Kaybettiğim her an; içindeki “insanı” yakalamak için idamdan kaçan mahkûmun celladından kaçtığı, korkuyla alev almış cesarete sahip olacaksın.

Yaşadıkça can parem…
Bilemelisin ki, kavgada yenileceğini bile bile bekleyenler cesurdur.
Yeneceğini bilerek kavgaya girenler, en ufak güç kaybettiklerinde,
İlk kaçacak olan onlardır.
Sevdanı yenileceklerini bile bile,
Sana âşık olanlara yüklemelisin.
Terk etmek, güç kaybetmekten değil,
Sevdanın altında ezilmekten olsun.

Yaşadıkça can parem…
Her yürek ateşte yanmak ister ama,
Sadece ister.
O onun için bir hayal olmaktan öteye geçmez.
Ruhunda, yaşadıklarının kök saldığı,
Ayrık otlardan kurtulmaya   
Gücü de düşü de yetmez.
Ayrık otlar kaplar bütün gördükleri rüyayı.
Yüreğin hükmü geçersizdir artık…

Yaşadıkça can parem…
Artık taşıyamadığı sevda yüklerini, başkalarına taşıtır.
Her şey değişmiştir.
Yürek, sevdasının ona bıraktığı yürek değildir.
Elleri hissetmez.
Yanakları soluk.

Yaşadıkça can parem…
Gülerek ağlamayı öğrenir.
Sevdiğinden kalan teninde,
Yapışık öpücüklere sarılarak hasret giderir.
Cesur görünen her korkağın yaptığı gibi,
Bedeni her gece mum gibi yanar.
Sevdiği kendisini görebilsin diye.

Artık sevdalının sevgilisi yoktur.
Artık sevdalıda yoktur.
İki cansız.
İki kansız.
İki ruhsuz.
Her biri ölü vaziyette soluk alıp verir.

Yaşadıkça can parem…
Debelenip dursa da,
Can parelerimiz.
Sonuç;
İki gözden akan,
Biri sevda,
Biri sevgili.
Süzülüp giden yanaklarımızda ki,
“Ah vah” lar.
Bize kalan hükmü olmayan feryatlarımızda yazılı olan miraslarımız.

Saygıyla