3 sene gibi kısa süreli koçluk yolculuğumda, çantamda bazı konular birikti. Yazayım dedim, gönlümce! Zaten beni, her daim güçlü yapan da kalemimin olduğu gibi akabilmesi değil mi? Ne düşünüyorsam, hissediyorsam cesurca aktarabilmem, risk alabilmem değil mi? 

Yine de varlığımın gemisinde, yüzünü iki eliyle sımsıkı tutup şu cümleleri bağırarak koşuşturan sabotajcımı görmekten de kurtulamadım: “Hayır, bu kadar kısa bir tecrübeyle koçluk ile ilgili tespitler yazamazsın. Tespitlerin, tecrüben arttıkça değişebilir, sen şu an kim oluyorsun ki?” Sevgili sabotajcıma, “canımsın” dedim. “Sen beni korur kollarsın ama bazen o kadar korur kollarsın ki güdük bırakırsın insanı. Ben de şu an yazarak tecrübe ediniyorum, ‘hatalar’ yapabilme hakkını kendime veriyorum, hata yaparsam sorumluluklarını üstlenirim. Üstelik taze bir kandan kime ne zarar gelir, müsaade et.” Sanırım bir süredir, müsaade ettiğinde ortaya çıkan güzellikleri, göz önünde bulundurabildi de sizlerle bu hafta bu temada buluştuk.

Tespitlerimden ilki, eski bir hukukçu olarak şu ki; koçluk eğer kendi haline bırakılırsa hiçbir denetimi olmayan bir alan. Bugün kimse kimseye gidip “sen koçmuşsun, senin koçluğu bir profesyonel iş olarak yaparken hukuki çerçeven nedir?” diye sormuyor. Dolayısıyla, bir sabah uyanıp kendi kendinize “ben koç oldum” deyip kayıtsız, küreksiz ve de denetimsiz insanların hayatlarına dokunmaya başlayabiliyorsunuz. “Bu kazancı bildiriyor muyum?” “Vergilerimi ödüyor muyum?” “Ben kendimce yeterli olduğumu düşünüyorum da acaba bunun bir kriteri var mı?” gibi içsel süreçlerden geçmiyorsanız sonrası birileri şikâyet edene kadar ‘yürü ya kulum’! 

Herhangi bir koçun, bulunduğu ülkenin kurallarına uygun bir şekilde kayıtlı olarak çalışmamasına kesinlikle karşıyım. Bir meslek profesyonel olarak icra ediliyorsa, bu icraattan doğan sorumluluklar yerine getirilmeli hem devlete hem de içinde yaşanılan topluma karşı.

Ama söz konusu sertifikaya gelince, benim için tek bir doğru yok.

Koçluk yolculuğumda, hayatlarında hiç eğitim görmemiş insanların ne kadar bilge koçlar olabildiklerini gördüm. Eğitim görmemiş derken sadece koçluk eğitimini kastetmiyorum. Gerçekten hiçbir eğitimleri olmayan, okul görmemiş insanlardan söz ediyorum. Müthiş sezgileri var, buradan ilerliyorlar ve bu sezgilerini, etik bir altyapıyla besleyen müthiş bir toplumsal düzenleri var. Dolayısıyla, insan ruhunun saygı duyulması gereken bir şey olduğunu, hayatlarının her köşesine sindirmişler. İçsel olarak durmaları gereken sınırları seziyorlar, karşılarındaki insana, kendi hayatlarının lideri ve karar vericisi olduklarını hissettiriyor ve kendi egolarından veya ajandalarından işleyiş göstermiyorlar. 

Diğer yandan birçok onay ve sertifikaları olan, profiline, sitesine baktığınızda nutkunuzun tutulduğu ancak birebir çalıştığınızda ya da çalışan meslektaşları dinlediğinizde, yaptığı işte kalbi olmayan insanlara da rastladım. Yaşam koçluğu gibi bir meslekte, insanların ruhlarına ve yaşamlarına dokunuyorken sizin kendi ruhunuz ve kalbiniz, işinizin içinde değilse ne olur? Cevabı yazmak istemiyor, hayal gücünüze emanet ediyorum.

Özetle, tespitim, yaşam koçluğunun bir ‘iş’ olarak kayıtlı olmak kaydı ile sertifikalı ve onaylı ya da sertifikasız ve/veya onaysız da yeterli içsel birikime ve etik değerlere sahip insanlar tarafından layıkıyla yapılabildiğidir.