Hey Emma! cesur kadın.  Günümüzde ihtiyaç olarak adlandırdığımız şeylerin nasıl da kölesi oluyoruz. İşlerimizi yapmak için makinelere esaretimizin artması, elektrik olmayınca hayatin durması gibi. Teknolojiye olan güvenimiz tartışılmaz. Bana kalsa radyodan gerisini alıp atacaksın. Benim çocukluğumda hayallerimizle koşturarak oynardık. Eve bile girmek istemezdik.  Sokaklar bizimdi.    
Zorlu şartlarda hayatta kalmanın yollarında seni gördüm. Günümüzde, metropollerde evden işe gitme süresi yarım saatten kısa olanlara gıpta ile bakıldığı, şehir dışına çıkıp, temiz hava ile karşılaşıldığında oksijen zehirlenmesine yol açan hayat formunun içinde akıp gidiyoruz. Artık karbon monoksite o kadar alıştık ki, temiz havaya çıkınca fazla oksijenden başımız dönüyor, karnımız acıkıyor, uykumuz geliyor.   Çok mu sevdik biz bu yaşamı?
Yeryüzünde bulunduğumuz zaman diliminde hayatımızı dokuzdan, altıya hapsediyoruz. Yapay ihtiyaçlar, anlamsız hedefler ve bu sistemin işlemesinde rol almakla geçiyor ömrümüz. Bilhassa trafikte nasıl bir vahşi hayat yaşadığımız apaçık ortada.
İnsanı fazlasıyla yoran bir hayat.  Ama biz seviyoruz, terk edemiyoruz. 
Sizler,   hiç hayal kurdunuz mu? Plan yaptınız mı? Dağlık, yeşillik bir alanda yaşamak isteğinizle ilgili. Ben düşünürüm ara ara. En çok istediğim şeylerden biri, şehrin gürültüsünden kurtulup sessiz sakin bir yerde kendi kendime yaşamak.   Emma bunu başarmış. Modern hayattan uzaklaştığı küçük dünyasında çok mutlu ve huzurlu olduğunu söyleyen Emma   Oxfort Üniversitesinden dereceyle mezun olmuş. “ Yok, artık ancak filmlerde olur” dediğimiz hayat tarzını 2000 yılında ormanda inşa ettiği Ritanya’nın West Wales bölgesinde, adını Ruh Evi koyduğu, kendi imkânları ile yaptığı evde teknolojiden tamamen uzakta bir yaşam tercih etmiş.
Emma, Çocukluk günlerimizin masal saatlerinde, masal kitapları arasına serpiştirilmiş bir hayatın kahramanı, hayallerimizde hareketlenen, kurgulanan bir varlık gibi.
******
1955 doğumlu Emma’nın 2000 yılından beri doğa içine teknolojiden uzak yaşadığı kayıtlarda.” Bana gerçeklik olarak tanıtılan hiçbir şeyi bundan sonra hayatında barındırmak istemiyorum.” diyen Emma böyle özetliyor yaşam felsefesini.
Oxford üniversitesi mezunu olan kadın, 15 yıldır medeniyetten uzak yaşıyor. Bir müzisyenin kızı. Ailesi ülkenin en pahalı yatılı okullarından birine göndermiş. Emma ardından Oxford’da başladığı Çince eğitimini dereceyle tamamlamış. 
Ormanda kendi inşa ettiği evinde, teknolojiden uzak bir hayat süren kadın 2 keçisi, 7 tavuğu ve 2 atıyla yaşıyor. Kendi enerjisini kendi üretiyor. Yakındaki bir su kaynağından da suyunu sağlıyor. Eski kocası ve çocukları şehirde konforlu evlerde yaşıyor, Nehirden su taşımayı, odun kesmeyi, sebze yetiştirmeyi, tavukları ve keçileriyle ilgilenmeyi seviyor.
Medeniyetten uzak bir yaşam sürmesinin sebebinin ‘dünyaya daha az zarar vermek’ olduğunu söyleyen Emma evinin hemen yanı başındaki ormanda bulunan bir yerde, derme çatma bir tuvalet yapmış.   Emma’nın hayatını nerde nasıl yaşadığı değil, yaşama, atıklarımıza dair anlamlı bir söz söylemiş:
 “lağım sistemi, kendi pisliğinizin sorumluluğunu alamamanızdan başka bir şey değil. Pisliğinizi kendinizden uzaklaştırıp denize döküyorsunuz.”-diyor Emma  Orbach. 
İlginç bir hayata sahip olan kadın
Emma evinin civarına başka evlerde inşa etmiş ve buraları dönüşüm ve iyileşme mekânları olarak kiralıyor, elde ettiği bağışlar ile temel ihtiyaçlarını giderip vergilerini ödüyormuş.
 ‘Bir ormanda uyanmaktan, geceleri gökteki yıldızları izlemek, doğayla iç içe yaşamaktan mutluyum.” diyen  Emma 3- 5 kişiyle  komün yaşam kurmak istiyormuş. 
Komün yaşam; insanlara yalnızca kendisinin değil de başkalarının da kendisi gibi insan olduğunu unutturmayan, paranın kullanılmadığı takas yönteminin olduğu bir yaşam. 
Ayrıca bazı kaynaklara göre  “İnsanlık Tarihi’nin en az 2 milyon yılı komünal bir yaşam olarak geçmiş. Bunun 1 milyon yılı komün gücünün olgunlaşmasıyla, 40 bin yılı komün yaşamının gelişmesi ve güçlenmesiyle geçmiş. Yani bugünden yola çıkarsak insanlık tarihinin %99'u komünal bir yaşam biçiminde geçmiş. 
Geriye kalan insan tarihinin %1'i bile bulmayan tarihinde ise komün anlayışının tam bir zıttı anlayış insanlığa hükmetmeye başlıyor ve İnsanlığın çözülüşü de böylece başlamış oluyor. 
Tekrar kendime döndüm. Doğaya uyum sağlamak kolay mı?  Sessiz sakin bir yerde, özellikle tropikal bir adada yaşama hayalim var. Meyveleri ağaçlardan koparıp yemek gibi.  Ama zor işler bunlar kolay değil maalesef, memlekette emekli olunca bile doğru düzgün yaşayacak halin kalmıyor ki, en olası gelecek planım, emekli olduktan sonra tasımı tarağımı toplayıp, unumu tuzumu eleyip bir sahil kasabasına yerleşmek olabilir. Hepsi birbirinin aynı görünen site evlerini tercih etmem pek. Çiftlik, dağ evi, taş ev gibi evler üzerine derin hayaller kurmak istemiyorum. Bana çok uzak gibi geliyor.
Bu arada kapitalizmden kopmak imkânsıza yakın. Kendime kütükten,  taştan bir ev yapmaya kalksam, kredi kartıyla kütük alacağım, taş alacağım.  Aylarca bankaya ödeme yapacağım. Yani sistemden tamamen ayrılmak zor. Ayrıca Emma’nın bir videosunu izledim. Kırmızı çorapları, kullandığı kapları, giysileri “ Bu Benim Tarzım “yarışmasını çağrıştırdı.
Ayrıca doğada yaşamak bedenen ve ruhen sağlıklı olmayı gerektirir diye düşünüyorum.  Sessizlik ve sakinlik ruhen ve bedenen sağlığımızı da olumlu etkileyecektir.  Şehir hayatı mı bizi etkiliyor, biz mi şehirleri yoruyoruz,  bilmiyorum ama bildiğim şu, yaşadığım şehirde hastaneler tıklım tıklım dolu. Randevu almak bile en az 15 gün sonrası. Ya değilse bu karmaşada nasıl baş ederiz kendimizle. 
Ben basit yaşam tarzına giren seyahati seviyorum. Çocuklarla iç içe olmayı seviyorum. Çocukları çok seviyorum, çocuklar da beni çok seviyor, aramızda ciddi bir bağ var.  Çocuk sesleri ile besleniyorum. Çocuk seslerinin olmadığı bir dünyada nasıl yaşarım? Yalnızlığın derinliği ve sadece doğa düşünülebilir mi? Koşuşturmaca ile sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz.  Daha ne olsun.
Ayrıca, biz kendi dünyamızda; Milyonlarca yıl önce kazanılan aşk, sevgi, vicdan gibi değerleri tüketmekle meşgul mitolojik varlıklarız.  Farkındayız.  Farkında olduğumuzunda farkındayız.
Bugün günlerden Pazar Emma,
“Dünyanın ekseni etrafındaki dönüşünde sen her gün dinlenirken ben bugün dinleniyorum.” diyen çoğunluğun selamı var…
Kaynak: http://www.dailymail.co.uk/news/article-2254397/Oxford-graduate-quit-mainstream-society-live-hobbit-style-existence-mud-hut-Welsh-hills.html