Günümüz toplum yaşamında birçok şey varmış gibi görünmesine rağmen derinliğine incelediğinde çok ilginç çelişkiler ortaya çıkıyor. 21. yüzyıl kent yaşamında çok modern ve yüksek binalarımız var ama yeterince soğukkanlı ve sabırlı mıyız? Hayır, sanırım... Otoyollarımız çok genişledi ya yaşama bakış açımız ? Daha çok harcıyoruz ama daha az şeye sahibiz bir bakıma. Daha fazla satın alıyoruz ama daha az mutluyuz sanki. Artık evlerimiz daha büyük ama ailelerimiz küçülüyor. Eğitim düzeyimiz artıyor ama sağduyumuz daha az. Bilgimiz artıyor ama ya bilgeliğimizde gelişme var mı ? Değişik konularda uzmanlığımız artıyor, ama sorunlarımız da. Tıp gelişti, ilaçlarımız arttı ya sağlığımız iyileşti mi ? Alkol ve sigara tüketimimiz artıyor. Para harcamada ölçü tanımıyoruz. Az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyoruz. Çok çabuk sinirleniyoruz, geç saatlere kadar oturup, sabah yorgun ve bitkin kalkıyoruz. Çok az okuyoruz, fazla TV seyrediyoruz ve pek de şükür etmiyoruz. Mal varlığımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ama çok sık nefret ediyoruz. Geçimimizi bir biçimde sağlamayı beceriyoruz, ama yaşam kurmayı öğrenebildik mi ? Yaşamımıza yıllar kattık, yıllara yaşam katabildik mi? Aya gidip gelmeyi öğrendik ama yeni komşuyla asansörde bile konuşmayı öğrenebildik mi ? Uzayı fethettik ya iç dünyamızı ? Daha büyük işler yaptık ama daha iyi işler yapamadık. Havayı yer yer temizledik ama ruhumuzu pek temizleyemedik. Atoma hükmettik ya önyargılarımıza ? Daha çok yazıyoruz ama daha az öğreniyoruz. Daha çok plan yapıyoruz ama daha az şey gerçekleştiriyoruz. Konuşmayı öğrendik ama dinlemeyi öğrenebildik mi? Daha fazla bilgiye ulaşmak bu bilgileri daha çok depolamak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz ama giderek daha az iletişim kurabiliyoruz. Dönem artık hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; büyük avantajlar ve sığ ilişkiler dönemi. Günümüz artık bol paranın girebildiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha görkemli ama dağılmış yuvaların arttığı bir dönemi simgeliyor. Bu dönem hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlaki değerler, obez bedenler, günlük ilişkiler, neşelendiren, sakinleştiren hatta öldürmeye kadar her şeyi yapan hapların bulunduğu günler. Vitrinlerde her şeyin simgelendiği, ama depolarda her şeyin bulunmadığı bir süreçte yaşıyoruz. Öyle bir zaman ki teknoloji neredeyse mucizeler başarıyor ama paylaşmak ya da sil tuşuna basmak bile size kalıyor. Yaşam aldığımız nefes sayısıyla değil, "nefesimizi kesen" anların sayısıyla ölçülmeli.... Grammy ödüllü Amerikalı stand-up komedyeni George Carlin Amerika'da 80'li yıllarda yaşıyordu. Ağzı biraz bozuk olarak tanınırdı. 11 Eylül'de karısının ölümünden sonra yazmıştı yukarıdaki metni. Bu metni kaleme alması için kim bilir neler yaşadı neler gördü o gözler. Bir taraftan yıllarca sahneye çıkıp milyonlarca insanı neşelendirirken kendi yaşamında ne fırtınalar yaşamış olmalı. Carlin çok argo kullanırdı, ''vardır bir hikmeti ''demek geliyor içimden ! Onca geçen yıllardan sonra aynaya bakıp düşündüğümüzde acaba yukarıdaki saptamalardan ne kadarı bizler için de gerçekleri yansıtıyor ? Biraz düşünmekte yarar var bence. Belki de yaşam ve insan ilk günden beri böyle kurgulanmış ve sahneye öylece sürülmüş gibi.. Ne dersiniz?