FUNDA AKOSMAN

ÖZDEN AŞAR COŞAR

İnstagram: @benim_gozumlegezelim

Bilmem siz ilk tatile gidişinizi hatırlar mısınız ama ben her saniyesini hatırlıyorum, üstelik 5 yaşında olmama rağmen.

Hani bazı şeyler çocukluğumuza imza atar ya buda onlardan biri galiba. Hem komik hem güzel bir ilk tatil imzası.

Komikti çünkü tatil nedir? Nereye gidilir? Hiçbir fikrimiz yokken babamın evin köşesinde elinde biletlerimizi sallayarak hadi hazırlanın demesiyle maceramız başlamıştı.

Aslında bunda ne var ki? diyebilirsiniz ama şu var bu haberin etkisiyle bizde yaşanan coşku biraz abartıydı.

Annem hemen hamur işine koşup yolluk yaparken abimde o zamanların meşhur o yuvarlak fırınının altına sevinçten ayağını sokma gafletinde bulundu.

Bu tatili en çok isteyen abim olunca bu durum kulağa tuhaf gelmese de gerçekten trajikomik olmuştu.

Evde çığlıklar feryatlar yanık ayaklı bir tatil zede bulunuyordu.

Ama ben her şeye rağmen o kadar mutluydum ki bu bizim ilk tatil maceramız olacaktı vay be hem de Antalya’ya.

Büyük gün geldi ve biz yolculuğa hazırdık tabii yanık bir ayak ve heyecanlı iki çocukla i Biz küçük yerde yaşadığımız için galiba otobüs yolculuğuna da ilk defa çıkıyorduk ve bu yolculuk harbiden çok keyifliydi.

Bir otobüs dolusu insan vardı ve  yüksek sesler, tam 5 yaşında bir çocuğun isteyeceği tarzdan bir yolculuktu.

İki kişilik koltukta  4 kişilik yolculuk nasıl eğlenceli olmasın ki?

Hele gece olunca koridor da yatmak bugün bile  hatırladığımda hala gülerim,diğer tüm çocuklar gibi bizde yerde yattık.

Annemle babam ayağının altına bir yer yaptılar abimle bana ve bizi oraya yatırdılar Ve inanır mısınız?

Hiç o kadar rahat uyuduğumu hatırlamıyorum ama gece bir ara gözümü açıp bir baktım koridor boyu irili ufaklı çocuklar hepimiz yerlerde ve kim kimin ayağının dibinde belli değil.


Yolculuk sona erdiğinde Antalya’ya ilk iniş anımızda unutulmazdı benim için.

Otobüsten inmemiz ile ciğerlerime resmen yakıcı bir havanın hücum ettiğini ve nefes alamadığımı

Hatta ağlamaklı bir sesle baba burası ne biçim bir yer ben nefes alamıyorum ne olur geri gidelim demiştim.

Ama ta ki denizi görmem ve büyülenmem ile neler hissettiğimi şöyle anlatabilirim.

Mas mavi uçsuz bucaksız bir sonsuzluk ve büyülü tonlar ama aynı zamanda sanki her an beni yutacakmış ve büyüsün e kapılacakmışım hissi.

Galiba bu his beni çok korkuttu ki üç gün sadece ayağımı sokabildim.

Ne zaman suya girmeye kalkışsam sonu ağlamaklı bitti.

Annem ikna etmek için,babam ikna etmek için her şeyi yaptı ama en son pes ettiklerinde.

Bu seferde bende ki korku yerini isteğe bıraktı ve saatlerce deniz de kalıp pancar gibi yanmıştım.

Gel gelelim bizim ayağı yanık Erdinc’e,

Abim tatili en çok isteyen ve deniz diye deliren çocuk

Ayağını tatil için kurban ettiği için denize giremedi, her gün aynı feryatla ağladı.

Galiba benim deniz korkumu geçiren motive edici şey buydu.

Yani şey mi azcık kardeş kıskançlığı gibi :)

En çok neyden etkilendin deseler Düden şelalesi derim.

O görüntü hafızama şöyle kazınmış

Dev bir akıntı ve ses ve bir sürü insan

Hatta bir ara anne ne olur elimi bırakma burada kaybolurum ben demiştim

Düden şelalesine gittiğimiz de etrafta turistler kaynıyordu o zamana kadar herkesin Türkçe konuşacağına inandığım için ikinci şokum da bu olmuştu hatta şöyle ki onları anlamadığım için gıcık olmuştum madem ne dediklerini anlamıyoruz o zaman niye buraya gelmişler demiştim de babam yazık uzun uzadıya turist nedir kimdir neden bizim ülkemize gelir anlatmıştı.

Sonra ben o kadar dinleyip tekrar banane gelmesinler deyince de zaten inatsın la deyince lo demezsin demişti.

Neyse biz düden şelalesine gittik hayran hayran izlerken babam birden korkulukların üzerine çıktı

Bende dahil herkes ne yapıyor diye bakarken kendini balıklama dalışla suya bir bırakışı vardı ki o sırada bir turist nasıl olduysa bunu yakalamış ve daha sonra o fotoğrafı bize hediye etti

Babam suya öyle bir daldı ki ben şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum annem abim hepimiz baka kaldık ama turistler bir coşku bir sevinç babamı alkışlamaya başladılar

Bu sefer bizde onlara katılıp alkışlarla eşlik edince babamda bir kez daha atladı ve yine objektifler patladı herkes alkış tezahürat tabii babamda bir Tarık Tarcan havası, annem tövbe tövbe derken ben o sahneyi her hatırladığımda ne yalan söyleyeyim hafiften gururlanırım,

Düden Şelalesi, Antalya şehir merkezine yaklaşık 10 kilometre uzaklıktadır. Kaynağını Kepez Hidroelektrik Santrali'nden alır ve Düdenbaşı denilen noktada yeryüzüne çıkar. Düden Çayı boyunca iki kola ayrılır. Antalya'ya yaklaşık 7 kilometre uzaklıkta olan kolu Aşağı Düden (ya da Karpuzkaldıran Şelalesi) ve Varsak'a 1 km uzaklıkta olan kolu Yukarı Düden Şelalesi'dir. Bu iki kola ayrılan şelaler Akdeniz'e dökülür.

Aşağı Düden Şelalesi, Lara yakınlarında şehir merkezine 8 kilometre uzaklıktadır. Bu bölümü yaklaşık 40 metrelik falezlerden denize dökülmektedir. Çok yakınında Gençlik Parkı ve Karpuzkaldıran Askeri Tesisleri bulunur.

Yukarı Düden Şelalesi'ne aynı zamanda İskender Şelalesi de denilir. MÖ 334-333 yıllarında Pamfilya'yı fetheden Büyük İskender'in bu bölgeden geçerken atlarını sulattığı söylenmektedir. Yukarı Düden Şelalesi'nin bulunduğu alan 1970 - 1972 yılları arasında Devlet Su İşleri tarafından piknik ve mesire yeri haline getirilmiştir.

Sonra Antalya’da tanıştığım o eğlence hayatı var ki oda baya renkli ve heyecanlıydı benim için

Kamp alanımıza yakın bir yerden sesler geliyordu ve herkes o tarafa gidiyordu, tabii bizde bu coşkuyu kaçıramazdık, ABİMLE BİRLİKTE sese doğru gittik hoş bir bayan sesi ve mahşeri bir kalabalık,

Biz camdan içeriyi izlerken bizimkilerde nerden bilsin bizde ki meraka yenildiğimizi.

Can havliyle bizi yana yakıla arıyorlarmış,

Biz tabii o hoş sesli bayanın büyüsüyle olayı fark edene kadar babam baya paniklemiş.

Sonra şöyle bir sesle irkildik,

Allah sizi bildiği gibi yapsın emii yüreğime indi.

Yaa ne yaptık falan desek de eğlence hayatımız orda son bulmuştu.

Bir daha bizim bir saniye bile yanımızdan ayrılmadılar.

Sonra ki durağımız ve anılarımda ki yer

SİDE

(Büyük İskender’in Anadolu seferinde (MÖ 334) hiçbir direniş göstermeden kapılarını Makedonya kralına açan Side, daha sonraları İskender’in kurduğu büyük sikke basım merkezlerinden biri olmuştur. İskender’in ölümünden sonra Helenistik Dönem krallıkları arasında sürekli el değiştiren Side, MÖ III. yüzyılda, önce Ptolemaioslar'ın, MÖ 215-189 yıllarında da Seleukoslar'ın egemenliği altındadır. Şehir en çok Antiokhos III ile dostça ilişkilerde bulunmuş, Suriye Krallığı'nın Bergama ve Rodos krallıklarının desteğini sağlamış, Romalılar'a karşı açtığı savaşta Side donanmasıyla, Seleukoslar'ın yanında yer almıştır. Bu savaş sonunda Seleukoslar yenik düşünce MÖ 188 yılında yapılan Apameia Barışı'na göre Pamfilya ve bu arada Side de Bergama Krallığı’na verilmiştir. Buna karşın Side bir süre sonra yeniden bağımsızlığına kavuşmuş ve tarih içerisindeki en parlak devirlerinden birini yaşamıştır.

Ben hep kalabalığıyla hatırlıyorum Antalya’yı çünkü  Side’ye gittik ve ben hayatımda görmediğim kadar çok insanı bir arada gördüm.

Küçük yerlerde yaşayanlar bilirler bizim dünyamız birkaç insandan ibarettir o kadar kalabalık ortamları bilmeyiz biz en kalabalık gördüğümüz yerler Pazar yeri gibi alışveriş mekanları falandır o yüzden bu insan seli beni o kadar korkuttu ki babamla anneme yapışıp biz artık kampa gerimi dönsek dediğimi hatırlıyorum


Bir caddeden inerken arkama baktığımda rahat 50 kişi saydığımı hatırlıyorum babam beni çekiştirerek yeter sayma kızım etrafa bak dedi bende belki farkında değilsin ama boyum sizden kısa o yüzden sadece bacak görüyorum demiştim o da bana kıyamayarak omzuna almıştı ve geri kalan SİDE caddelerini rahatça görerek gezmiştim.

Biz ilk tatilde bir başka şeyle daha tanıştık ki onu pek sevdiğimizi söyleyemem

Nem denen olay tatil boyu yakamızı bırakmadı ben ne zaman Antalya lafı geçse hala boğazımda bir yanma ve yapış yapış nem hissi ve O muhteşem tatil anılarımı hatırlarım.