SEVGÜL EROĞLU

İSTANBUL

Ben bu keyfe düştüm düşeli bu kadar çok güzelliğe ulaşmak için paniklerdeyim arkadaşlar…

Burnumuzun dibi. İstanbul’a en fazla 3 saat uzaklıkta…

Ama bu kadar güzel bir parkur ve huzur dolu atmosferi keşfedememiş olmak bana tuhaf geldi. Biz bu kadar mı şehrin sıkıntılarına düşmüşüz a dostlar…

Haftasonu kesinlikle katılırım dediğim bu yürüyüş tam 17 km tuttu. Hiç anlamadım gün nasıl bitti. Hele de yorgunluğumu hiç farketmedim. Taaa ki eve gelip duş yapıp kafamı yastığa koyana kadar, sabah kendime geldim.

Rüya gibi bir gün. Meğerse böyle bir yürüyüş ve tırmanış için.çadırla olmak zorunda değilmiş. Bu, genelde İstanbul’dan uzak yerlerde ulaştığımız parkurdu, tırmanıştı.
Ve de süpeeeerdi.

Doğal güzelliği, tatlı inişleri çıkışları, ağaçların içinden, şırıl şırıl bir derenin peşi sıra, bizi tepeden takip eden sıradağlar arasından göz kırpan güneş, muşmula ağaçlarının dallarında o masum sallanışlarına tanık olmak…tek kelimeyle çok güzel çokkkk.

Yürüyüşüme çaktırmadan ormandan izin aldım Şamanlar gibi. Nedense doğa ve Şamanizm kafamda ayrılmaz bir ikili.

(He He ben ritüellerin kadınıyım.)

Sevgili orman meşe ve gürgen ağaçlarıyla bize geçit verdi.

Yuvacık barajında toplanan arada sırada minik çavlanlar yapan, bir de alabalık çiftliğinin oluşturulduğu ( Biz görmedik) Karpuzçatlatan Vadi olarak da bilinen rotaya daldık.
Derelerden bazen geçtik bazen sol kolumuza alıp yürüdük de yürüdük.

Vadi  ikiye ayrılınca da  solu takip ederek, çok tatlı bir çıkış ve uzun bir rampayla, Kız Kale kalıntılarının bulunduğu tepeye tırmandık. Kaya tırmanışıydı çıktıkça manzara enfesleşti. Köroğlu dağları’na tırmandığım gün geldi aklıma. Ufkun alabildiğince uzanan irili ufaklı dağların endamlı havaları, ağaçlar kuşlar börtü böcek… (Dik ve sık bir ağaç yapısı ile dikkatli çıkmak gerek tabii…) Çok dikkatli olmak lazım zira üç tarafı uçurum. Serindere Vadisine hakim çok güzel bu manzarayı yeşillerin içinden seyretmek de ayrı bir keyif. Fotoğraf çektikçe sanki anı dondurmak istedim.


Burada bölgeye hakim sarp yamaçların olduğu bu tepede varoluşçuluğu deneyimledim.

Ama yine insanoğlunun bitmek tükenmeyen hırsı. Kocaman kocaman kuyular açmışlar ve içine odunlardan merdiven yapmışlar. Maksat altın aramak. A be kardeşim kimden öğendin bu kazıp altın arama işini?

Bak biz kuşburnu ve sumac ağaçlarının farkına vardık. Siz yerin dibine zaten gireceğiz ne kazıp duruyorsunuz ki?

‘Doğa Ana sen ne cömertsin. Biz senin kıymetini niye bilemiyoruz?’

Yuvacık Barajına varmadan önce bir tünelden de geçtik. Bu arada  tünel daracıktı ve maalesef karanlıktı. (El feneri şart)

Doğaya açılmak, kendimi keşfetmenin diğer adı. Tüm gençleri de bu keşfe davet ediyorum.

Kız Kale’sinden geri dönüş yolculuğumuz daha kolaydı.

O yılankavi hareketlerle aşağı iniş, tadına doyulmaz fotoğraf karelerini sağladı. Fotoğrafları sizinle paylaşmak da ayrı bir keyif. Derenin sağından santrale doğru gittik.

Serindere vadisinin girişinde ( Ya da çıkışı rotaya başladığınıza göre ) bir hidro elektrik santrali var. Ve tabii yapay da olsa suyun sesini keyifle dinleyeceğiniz bir çağlayan.

Güzellikleri hazanı sevinci gerilerde bırakarak aracımıza bindik. Bu coğrafyayı geride bırakarak. 130 km uzaklıktaki İstanbul’a doğru  yavaş yavaş uzaklaştık.


O güzelliklerin, dolu dolu bir hazzın keyfiyetini çıkarırcasına kimseden ses çıkmıyordu…