddiydi maalesef sonradan öğrendik yağmur nedeniyle toprak kayması ile ölümler olmuş. Otelimiz güzeldi ve biz sırılsıklam ıslanmıştık ayaklarımız göllerde gezdi kısa sürede olsa, neyse her türlü tedbiri almıştık, yedeklerimiz ile değiştik ve dinledik. 

MONACO/ MONTE CARLO

Gece Monte Carlo’ ya geçtik. Çocukluğumda tanıdığım Prenses Gracy Kelly ve kızları Stephanie ve Caroline ilgimi çekmiştir, özellikle annelerinin trajik ölümü ve sonrasında kızlarının savrulan hayatları beni üzmüştür. 

Vatikan’dan sonra dünyanın 2. Küçük Bağımsız devleti olan Monako Prensliği Saray Tepesi ile gösterişli casinoları ve renkli gece hayatı ile jet sosyeteye hitap ediyor, Avrupa’nın en ışıltılı noktası olan Monte Carlo da bol bol fotoğraf çektirdik. Ömer Şerifin oyun oynadığı tarihi casinoya da baktık gezdik. Zaman az olduğu için ayrıldık ama gece gitmemiz Işıl Işıl şehri görmemiz açısından iyi oldu. Etrafta tabii ki müthiş bir zenginlik göze çarpıyordu. Çok şık zarif çiftler gece davetlerine yetişme telaşı içindeydi sanki orda hiç çocuk yoktu, elbette vardır ama aldığım hissi anlatmaya çalışıyorum, dostlar dünyada çok çeşitli hayatlar var, ruhunuza en yakın olanı benimseyip çağırmanız, yaşamanız için yeterlidir, deneyin göreceksiniz. Ve çok sevdim bu ışıltılı canlı yaşayan elit şehri, ülkeyi.

    

GENOVA 

Cenova liman şehri, geziyoruz tabi bol fotoğraf alıyoruz, limanda korsan gemileri var, çocuklar gibi şamata yapıyoruz. Olmazsa olmaz biraz alışveriş ve hediyelik eşya alıyoruz, pratik yöresel lezzetleri tadıyoruz. Piazza da Ferrari, maçların oynandığı stadı, San Lorenzo Katedrali görülecek yerler arasında, dolaşırken ‘kadına şiddete hayır’ sanatsal çalışmalı pankart çok hoşumuza gitti. Güneşli açık Havada kahvelerimizi de içip tekrar yola koyulduk. 

MİLANO

MİLANO bambaşka gerçekten direkt o havayı soluyorsunuz. Size geçiriyor hemen tüm kültürünü, canlılığını, ya İtalyanları seviyorum, bizler gibi sıcakkanlılar, aile bağları güçlü, sanatçı ruhlular, şehir moda merkezi bunun yanında Da Vinci gibi olağanüstü müzeleri var. 

   

Panoromik tur ve MİLANO kalesi görülecekler arasında. 19 yy da endüstri devrimine damga vurmuş, Avrupa’ nın ilk kapalı çarşısı olarak ‘ Galleria ‘ ziyaret ettik. Ama yanılıyorlar ilk ve en büyük çarşı Kapalı Çarşıdır. Bunu yeni yazdığım çocuk kitabında da belirttim. Fransız ünlü mühendis Eifell , Eifell kulesinin yapımını burdan esinlenmiş. Dev alışveriş merkezinin baktığı devasa meydanda tüm ihtişamı ile gotik sanatının yoğun bir şekilde görüldüğü Duomo Kilisesi yer alıyor. Üzerinde 2000’den fazla heykelcik ile dünyanın 4. Büyük kilisesiymiş, ısrarla yapımı tam bitmiyormuş bilinçli olarak. Müzeye yetişemediğim için çok üzüldüm mutlaka bir gün arkeoloji okuyan kızım ve ilgili oğlum ile Da Vinci müzesine gitmeyi istiyorum. Meydanda güzel bir Restaurantta oturup annem ve teyzem ile güzel birer pizza yedik, çok lezzetliydi. Modanın merkezi caddelerinde vitrinleri gezdik içleri de sıcaktı o soğuk havada, ah söylemeyi unuttum Gallerianın girişinde meşhur Gül şeklinde yapılan dondurmalar var, tekrar gelme sebeplerimden biri olsun, soğukta almadık dondurma. Çok sevdim Milano’yu hatta kendimi biraz oraya ait hissettim. Yine geleceğim.

COMO GÖLÜ/ İSVİÇRE

HUZURUN ADI COMO GÖLÜ

Nasıl sakin nasıl durgun nasıl huzurlu ba­yıldık. Tabii ki gölde tekne ile gezdik, bol foto ve video aldık. Biliyorsunuz gölün çevresi jet sosyetenin evleri ile dolu, ünlü aktör George Clooney de bu kişilerden biri. Cafelerinde kahvelerimizi içtik, biraz alışveriş yaptık.

  

Alpler’in eteklerinde uzanan, büyüleyici manzarasıyla, Lombardiya bölgesinin buzul gölü Como ve çevresini gezdik. Hayat alışılmışın dışında sakin, ayrıca noele yakın olduğu için Marsilya’da da olduğu gibi meydanda renkli standlar açılmış, hediyelik eşyalar  ve yiyecekler, giyecekler var. 

Ardından dünyaca ünlü markaların olduğu büyükçe bir outlete gittik ve biraz alışveriş yaptık. Her yer çok sakin ve düzenli. Outlet ziyareti ardından, Alpler’in eteklerinde bulunan İsviçrenin en şık ve varlıklı göl kasabalarından birisi olan Lugano’ya gittik ve tabii yine bol bol fotoğraflar çektik. Hatta gezdiğimiz parkta aşırı sakinlik bana sıkıcı geldi ve hepimiz orda şamata yaptık, bizim şen kahkahalarımız ile ortalık neşelendi bence düşünsenize hiç bir gelişme olmadığı İÇİN Meclis 2 dönemdir toplanmıyormuş bile, canını sevdiğim ülkemde olay olmazsa nerdeyse şaşıracağız, işte canım bundan sıkıldı demek bunca güzelliğin içinde, hareketli yaşama alışmışız, ya onlar bizim gibi akışla karşılaşsalardı, düşünemiyorum hallerini bundandır Kİ ve de genlerimizden elbet, daima mücadeleciyiz. 

Müthiş yoğun, hızlı ve dolu dolu programın ardından gezimiz bitti, uçağımıza binip yurdumuza döndük ve ben hep olduğu gibi İstanbul boğazını çok özledim, hiç bir yere değişmem , öyle mistik öyle ulvi bir havası var Kİ canım İstanbulumun ama arada gezip dönmeli. Yeni gezilerde ve anılarda buluşmak üzere dostlar