FUNDA AKOSMAN ERMAN

ÖZDEN AŞAR COŞAR[email protected] - @benim_gozumlegezelim

Yine yeniden bir maceraya yelken açtık, bir uçtan başka bir uca doğru yol almak ve o çok sevdiğim yol macerasına yenilerini eklemek paha biçilemez ve heyecan vericiydi.

Bu hislerle yola koyulduk.

Bursa’dan Edirne’ye giderken yol güzergahını iyi seçmek lazım biz İstanbul trafiğini göze alamadığımız Çanakkale üzeri gitmeye kararı verdik.

Çanakkale Lapseki’ye geldiğimizde heyecanlı bir şekilde beklemeye başladık, yaşımız kaç olursa olsun içimizdeki çocuk hiç büyümez, bizde feribota bineceğimiz için o çocukça heyecanı yaşayarak bekledik.

Aslında bu heyecanımızı perdeleyen tek olay o bekleme süresinin baya çok olması oldu.

Bazı araçlar ya sırasını beklemiyor ya da o yoğunlukta istenmeyen hareketler yapıyordu.

Biraz canımız sıkılsa da feribota ulaştık ve o mavilikte kaybolduk.

Deniz kokusu, deniz mavisi kime iyi gelmez ki?

Hepimiz içimizdeki çocuğa ‘Merhaba’ derken bazı yerlerdeki o salyaları görmeseydik keşke ve keşke bu güzelliğe daha çok sahip çıkabilseydik dedik!

Feribot yolculuğumuzdan sonra yolumuz azalmıştı, bizdeki sabırda aynı oranda azaldı.

Her levhada hadi Edirne gel artık demeye başlamıştık ki...

​​​​​​​

Edirne Nüfus…… levhasını gördük ve abee Edirne’ye hoş geldik be yaa diye çığlıkları attık.

7 saatlik yolculuğumuz sona ermişti ve ciğerli, Mimar Sinanlı, kavala kurabiyeli, kapalı çarşılı, kervansaraylı, lavantalı Edirne’ye gelmiştik.

İlk gün yolun yorgunluğu ve güneşin etkisiyle bir halsizlik olsa da bir güzel sunumlu kahve beni kendime getirdi.

Tarihi Edirne Lisesi’ne gittik.

​​​​​​​

Edirne Lisesi, padişahın buyruğu ile Edirne’de 1857 yılında açılır. Edirne Lisesi, Sübyan Mektebi ve Darulkurra birleştirerek rüştiye olarak açılmıştır, bu anlamda rüştiye olarak açılan batılı anlamdaki ilk modern eğitim kurumudur. Okula daha sonra idadi okulu da eklenmiştir. İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla Edirne Sultanisi olmuştur.

26 Mart 1913 Bulgar işgali ile öğretime ara verilmiş ve hastane olarak hizmet vermiştir. Okulun rengi olan sarı kırmızı bu dönemden esinlenilmiştir.

1915 yılında Çanakkale Savaşları’nda pek çok öğretmen ve öğrencisi ölmüştür.

​​​​​​​

Cumhuriyetin ilanı ile Edirne Erkek Lisesi adını almıştır. 24 Aralık 1930 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün ile yönetim ve öğretim kadrosu yenilenmiştir.

Suut Kemal YETKİN, Orhan Şaik GÖKYAY, Nihat Sami BANARLI, Arif Nihat ASYA gibi önemli isimler öğretmen olarak lise de görev yapmıştırlar.

1998 yılında Anadolu Lisesi statüsüne geçmiş, tarihi özellikleri dikkate alınarak “Edirne Lisesi” adını almıştır.

Edirne lisesinde kongremizi yapıp o tarihi dokuda sunumlar yaptıktan sonra artık yavaş yavaş Edirne gezimize başlamalıydık.

​​​​​​​

Daha önceki gezimde kendisine hayran olduğum ve ihtişamı ve içindeki manalarıyla beni cezbeden Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii ile Edirne turuma başladım.

Edirne’de bulunan, Osmanlı padişahı II. Selim’in Mimar Sinan’a yaptırdığı camidir. Sinan’ın 90 (bazı kitaplarda 80 olarak geçer) yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan’ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından biridir. Geçmişte cami meşalelerle aydınlatılmakta idi. Meşalelerden çıkan is, hava akımı oluşturmak üzere özel olarak yapılan bir delikten dışarı çıkmaktaydı.

​​​​​​​

Caminin müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altında ters bir lale motifi bulunmaktadır. Rivayete göre, caminin yapılacağı arsa üzerinde bir lale bahçesi bulunmaktaydı. Bu arsanın sahibi, başlarda arsasının satılmasını istememiştir. En sonunda, Mimar Sinan’dan camide bir lale motifi olmasını isteyerek arsasını satmıştır. Mimar Sinan da lale motifini ters olarak yapmıştır. Lale motifi bu arsada bir lale bahçesi olduğunu, ters olması ise sahibinin tersliğini temsil etmektedir.

SELİMİYE denince bir çok rivayet ortaya çıkar ama bunlardan ziyade o manevi atmosfer buram buram yayılır. İlk andan itibaren mesela o kapalı çarşıdan camiye geçerken bu kadar etkileyici bir görüntünün bizi karşılayacağını tahmin etmemiştim.

Sıradan bir camii işte neden bu kadar abartılmış ki? diye bile düşünmüşlüğüm var.

​​​​​​​

Ama bu görüntü beni utandırdı bir on dakika sadece o görüntünün büyüsünde kayboldum, sonra ilk adımda bile o girişteki kafamızın üstündeki baykuş figürü beni meraklandırdı.

Büyük usta Mimar Sinan’ın en görkemli eserlerinden olan Selimiye, Süleymaniye ve Mihrimah Sultan camilerine baykuş figürleri gizlediğinden haberiniz var mıydı? Üstadın bu üç camiye ilk bakışta görülmeyen baykuş figürlerini ustalıkla gizlemesinin ne gibi bir anlamı olabilir? Bütün bunlar bir tesadüf mü yoksa üstadın gizli bir imzası mı?

Türk tarihinde kuşa “ongon” adı verilmiş ve her topluluğun bir ongonu olmuştur. Örneğin  baykuş, Bayat boyunun simgesi olarak seçilmiştir. Keskin görüşlü, geceleri uyumayan ve etrafı gözlemleyen bir kuş türü olan baykuş, erdemin ve bilgeliğin de sembolü olmuştur. Sezgileriyle ön plana çıkması onun “bilge baykuş” olarak da anılmasını sağlamıştır.


Onu bu kuşlarla ilgili olarak böylesine etkileyen şey neydi? Neden eserlerinde baykuş figürleri kullandı tam olarak bilmiyoruz. Baykuşların estetik hayvanlar olması, mimari olarak pek çok formda yansıtılabiliyor olmaları, bilge kuş olarak anılmaları, ölümü hatırlatmaları hepsi sebep olabilir. Ancak şu bir gerçek ki Mimar Sinan ustalığını ve bilgisini kullanarak baykuş figürlerini unutulmaz şekilde eserlerine nakşetmiş. 

Mimar Sinan ne düşündü bilemem ama ben şunları düşündüm bir eser, imza bırakmak ve asırlar geçse de gizemini koruması acayip saygı uyandırıcı, yani Sinan gibi usta sanatçıları anlamak zordur. Kim bilir nerde ne mesajı vermiştir? bilinmez ama o ustalık eserlerine imza atmadan olmazdı.


Selimiye’den eski büyük camiye geçtik oradaki hat yazıları da o kadar dikkat çekici ki, her biri sizi ihtişamıyla mest ediyor.

Şehrin ilk ulu camii olması bakımından minberinde hep fethin sembolü olarak sancak asılı olmuş ve protokol törenleri burada yapılmıştır. Osmanlı Padişahlarından III. Mustafa ve II.Ahmet bu camide kılıç kuşanmışlardır. Bu geleneği simgesel de olsa yaşatmak için bugün bile Cuma Hutbelerine imamların kılıç ile çıkma sebebi budur. Hacı Bayram Veli II. Murat döneminde Edirne’yi ziyaret etmiş ve Eski Camide vaaz vermiştir. Hacı Bayram Veli’nin anısına duyulan saygı nedeniyle Vaaz Kürsüsü imamlarca kullanılmaz.

Eski camiden aşağı indiğinizde direkt lokantalar kafeler ve kapalı çarşılar ayağınızın altında.

Aslında Edirne’yi sevmemde buda etkili galiba her yer bir arada, yakın mesafede.

Gel gelelim o meşhur Edirne ciğerine, burada ciğerci Niyazi ustaya gittik ve püf noktalarını tek tek dinledik.

Her işin bir ehli vardır ve bazı şeyler sadece yerinde yenmeli. Edirne ciğeri de bunlardan biri.

Zarı tamamen alınmış marina edilmiş ve kızgın yağda kızarmış Edirne ciğeri, ben bile üç gün boyunca doyamadıysam kimse doyamaz.

Tam gittiğimiz sırada Karaağaç lavanta festivaline denk gelmemiz de benim için büyük şanstı

Ben mis gibi mosmor o sihirli lavantaları çok severim

Bu festival benim için çok hoş oldu

Mis gibi tarlalara öyle bir koşuşum vardı ki çocuklar gibi mutluydum

Benim gibi koku hassasiyeti olan insanlar ne demek istediğimi anlar elbet,

Lavantanın yağı, kolonyası, sabunu, lokumu kısacası her şeyini yapmışlar bu da güzel bir üretim örneği ve orada renk renk el emeği satan ablalar ve Rumeli müzikleri günümüzü güzelleştirdi.

Karaağaç demişken Karaağaç, Edirne ilinin Merkez ilçesine bağlı bir mahalle. Karaağaç, Meriç Nehri’nin 2 km batısında, Yunanistan sınırına 4 km uzaklıktadır. Edirne ilimizin merkezine bağlı Karaağaç semtinde gezilip görülecek birçok yer bulunmaktadır. Bunlar Lozan Anıtı, Lozan Müzesi ve Karaağaç Tren İstasyonudur.

Edirne denilince birde akla kavala kurabiyesi gelir ki ımm tadı damağınızda kalır.