(1977 PTT’ de Santral Operatörü olduğum yıllar)

 ‘16 Haziran 1993’ tarihinde İstanbul da postacı evimize bir mektup getirdiğinde,kimmiş bu zamanın gerisinde kalmış, teknoloji fakiri diye! şaşkınlıkla ve merakla sordum.

-Kim göndermiş?

Postacı: Gönderici Adıyaman PTT. Hülya ASLAN

Kendime mektup göndermişim, acaba birine yazmışım da, bulamayınca gerimi döndü diye düşünüyordum ki , PTT. Adıyaman deyince anımsadım; PTT’nin o yılda başlattığı ‘ GELECEĞE MEKTUP’ adlı eylemi çok anlamlıydı. Santral memurları biz hepimiz, 16 yıl sonrası için yani yarına mektup yazacak, istediğimiz kişiye gönderecektik ve bu mektuplar PTT .tarafından 16 yıl sonra yerine ulaştırılacaktı.16 yıl sonrasının yarınına ne yazmalıydık, kime yazmalıydık, hepimiz çok heyecanlanmıştık. Ben kendime yazmayı yeğlemiştim. Mektubu alınca, sandığın köşesinde unutulmuş bir antika parçası bulmuşum gibi, tuhaf bir sevinç duydum, o günkü duygularımla yazdığım şiirimi bu günkü duygularımla okuyordum. Eski zamanlardan kopup gelmiş, eskimeyen bir dost MEKTUP.

MERHABA,

Merhaba yaşlı kadın, yüzlerce selam yüzündeki çizgilere

Binlerce selam belindeki eğriye,

Selam olsun benden sana,

Selam olsun benden- bana

onaltı yıllık maziden, seneler dolusu selam

Merhaba; Yaşlı Dünya

Onbinlerce selam olsun vadettiğin tüm umutlara,

Yüzbinlerce selam, aldanmış kahrolmuşluğuma,

Selam olsun benden sana

Selam olsun benden- bana

Onaltı yıllık maziden seneler dolusu selam

16 Haziran 1977

Adıyaman PTT. Santrali Hülya ASLAN

Bizler o yıllarda bile mektup yazmaya üşenirdik. Zira her şey bir ‘ALO’ kadar uzağımızdayken, santral gibi bir iletişim aracımız elimizin altındayken,mektup yazmak ; hem zamanın gerisinde kalmış ,hem de zahmetli bir iş olarak bilinir ,sadece askere yazılması kutsal ve mecburi kabul edilirdi.

Şefimizin; yazdığımız mektupları toplarken kim, kime, yarınlara ne yazmış merakını; mektupların gideceği adresleri okuyarak gülümsemesiyle hatırlıyorum , bana da çok farklı bakmıştı biraz acıyarak, bu kızın mektup gönderecek kimsesi yok mu gibilerinden, oysa ki ben maziden yarınlara, kendime bir bakış bırakmıştım, zamanı o mektuba sığdırmış ve gelecekte değerlendirme fırsatı vermiştim. Şimdi bu mektupla zaman tünelinde o günlere geri dönüp maziyi yeniden yaşıyordum, uykularımızda’’ alo- alo veya İstanbul, Ankara, Rize ,Sivas’’ gibi Türkiye’mizin dörtbir yanını sayıklayarak, uyandığımız o günler çok meşakkatli ve çileli günlerdi, biz santral memurları gönülleri buluşturmak adına bağırmaktan adeta göbeğimiz çatlardı!...

  Gece nöbetlerimizde muhakkak beş on asker ailesi abonemiz gecenin geç vaktinde hatlar müsait olur düşüncesiyle, görüşme yazdırırlar, askerdeki yakınlarıyla görüşmek isterlerdi. O nöbet gecelerimden birindeyiz;

Ben _Aloo alo alo Kastamonu ,Kastamonu, Kastamonu …

Ara sesler- Ankara Ankara, Ankara Ankara

Ben - Arkadaşım çık aradan Ankara çık aradan, asker görüştüreceğim iki saattir bu konuşmayı temin etmeye çalışıyorum, abonem hatta.

Ara ses – Olmaz arkadaşım benim de abonem öğlenden beri bekliyor,

Ara ses-Ankara ,Ankara Ankara,

Ben- Kastamonu, Kastamonu, Kastamonu …

Ara ses –geri zekalı

Ben- Hakaret ediyorsunuz, yaka numaranızı verin lütfen!

Ben-- 1. Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığımı

Komutan –evet

Ben - 1. Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığı 2.Bölük 13.Posta başı -Er Mehmet Yanık ailesi görüşmek ister, bir haftadır haber alamıyorlar.

Komutan - İkinci bir emre kadar telefon görüşmeleri yasak.

Ana- Mehmedooo ez gurbana hêsretamin

Ben- Teyzeciğim Mehmet değil,komutan

Ana— Heee eyledir komutani görüşim

Ben - Yarın arayın diyor, Mehmet iyiymiş arazideymiş o yüzden bağlayamıyorum.

Ana-Eyimiş?

Ben-İyiymiş, nöbetteymiş orda telefon çekmiyormuş .

Ana –Temam sağol

Gece nöbetlerimdeki asker görüştürmelerim gerçekten hummalı bir nöbet gibi, hatlar yetersiz konuşma temin edilemez, komutan yasakları hatırlatır, asker arazidedir ulaşılamaz, asker ailesi telin ucunda özlem ve gözyaşlarını memura yansıtır, tüm sorumluluk sendedir. Görüşme sağlanamamışsa o tiket günlerce arkadaşlardan birbirimize devreder durur ve nihayet bir hafta , onbeş gün sonra görüşme imkânı bulanlar olur.

Üzerimdeki bu sinir harbi, terleme nöbeti geçince, odanın soğuk olduğunu fark ediyorum, haklı olarak on memurun çalıştığı bu daracık santral odasına soba kurmamışlar, üzerinde çay kaynattığımız bir elektrikli ocağımız var, onun da ikide bir telleri kopuyor, benim şartellerimin attığı gibi. İşte bu gece de yine yanmıyor, bir fırsatını bulsam santralin arkasına geçip teknisyene ait kontrol kalemiyle şu ocağı tamir edeceğim. Kopuk teli bağlayacağım, başka çarem yok, soğuktan midem, karnım sancılanıyor ve ben üşüyorum. Şöyle sıcak ortamda ,bir bardak çay içmek nasıl da lüksüm olurdu.

Lütfen Allah’ım bu gece başka stresli bir görüşme daha çıkmasa, bir gözüm karakolun bir gözüm de hastahanenin, iki gözüm birden itfaiyenin numaralarında, pulları düşer görmezsem felaket. Sabah nöbet çıkışı şefimin iyi istirahatler Hülya’cığım demesini bekliyorken;

- ‘’Hülya, şikayet var’’ derken ki o hali beni hasta ediyor, sanki karşı tarafın avukatıymış gibi ne demek şikayet var, bu aboneleri memnun edemezsiniz ki, onlar çok konuşup az ücret yazılsın isterler,

Abone- Biz konuşmamızı bitirmiştik de siz bağlantıyı kesmemişsiniz çok yazmışsınız’’ derler, sık sık araya girersiniz konuşma bitmiş mi diye takip edersiniz.

Abone-‘’ Oooop, alllooooooo araya giren var, girmeyiinn’’ diye bağırırlar, aboneleri memnun edemezsiniz.

Abone – Allloooo bacım dünden beri Angara görüşecem noldu bu bizim görüşme? sildiniz herhal, nedonuz, uyuyonuzmu,örgümü öronuz,ne yaponuzzz?

Ben- Evet biraz öyle efendim, örgü örer gibi, seslerden mekik dokuyoruz ,hatlar çok yoğun, görüşmeler sağlanamıyor, gecikmeler o yüzden, kusura bakmayın, temin etmeye çalışıyoruz 5.sıradasınız.

Şefimiz-Hülya abonelere iğneli cevap verme, şimdi kalkar silahı çeker buraya gelirler, bela etme başıma.

Eyvah,eyvah,

Tam 300 aboneme günün 8 saati, efendim, buyrun demekten dilimde tüy bitti ancak, bir kez suçlunun ben olmadığımı ima ettim hemen uyarı geldi.

Bilir kişiler de aynen şöyle demişler: PTT. santralinde on yıl görev yapan bir memurun mahkemede şahitliği kabul edilmiyormuş, ne hikmetse sanki savaş dönüşü bir askerin normal hayata uyum gösteremediği gibi santral memuru da seslerin savaşından ve elektromanyetik alandan çıkıp normal hayata adapte ,konsantre olamıyor. aloooo alloo alooo

Uyurken hep o sesler alooooooo Aydın, Ankara, Yozgat Diyarbakır aloooo aloooo aloooo Ahmet, Mehmet, Aliiii, uyandığında o sesler Ağrı ,Şırnak, Adana, Adana, Adana, alooo alo alo veloooo

- Kulaklarınızda ve beyninizin içinde çin- çin öten, parazitli frekanslar, yorgun ,sağır dilsiz kulaklar, dikdörtgen bir santral odasında, yoğun elektromanyetik alan içerisindeydik, her ne kadar belirli zamanlarda ölçümler yapılıyor olsa da, bu manyetik alan dışına çıktığımızda ohhh dünya varmış diyerek, sağlıklı bir ruh haline kavuşuyorduk.

Bugün yaşadığımız evlerimiz, şehirlerimiz ve nihayet dünyamız elektromanyetik alandan ibaret kocaman bir santral salonu gibi, ne yazık ki ohhh be dünya varmış diyebileceğimiz bir başka dünyamız da kalmadı.

Elimle gözyaşlarımı yanağımdan süpürdüm, mektubu özenle katlayıp, torunlarıma bırakmak üzere saklarken kendi kendime söyleniyordum.

Mektup yazmalı yarınlara, mektuplar yazmalı mektuplar …

NOT: BU ANI YAZIM ,TELEKOMCULAR DERNEĞİ PTT VE TÜRK TELEKOM ANILARI YARIŞMASI’NA katılmıştır