“ Her ülkenin üç çeşit zenginliğe sahip olduğu söylenebilir: Ekonomik, kültürel ve biyolojik.

İlk ikisini çok iyi anlıyoruz; zira bunlar, günlük yaşantımızın esas meseleleridir.

Biyolojik zenginlik çok daha az ciddiye alınmaktadır. 

Bu öyle vahim ve stratejik bir hatadır ki, zaman geçtikçe artan bir şekilde pişmanlık duyulacaktır.”

Edward O. Wilson

“Dünya Sulak Alanlar Günü”, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve geniş bir izleyici topluluğunun katılımıyla Dedeman Otel'de gerçekleştirildi.

Su yönünden, sanılanın aksine zengin bir ülke olmadığımız yıllardan beri söylenir. Doğrudur. Nufüsumuz, nüfusumuzun dağılışı, ülkemizin bir tarım ülkesi olduğu dikkate alındığında, su yönünden zengin sayılamayacağımız kaynaklarımızı gözümüz gibi korumamız gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar. Su yalnızca (H2O) değildir; su, ülkelerin geleceğini doğrudan etkileyen çok yönlü bir zenginliktir. Suyun, maddi değerinin yanı sıra, sosyal ilişkiler açısından, ruhsal ve dinsei açıdan, estetik açısından, güzel sanatlar açısından, eğitim ... açısından hiç de göz ardı edilemeyecek sosyo-kültürel değeri vardır. 

Dedemen Otel'de gerçekleştirilen Dünya Sulak Alanlar Günü'nde yapılan film gösterileri, Orman ve Su İşleri Bakanı  Veysel Eroğlu'nun ve konuyla ilgili bilim adamlarının yaptıkları konuşmalarda, sularımızın ve sulak alanlarımızın ülkemizin geleceği açısından ne kadar önemli olduğu ve bu konuda yapılan çalışmalar, elde edilen gurur verici başarılar ve yapılması gereken çalışmalar anlatıldı. 

Dünya Sulak Alanlar Günü açılış konuşmasını yapan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdür Yardımcısı Sayın Mustafa AKINCIOĞLU, sulak alanların değerini belirtti ve "Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü personeli ile birlikte, Ülkemiz Doğal Kaynaklarının, çocuklarımıza sağlıklı bir şekilde aktarılması için elimizden gelen gayreti göstermektedir. Bu kapsamda ülkemiz sulak alanlarının bizim için ne kadar önemli bir varlık olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Sulak alanlarımız bitkiler ve hayvanlar için değil, tüm insan oğluna hizmet eden değerli ekosistemlerdir. Bizim insanoğlu olarak görevimiz, bu alanları gelecek kuşakların kullanımına da açmaktır. Bu bağlamda herkesi yanımızda görmeyi arzu etmekteyiz" dedi. 

Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla, bakanlığının yaptığı çalışmaları anlatan Orman ve Su İşleri Bakanı Prof.Dr.Veysel EROĞLU, sulak alanları tanımladı ve "Sulak alanların hem korunması hem de ekosistem açısından önemini vurgulamak için bunları eko-turizm merkezi haline getirmeyi planladıklarını" belirterek,  "Özellikle sulak alanların hem korunması hem de ekosistem açısından önemini vurgulamak için bunları eko-turizm merkezi haline getirmeyi planladık. Yani orada özellikle vatandaşların gözleme kuleleri ile çeşitli kuşları seyretmesine, en azından etrafı dolaşmasına, hoşça vakit geçirmesini sağlayacak eko-turizm merkezleri haline getireceğiz. Bu çalışmalar devam ediyor" dedi.

Bakanımız konuşmasında Türkiye'nin 14'ncü Ramsar alanını da açıkladı. "Özellikle Nemrut Kalderası'nın tabiat anıtımızı 14. Ramsar alanı olarak ilan ettik. Ayrıca geçtiğimiz yıl 28 sulak alanımızın biyolojik çeşitlilik araştırma projelerini tamamladık" dedi.

Türkiye'de eko-turizm merkezi haline getirilecek olan sulak alanları açıklayan Bakan EROĞLU, şunları söyledi: 

"Balıkesir'de Manyas Gölü, Bursa'da Uluabat Gölü, İzmir'de Gediz Deltası, Konya'da Kozanlı Gölü, Muğla'da Dalyan ve Tuzla Gölü, Samsun'da Kızılırmak Deltası, Sivas'ta Tödürge ve Çimen Yenice Gölü, Tokat'a Kaz Gölü, Kars Kuyucuk Gölü, Kayseri'de Sultan Sazlığı gibi alanlar eko-turizm merkezi haline getirilmeye başlandı."

 Eylem planları hazırlamanın çok önemli olduğunu vurgulayan EROĞLU, "Bir plan, bir hedef koyarak bir plan ve program dahilinde işler üretmek temel esastır. Biz hükümet olarak her işte plan yapıyoruz. Sulak alanlar yönetimi ile ilgili plan hazırlandı, inşallah bu plan çerçevesinde yürüyüşümüz devam edecek. Çünkü büyük hedefler koyuyoruz. Hedefi olmayan kurumlar silinmeye mahkumdur. Bizim de bakanlık olarak çok büyük hedeflerimiz var" dedi.

Yaklaşık 48 şehrin su problemini çözdüklerini belirten Bakan EROĞLU, "Şu ana kadar problemli olan yaklaşık 48 şehrin su meselesini kökünden çözdük. Plan yapmasaydık, bu mümkün değildi. 2007 yılında muazzam bir ağaçlandırma erozyon kontrol eylem planı seferliği yapalım dedik ve 2012 yılında büyük bir hedef koyduk. Bütün illerdeki hedeflerimizi planladık. Geçtiğimiz yılın sonunda birinci dönem eylem planı tamamlandı. Yıl sonunda baktığımız zaman, 2 milyon 420 bin hektarla gerçekten hedefin üstün de bir başarı sağladılar" şeklinde konuştu.

Su ve sulak alanlar ülkemizin geleceği açısından çok önemli bir konu. O nedenle bu konuda çalışmalar yapılması teşvik ediliyor, çalışanlar, başarı gösterenler ödüllendiriliyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığı da, Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla, bu konuda takdire layık çalışma yapanları ödüllendirdi. Bakan Veysel EROĞLU, “Bilim ve Araştırma”, “Yönetim”, “Eğitim ve Tanıtım” dallarında ödüle layık görülenlere plaketlerini verdi, çalışmalarından dolayı kutladı.

 Bu yıl, "Bilim ve Araştırma" dalında üstün  başarı ödülünü Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU, bu daldaki teşvik ödülünü Doç. Dr. Çağan ŞEKERCİOĞLU adına Kuzey Doğa Derneği Bilim Koordinatörü Emrah ÇOBAN, "Yönetim"  dalında Sulak Alan Üstün Başarı Ödülünü Van Valisi Münir KARAOĞLU, aynı dalda Teşvik Ödülünü İzmir Kuş Cennetini Koruma Birliği Müdürü Tamer SEYİS; "Eğitim ve Tanıtım" dalında Üstün Başarı Ödülünü Prof Dr. Ahmet ALTINDAĞ, aynı dalda Teşvik Ödülünü Ahmet Sönmez YANARDAĞ adına 11. Bölge Müdürü Emin KARAMAN aldı.

SULAK ALANLAR POSTER SERGİSİ

Ödüllerin verilmesinin ardından Sulak Alanlardan Yansımalar “Fotoğraf Sergisi” ve “Sulak Alan Biyolojik Çeşitlilik Araştırmaları Poster Sergisi” ‘nin açılışını Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU, Müsteşar Prof. Dr. Lütfi AKÇA, Müsteşar Yardımcısı Mustafa ELDEMİR birlikte yaptılar. 

Dünya Sula Alanlar Günü dolayısıyla gerçekleştirilen etkinliğin öğleden sonraki bölümünde, "Göl Sulak Alanları" ile "Kıyı (Delta, Lagün) ve Sazlık Sulak Alanları" konulu oturumlar gerçekleştirildi. 

………………………..

1971’ yılında İran’ın Ramsar kentinde imzalanan Sulak Alanlar ve Sulak Alanlar Yönetmeliği’ne göre, “Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular” sulak alan sayılmaktadır. 

Sulak alanlar insanlığın, daha doğrusu yeryüzünde canlıların yaşamlarını sürdürmesi açısından son derece önemli işlevi olan alanlardır. Sulak alanlar, yağmur ormanlarından sonra, yeryüzünün en önemli genetik rezervuarı olarak kabul edilmekteler. 

Bu alanlar biyolojik çeşitliliğin en zengin olduğu ekosistem alanlarıdır. Sulak alanlar yeryüzünün yaşam kaynaklarıdır. Sulak alanlar, yeraltı su kaynaklarının hem beslenmesini hem boşalımını sağladıklarından, taban sularının dengelenmesine de yardımcı olurlar. Bu sirkülasyon sırasında, atık sulardaki zehirli maddeleri tutarlar, suyu temizlerler, organik ve anorganik maddelerin arıtılmasını sağlarlar. Sulak alanlar, balıkçılık, tarım, saz yetiştiriciliği için elverişli ortamlar oluşturduklarından, ekonomiye de önemli katkı sağlarlar 

Giderek yok olmaya yüz tutan sulak alanların yaşam için önemini farkeden ülkeler, 2 Şubat 1971 tarihinde İran’ın Ramsar kentinde toplanarak, bu alanların korunması için, uluslararası bir organizasyon oluşturmayı ve belli esaslar çerçevesinde  sulak alanların korunması konusunda işbirliği yapmak üzere bir anlaşma imzaladılar. Bu anlaşma bağlamında her yıl 2 Şubat, “Dünya Sulak Alanlar Günü” olarak kutlanmaktadır. 

 Ramsar Anlaşması’na göre, her ülke kendi sınırları içindeki korunması gerekli sulak alanları saptayacak, adını belirleyecek ve “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesi”ne eklenmesini sağlayacaktır. İmzalanan anlaşmalarla, dünyada 2083 sulak alanın koruma altına alınmıştır. Bu alanların toplam yüzölçümü 198 bin hektardır. Sulak alanların önemini kavrayan ve bunların koruma altına alınmalarını sağlamak için Ramsar Anlaşması’na imza atan ülkelerin sayısı 164’tür. 

Koruma altına alınması gereken sulak alanların seçilmesinde ve bunların uluslararası listeye eklenmesinde, bu alanların ekoloji, zooloji, botanik ve hidroloji yönlerinden uluslararası önemi dikkate alınmaktadır. Bu alanların belirlenmesinde, öncelikle su kuşları açısından önemi, en çok dikkat edilmesi gereken konu olmaktadır. 

Ramsar Anlaşması’na imza koyan ülkeler, listeye ekledikleri korunma altına alınması gereken sulak alanların koruması önlemlerini geliştirirken, diğer sulak alanların da zarar görmemesini sağlayacak önlemler almak yükümlülüğündedirler. Anlaşmaya imza koyan ülkeler, ayrıca, sulak alan listesine alınmış olmasa da, her sululak alanın su kuşlarının barınmalarını ve gelişmelerini sağlayacak önlemler alacaklardır. 


Ramsar anla
şmasının temel düşüncesi, hayatın kaynağı olan suyun ve sulak alanların akıllıca kullanılmasıdır. Bunun için de, sürdürülebilir bir düzen sağlanarak, sulak alanların ekolojik karakterlerinin bilimsel esaslar çerçevesinde kullanılmasını ve korunmasını sağlayarak, yeryüzü canlılığının devamına katkı sağlamaktır.

“SULAK ALANLARDA SUYUMUZ TEMİNAT ALTINDA… ÇÜNKÜ BAKANLIĞIMIZ SULAK ALANLARI KORUYOR…”

Orman ve Su İşleri Bakanlığı da, “Dünya Sulak Alanlar Günü” dolayısıyla yayınladığı bildirilerde, sulak alanların ülkemiz açısından önemini vurgulayarak şöyle demektedir:

“Türkiye’nin Afrika, Asya ve Avrupa kıtaları arasındaki geçiş noktası üzerinde bulunması, üç tarafının farklı ekolojik karakterdeki denizlerle çevrili oluşu, deniz seviyesinden 5000 metreyi aşan yükseklik farklılıkları ve bu özellikleri neticesinde ortaya çıkan iklim çeşitliliği, Türkiye’yi sulak alanlar bakımından bulunduğu coğrafyanın en önemli ülkelerinden biri yapmıştır. 

Batı Palearktik Bölge'deki dört kuş göç yolundan ikisinin Anadolu üzerinden geçmesi Türkiye’nin önemini arttıran bir başka etken olmuştur. Türkiye’de “Ramsar Sözleşmesi Kriterleri” ne göre 135 uluslararası öneme sahip sulak alanın bulunduğu belirlenmiştir. Bunların toplam alanı yaklaşık 1.645.000 hektardır. 

Ülkemiz sulak alanlar açısından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine göre zengin sayılabilecek bir konumdadır. Bu nedenle ülkemiz, sulak alanların korunması ve akılcı kullanımını sağlamak üzere geliştirilen ve 1971 yılında İran’ın Ramsar şehrinde imzaya açılan Ramsar Sözleşmesine 30 Aralık 1993 tarihinde taraf olmuş, Sözleşme 94/5434 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla 17.05.1994 tarihi ve 21937 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin ülkemizde uygulanmasını sağlamak maksadı ile Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği 30.01.2002 tarih ve 24656 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Ayrıca Tabiat Anıtı statüsüne sahip bir alan olup, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından koruma çalışmaları yapılmaktadır.

Türkiye’nin ilan edilen Ramsar Alanları:

  1. 1. Göksu Deltası (Mersin 1994)
  2. 2. Manyas Gölü (Balıkesir 1994)
  3. 3. Burdur Gölü (Burdur 1994)
  4. 4. Seyfe Gölü (Kırşehir 1994)
  5. 5. Sultan Sazlığı (Kayseri 1994)
  6. 6. Uluabat Gölü (Bursa 1998)
  7. 7. Gediz Deltası (İzmir 1998)
  8. 8. Kızılırmak Deltası (Samsun 1998)
  9. 9. Akyatan Lagünü (Adana 1998)
  10. 10. Yumurtalık Lagünü (Adana 2005)
  11. 11. Meke Maarı (Konya 2005)
  12. 12. Kızören Obruğu (Konya 2005)
  13. 13. Kuyucuk Gölü (Kars 2009)

                  14. Nemrut Göl

…………………..ORTA RESMİN ALTINA…………………

VEYSEL HOCA’NIN GURUR KAYNAKLARINDAN BİRİ: SEYFE GÖLÜ

Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nu, DSİ’de 4.5 yılda 366 tesisi, 13 yıllık yöneticilik döneminde 966 tesisi ülkemize kazandıran rekor hizmetleri ile ve 1994’de üstlendiği İSK Genel Müdürlüğü döneminde İstanbul’un su problemini temelden çözüm getirmesiyle tanıyoruz. 

Binlerce inşaat ve çevre mühendisinin yetişmesinde emeği olan Veysel Hoca suya aşık, su Veysel Hoca’ya vurgun. Su konusunda başarılı olmak için önce aşk gerekir; başka türlü hükmedemezsiniz suya. Bugün ülkemizde su konusunda bir dizi başarıdan söz ediliyorsa, örneğin tamamen kurumaya yüz tutmuş Seyfe Gölü, fotoğrafta görüldüğü gibi kurtarılmış ve bir kuş cennetine dönüştürülmüşse bunun, “bilgiden ve deneyimden beslenen bir aşk”tan başka açıklaması olamaz.