“Yaralı ve yayan, yürümektedir yaşam” demiş şairimiz Behçet Aysan. Bazen birkaç kelimeden oluşan kısacık bir cümle, söz, neler neler barındırır içinde. Bu sözün böylesine hoş ve uyumlu gelmesi bana içinde yaşadığımız süreçle alakalı olabilir mi? Evet, terör devam ederken, kadın cinayetleri devam ederken, adi suçlar diye tanımladığımız hırsızlık, yolsuzluk, cinayetler aralıksız devam ederken, birde üstüne üstlük korona virüs, covid 19 mikrobuna yakalanmamak için mücadele içerisindeyiz. Şairimizin de dediği gibi yürümekte yaşam, hayattayız, yaşıyoruz, yaşamak denirse, tedirgin ve endişeli.

Geçer, bugünler de geçer, umutlarımızı kaybetmeden, enerjimizi azaltmadan mücadele edeceğiz. İnsanın kendi tatmin maksatlı daha da kötü olaylara gark olup, örnek alması belki teselli ama bu şekle taraf değilim. Akıl ve bilim yönlendirmeli bilinç sahibi insanlar olarak doğru, en doğru hareket tarzını benimsememiz en iyisi ve akılcı olanı. Zaman durmaz, iyi günler yaşasak da kötü günler yaşasak da, iyi ve doğru olan yaşadıklarımızdan pozitif deneyimler edinebilmek. Bizlerden sonraki nesile, kuşağa biz yaşadık gördük, şu olumsuzluk ve deneyimsizlikleri yaşadık, sırayla şu hataları yaptık diyebilmekte insan yaşamı için bir kazanım, yanlışı ve doğruyu tespit edip aktarım.

Yaralı hallerimizi iyileştireceğiz, tekrar yaralanmamak adına önleyici tedbirlere dâhil olacağız. Aklımızı ve bilincimizi kullanarak, bilim ne diyor iyi öğrenip iyi anlayarak zırh edineceğiz, bilimin tavsiye ettiği kurallara bilfiil uyarak. Endişeli olduğum doğrudur, tedirginliğimin sebebi korona virüs için önlem olarak hayatımıza aldığımız yaşam şeklinden yeni fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklara kapı açmak. Biliriz ki; ne çok hastalık yaşanan sürece ve olumsuzluklara bağlı olarak ortaya çıkar, halen var olan, sahip olduğumuz kronik hastalık ve rahatsızlıkları tetikler, boyutunu abartır, kabul edilemez hale getirir. Yaralarımızı ivedi olarak iyileştirip, sağlığımızı birinci önceliğimiz haline getirip, bilim adamlarını, tıp bilimini ve doktorlarımızı iyi takip etmemiz, dinleme zamanı. Bir kez daha Dünya toplumları ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, bizler gördük ki; dua bir sığınma, iyi ve güzeli talep etme hali iken, reel olarak doğru ve çözümsel gidişatı var etmek sadece bilimsel çalışmalarla mümkün. Teselli arıyor isek ne çok beterin beteri örnekler yaşanmış ülkemizin ve dünyamızın geçmiş yılların da. Tüberküloz diye halk dilinde verem diye tanınan hastalıktan gerek geç kalınmışlıktan gerekse ilgisiz kalınmışlıktan yine binlerce insanımız ölüyor, Dünya da ve ülkemiz de. Ölümden tutturup sıtmaya razı etmek gibi bir çaba içerisinde değilim. Yapmaya çalıştığım, vurguladığım aşısı bulunmuş tüberküloz, verem hastalığında dahi binlerce canımız ölüyor. Aşısı henüz bulunmayan covid- 19 mikrobu tehdit halini sürdürmekte, aşı bulunsa dahi tüm gereklilikleri yaparak bu lanet mikroptan kurtulmayı başarabilmeliyiz.

Türk Toraks Derneği Tüberküloz seyrine dair muazzam bir yazı paylaşmış, bilgilenmeniz dileğimle yazıma ekliyorum;

Bulaşıcı hastalıklar içinde Verem, halen Dünyada en çok sayıda insanı etkileyen ve ölümüne sebep olan hastalıktır. Dünyada en çok öldüren 10 hastalıktan birisidir. 2015 yılında dünya genelinde 10,4 milyon kişi verem hastalığına yakalanmış, bunlardan 1,8 milyonu ölmüştür. Yani dünyada, bir günde yaklaşık 5.000 insan veremden ölmektedir. Dünya genelinde 10,4 milyon verem hastası olduğu ancak bunlardan  4,3 milyonuna da hiç tanı konulamadığı hesaplanmaktadır. Özellikle Asya ve Afrika’da hastalara tanı konulamamasının en önemli nedenleri sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve ekonomik sorunlardır. Tedavisi hem mümkün hem de ucuz olan bu hastalığın dünyamızda hala bu kadar acılara yol açması çok üzücüdür.

Türkiye’de verem hastalığı giderek azalmaktadır. 2015 yılında 12.772 hastaya tanı konulmuştur, 2014 yılında ise tanı konan 13.336 hastanın %85,3'ünün tedavisi başarı ile tamamlanmıştır.  Ayrıca, her yıl yaklaşık 20.000 kişiye verem hastalığının ortaya çıkmasını engelleme amaçlı koruyucu tedavi (latent tüberküloz enfeksiyon tedavisi) de  verilmektedir. Ülkemizde veremle ilgili yürütülen başarılı çalışmalar ile bu hastalıktan ölüm sayıları son derece azalmıştır. Dünya genelinde gelişmekte olan ülkeler içinde yer alan Türkiye, başarılı bir verem savaşı programı yürütmektedir. Bunun aksamadan sürdürülmesi gereklidir. Hastaların erken tanısı ve tedavisi, hastalanma riski taşıyanların muayenesi ve hastalanma riski taşıyanların koruyucu tedavisini kapsayan bütünlüklü bir programla çalışan verem savaşı dispanserleri bu başarıdaki en önemli paya sahiptir. Bu nedenle veremle uğraşan bu birimlerin uygun koşullarda çalışmalarına devam etmesi ve bu birimlerde çalışan sağlık çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi veremle mücadelenin en önemli unsurlarından biridir. Verem kontrolünün en önemli konularından biri doğrudan gözetimli tedavi uygulamasıdır. Hastaların ilaçlarını tam ve düzenli içtiklerini kayıt altına alınmasını gerektiren bu uygulamanın günlük pratikte düzenli bir şekilde yapılabilmesi için verem savaşı dispanserlerinin altyapı olanaklarının daha elverişli hale getirilmesi gerekmektedir.

Son yıllarda ülkemizdeki yabancı ülke doğumlu nüfusun artması ile bu gruptaki verem hasta sayısı da artmıştır. 2011 yılına kadar yılda 200 yabancı ülke doğumlu verem hastası varken, 2015 yılında ülkemizde bu rakam 872 olmuştur. Özellikle Türki Cumhuriyetlerden ülkemize gayri resmi olarak tedavi amacıyla gelen dirençli verem hastaları ile göçmenler/sığınmacılar arasındaki verem hastalarının takip ve tedavi konusu önümüzdeki yıllarda giderek artan bir sorun olarak karşımıza çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu nedenle yabancı uyruklu / göçmen hastaların takibi ve tedavisi konusunda yeni stratejiler geliştirilmelidir. 

Dünyada TB kontrolü ile ilgili politikalar 2015 sonrası için değiştirilmiştir. Bu politikalar esas olarak Tüberkülozu Bitirme (End TB) Stratejisini içermektedir. Dünyada yıllık %1,5 hastalık insidans azalması yeterli görülmemektedir. Verem insidansında azalma 2020 yılında %20, 2030 yılında %80 olması hedeflenmektedir. Verem ölümlerinde de önemli bir düşüş hedeflenmektedir. Bunlara ek olarak “veremin hastalanan ailelere ekonomik yük oluşturmaması” hedeflenmektedir. Ülkemizde de veremli hastaların kendilerine veya ailelerine sağlanacak destek hastaların tedaviye uyumunu arttırarak tedavi başarısını arttıracaktır. Tedavi başarısının artması hastalığın yayılmasını ve dolayısı ile toplum sağlığının korunmasına da katkı sağlayacaktır.

Günümüzde, veremli hasta sayısı azalmasına rağmen, yabancı uyruklu / göçmen hasta sayısının artması, sosyal ve ekonomik zorluklar, sağlık sistemindeki değişiklikler, ilaca dirençli hastalar nedeniyle verem hastalığın tanısında, korunmasında ve tedavisinde zorlukların olduğu bir döneme giriyoruz. Türkiye’nin verem hastalığının kontrolünde göstereceği politik kararlılık ve daha da geliştirilmiş bir verem kontrolü programı ile başarı sağlayarak 'Veremsiz Bir Türkiye '  hedefine doğru yürüyeceğini düşünüyoruz.  Türk Toraks Derneği olarak konunun takipçisi ve önemli bir paydaşı olacağımızı da tüm kamuoyunun dikkatine sunarız.  

Mir Murat Demir