Bişkek’te Türk mimar ve mühendisleri tarafından tasarlanıp Türkiye Diyanet Vakfı tarafından inşa ettirilen İmam Serahsi Camii, toplam 7 bin metrekarelik inşa ve 20 bin kişilik ibadet alanıyla, kütüphanesi, araştırma merkezi, 37 metre yüksekliğindeki kubbesi, 4 minaresi, iç ve dış avlusuyla Türkistan coğrafyasının görkemli camilerinden biri.  

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6. TÜRK KONSEYİ zirvesi ve 3. DÜNYA GÖÇEBE OYUNLARI dolayısıyla gittiği Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek’te, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sooronbay Ceenbekov ile birlikte, Cumhuriyet Merkez İmam Serahsi Camii’nin açılış törenine katılmıştı. 

Bişkek'te Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yaptırılan ve Türkistan coğrafyasının en büyük camii olan Cumhuriyet Merkez İmam Serahsi Camii’nin açılış törenine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Kırgızistan ziyaretinde eşlik eden bakanlar da hazır bulunmuştu.

 “BU ESERİN KARDEŞLER ARASINDA BİRLİĞİN VE BARIŞIN SEMBOLÜ HÂLİNE DÖNÜŞMESİNİ TEMENNİ EDİYORUM”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, caminin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin kardeş Kırgız halkına bir armağan olarak inşa ettiği İmam Serahsi Camii’nin, mimarisi ve külliye bütünlüğü içindeki konumuyla hem dost ve kardeş ülke Kırgızistan’a, hem Orta Asya coğrafyasına çok önemli katkılar sağlayacağına inandığını söyledi. Bişkek’te Türk mimar ve mühendisleri tarafından tasarlanıp 7 bin metrekarelik bir alanda  inşa edilen İmam Serahsi Camii, 20 bin kişilik ibadet alanı, kütüphanesi, araştırma merkezi, 37 metre yüksekliğindeki kubbesi, 4 minaresi, iç ve dış avlusuyla tam anlamıyla bir külliye.. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmam Serahsi Camii’nin, Anadolu ve Orta Asya arasında geçmişte var olan din, dil, tarih, kültür ve muhabbetin yeniden yeşermesine vesile olmasını dileyerek şöyle dedi: “Bu eserin kardeşler arasında birliğin, dirliğin, huzurun ve barışın âdeta sembolü hâline dönüşmesini temenni ediyorum. Zira biz iki ayrı devlet, ama tek milletiz. Hepsinden öte, tek ümmetiz.”

“BUGÜN NEREDE BİR KUBBE, BİR MİNARE VARSA, BİLİYORUZ Kİ, ORASI MÜSLÜMAN YURDUDUR”

Büyük emekler harcanarak altı yılda ortaya çıkarılan eserin, Türk halkından Kırgız halkına bir armağan olarak yüzyıllarca Orta Asya’nın kalbinde baki kalacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmam Serahsi gibi alimlerin yüzyıllar sonra da olsa, kardeş milletlerin yaklaşıp kucaklaşmasına vesile olduklarını vurgulayarak şöyle dedi:  “Camiler, İslam medeniyetinin alametifarikasıdır. Bizim şehirlerimizin merkezinde daima camileri bulunur, mescitler bulunur. Bursa’dan Konya’dan, Buhara’dan Kahire’ye, Saraybosna’dan Timbuktu’ya kadar coğrafyamızın dört bir köşesinde kurduğumuz şehirler hep camiler etrafında şekillenmiştir. Bu açıdan şehirlerimizin mimari açıdan medeniyetimizin izlerini taşıyan gelenekle moderni mezceden geniş, refah, estetik ve kullanım olarak işlevsel ibadethanelerle teçhiz edilmesini çok önemli görüyorum. Bişkek Cumhuriyet Merkez İmam Serahsi Camiinin de tüm ana ve yardımcı binalarıyla işte bu mimari anlayışın en seçkin, en ihtişamlı örneklerinden biri olduğunu düşünüyorum.”

Camilerin, kattıkları anlam sebebiyle büyük ve güzel olarak inşa edildiğine işaret ederek camilerin ferah, huzurlu ve kasvetten uzak mekânlar olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün nerede bir kubbe, bir minare varsa, biliyoruz ki orası Müslüman yurdudur. ‘Şehadetleri dinin temeli’ olan ezanlar, işte bu minarelerden yükselir. Günde beş vakit namaza işte o kubbelerin altında durulur. Bu bakımdan camilerimizin büyüklüğü ve güzelliği, bizim için ancak iftihar kaynağıdır” dedi.

İstanbul dendiğinde yedi tepesindeki yedi caminin akla gelmesi gibi Bişkek’in de, sahip olduğu diğer eserlerin yanı sıra, bu güzide camii ile de anılacağını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını “Camilerimizde, evlerimizde yapılan ibadetlerin ve edilen duaların bereketiyle tüm Müslümanların yaşadıkları sıkıntıların bir nebze olsun hafiflemesini, ümmet olarak çok daha güzel günlere kavuşabilmemizi Rabbimden diliyorum” duasıyla tamamladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmam Serahsi Camii’nin kordelasını Kırgızistan Cumhurbaşkanı Ceenbekov ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile birlikte kesti.

YÜZYILLAR SONRA KARDEŞ ÜLKELERİ KUCAKLAŞTIRAN İMAM SERAHSİ KİMDİR?

İmam Serahsi Türkistan coğrafyasının çok önemli değerlerinden biridir. O yalnızca bir din alimi değil, yaktığı meşale ile Türkistan coğrafyasını yüzyıllar boyunca aydınlatan ve sonsuza kadar aydınlatacak olan bir bilge kişidir. 

İmam Serahsi gibi bir değeri bizler, gazetemiz yazarlarından çok değerli dostum Oğuz Çetinoğlu’nun kaleminden tanıdık. Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek’te, İmam Serahsi’nin adını taşıyan bir külliyenin Anadolu Türklerinin Kırgız kardeşlerine bir armağını olarak hayata geçirilmesi çok anlamlı olaydır. İmam Serahsi gibi bilge kişilerinin, toplumları, yalnız yaşadıkları dönemde değil, sonsuza kadar etkileyebildiklerini somut olarak gösteren çarpıcı bir örnektir. İmam Serahsi’yi rahmetle anarken, İmam Serahsi’yi satırbaşlarıyla tanıtabilmek adına, Oğuz Çetinoğlu’nun Serahsi kitabının yayınlanması vesilesiyle kendisiyle yaptığımız söyleşiden özetler sunuyoruz. 

OĞUZ ÇETİNOĞLU İMAM SERAHSİ’Yİ ANLATIYOR

“SERAHSÎ isimli kitap; bir eser yazmış olmak için değil,                                              yapılması elzem olan çok mühim bir vazifeyi îfâ etmek gayretiyle hazırlanmıştır.”

Sallı: Serahsî kimdir? Kısaca anlatır mısınız?

Çetinoğlu: Serahsî; kadim Türk yurdu olan Horasan bölgesinde bulunan Serahs şehrinde, Hicrî 400 (Milâdî 1009-1010) senesinde dünyaya gelmiştir. Mevcut kaynaklarda, hayatı hakkında çok az bilgi vardır. 

Küçük yaşta ilimle meşgul olmaya başlayan Serahsî, devrin büyük İslam âlimlerinden ilim tahsil etti. Parlak zekâsı ve güçlü hâfızası ile kısa zamanda tanındı ve sevildi. Büyük bir İslam hukukçusu olan hocası Halvânî vefat edince, O’nun postuna oturtuldu ve O’nun unvanı olan  ‘Şemsü’l-eimme / İmamların güneşi’ unvanı ile anıldı. Serahsî, felsefe ve mantıkta zamanının en âlim şahsiyeti durumuna gelmiş, kaleme aldığı eşsiz eserler ve yaptığı ilmî münâzaralarla nâmı bütün İslâm âlemine yayılmıştır. 

Sallı: İlginizi Serahsî üzerine yönlendiren sebepler olmalı…

Çetinoğlu: Yerinde bir tespit ve güzel bir soru… Teşekkür ederim. Birincisi, Serahsî’nin Türk oluşunun gizlenmesidir. İkincisi de dönemin Karahanlı hükümdârını tenkit etiği için kuyu hapsine mahkûm edilmesidir. 

Sallı: Birincisinden başlayalım: Türklüğü neden gizleniyor?

Çetinoğlu: Serahsî’nin, eserlerini Arapça yazdığı için Arap asıllı, Serahs şehrinin Türkmenistan – İran sınırı üzerinde bulunması sebebiyle kaynaklarda Fars olduğu bilgilerine rastlanmaktadır. 

Firdevsi’nin eserinde yer alan bilgilere göre Serahs, efsânevî Turan kahramanı olan Efrasiyab zamanında Horasan bölgesinin önemli yerleşim merkezi idi.  Horasan bölgesinin bir bölümü günümüzde İran sınırları içerisindedir. Bu bölgede doğup büyüyen Ebû Müslim Horasânî, Emevî Hânedanlığı’nın yıkılıp İslâm devletinde yönetimin Türk dostu Abbasîlere geçmesinde büyük rol oynamıştır. Ne var ki, Türklüğe mesâfeli duran kişilerin yazdığı kitaplarda Ebû Müslim Horasânî’nin İranlı olduğu belirtilir. Genceli Nizâmî’nin ve Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretleri’nin de Fars olduğunun iddia edildiği gibi… 

Hıristiyan batıya mensup yazarlar ve onlarla aynı paralelde duruş sergileyen Araplar, tanınmış âlimlerin, kendi soylarından olduğunu iddia etmeyi âdet edinmişlerdir. Eğer kendi soylarıyla irtibatlandırmakta zorlanırlarsa, âlimin milliyetinden bahsedilmez. İmam Matüridî’de olduğu gibi, Türk olduğu gizlenir. Özetle, Türk âlimlerinin milliyeti hakkında şüphe uyandırmaya çalışılır. Bu gayretlerinde inandırıcı olamazlarsa, bahse konu şahsiyeti ya unutturmaya çalışırlar veya eserleri ve ilmi hakkında menfî beyanlarda bulunurlar. Tıpkı Büyük Türk-İslâm Âlimi Mâtüridî’ye yaptıkları gibi… 

Serahsî’nin Türk olması, O’nun değerini ne arttırır, ne de eksiltir. O’nun değeri elbete bilgisinden, bilgisini Hak yolunu aydınlatma azminden, takvâ ehli olmasından neşet etmektedir. Serahsî’nin Türk olduğunun bilinmesi, O’nun değil, milletimizin değerini yükseltir. Ecdâdımızın yetiştirdiği âlimleri bilmemiz, aramızdan yeni âlimler yetişmesine vesile olur. Biz, ‘İki günü birbirine eşit olan ziyandadır’ sözünü rehber edinen bir kültürün mensuplarıyız. Bu sözün hadis olmadığı iddiaları, kelâmın doğruluğunu ortadan kaldırmaz. Fertler ve millet olarak dâima gelişmek, ilerlemek ilmimizi artırmak, yeni âlimler yetiştirmek, geçmişimizdeki parlak günleri tekrar yaşamak için mâzide neler yaptığımızı bilmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde erir, ufalanır, toz oluruz. Daha güçlü milletler bizi istemediğimiz yerlere savururlar. 

Sallı: ‘Kuyu hapsi’ dediniz. Kuyu hapsi nedir ve Serahsî neden hapse atıldı?

Çetinoğlu: Kuyu hapsi, o döneme ait bir cezâ infaz sistemidir. Kuyu, toprak yüzeyinden 2-3 metre aşağıda, 3-5 metrekare genişliğinde bir odadır. Muhtemelen aynı zamanda banyo olarak kullanılan bir tuvaleti vardır ve genişçe bir baca ile dışarıyla irtibatlıdır. Yemekleri buradan iple aşağıya sarkılıtır. 

Cezâya çarptırılması ile alâkalı farklı bilgiler var. Bunlar, Serahsî ile alakalı kitap bölümlerinde ve konferanslarda detaylı olarak anlatılıyor. En mantıklı açıklama; Serahsî’nin halktan alınan vergileri yükselten hükümdârı tenkit etmesidir. 

Serahsî, kuyu hapsine konulduktan sonra ilk 2 yılını ibâdetle geçirdi. İlim aşığı bir insan olduğundan, araya ricacılar koyarak hükümdardan izin alınmasını sağladı ve kuyunun üst tarafına gelen öğrencilerini aşağıdan seslenerek eserlerini yazdırdı. Bâzı kaynaklarda, söylediklerini tamâmen hâfızâsından ve hiçbir yazılı metne bakmadan yazdırdığı belirtilmektedir. Bu bilginin doğru olmadığı kanaatindeyim. Kitap yazdırmasına izin verildiğine göre, faydalanacağı kaynakların da kendisine verilmiş olması akla ve mantığa uygun geliyor.  

Sallı: Kuyu hapsinde ne kadar kalmış?

Çetinoğlu: Bâzı kaynaklarda 15 yıl kaldığı belirtiliyor. Bâzılarında ise 13 yıl. Bu süre içerisinde Karahanlı Devleti’nde 3 hükümdar değişiyor, üçü de af taleplerini kale almıyor. Eserlerini yazdırıp yayınlandıktan sonra büyük bir âlim olduğu anlaşılıyor ve serbest bırakılıyor. Serbest bırakıldıktan sonra Özbekistan’ın Fergana şehrine gidiyor orada üst düzey bir devlet yöneticisinin tahsis ettiği binada, dersler veriyor, yarım kalmış eserlerini tamamlıyor. Vefat ettikten sonra da vasiyeti üzerine Kırgızistan’ın Özgen şehrinde toprağa veriliyor. Kabri üzerine yaptırılan türbe, bölge Ruslar tarafından işgal ve ilhak edildikten sonra tamâmen yıktırılıyor. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Bağımsızlığına kavuşan Kırgızistan, Türkiye Cumhuriyeti’nden talepte bulunuyor ve türbe, 2012 yılında Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yeniden inşa ediliyor.”

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6. TÜRK KONSEYİ nedeniyle  Kırgızistan’a yaptığı ziyarette Türk Diyanet Vakfı’nın İmam Serahsi’nin yalnızca türbesini yenilemekle yetinmediğini, adına bir de cami yaptığına tanık olduk. 

İMAM SERAHSİ hakkında çok değerli bir kitap yazan Oğuz Çetinoğlu ile yaptığımız söyleşinin tamamını aşağıdaki linki tıklayarak okuyabilirsiniz: 

http://www.oncevatan.com.tr/roportaj/oguz-cetinoglu-ve-imam-serahs-h122558.html